Türk Vatandaşlığı Nasıl Alınır?

Türk Vatandaşlığı

Türkiye Vatandaşlık Şartları

Türk vatandaşlığı kazanma şartları, Türkiye Cumhuriyeti’nin 5901 sayılı Türk Vatandaşlığı Kanunu ile düzenlenmiştir. Bu şartlar, doğumla kazanma ve sonradan kazanma olmak üzere iki ana kategoriye ayrılmaktadır.

Türkiye’de doğan çocuklar, ana ve babalarının vatandaşlık durumuna bağlı olarak Türk vatandaşlığını kazanabilirler. Eğer çocuğun ana veya babası Türk vatandaşıysa, çocuk doğumla Türk vatandaşı olur. Ayrıca, Türkiye’de doğmuş ancak ailesinin kimliği belli olmayan veya vatansız olan çocuklar da Türk vatandaşlığı ve tc kimlik kartı veya pasaport sahibi olabilmektedir. Pasaport için gerekli evraklar da bu aşamada dikkatlice incelenmelidir.

Sonradan Türk vatandaşlığı kazanmak için de çeşitli yollar ve şartlar bulunmaktadır:

  • Kesintisiz İkamet: Türkiye’de en az beş yıl kesintisiz ikamet eden yabancı uyruklular, belirli koşulları sağladıkları takdirde Türk vatandaşlığına başvurabilirler. Bu süreçte, başvuru sahibinin iyi ahlak sahibi olması ve kamu güvenliği açısından bir engel teşkil etmemesi gerekmektedir. Başvurular, nüfus ve vatandaşlık işleri genel müdürlüğü kurumuna yapılmalıdır.
  • Evlilik: En az üç yıldır bir Türk vatandaşı ile evli olan yabancılar, evliliklerinin devam etmesi şartıyla Türk vatandaşlık başvurusu yapabilirler.
  • Gayrimenkul Yatırımı: Türkiye’de en az 400 bin dolar değerinde gayrimenkul satın alarak da Türk vatandaşlığı kazanmak mümkündür. Bu yöntem, yatırım yoluyla vatandaşlık kazanma olarak adlandırılır.

Vatandaşlık Başvuru Aşamaları

Başvuruda bulunmak için gerekli belgeler hazırlanmalıdır. Bu belgeler arasında nüfus cüzdanı, pasaport ve biyometrik fotoğraf gibi belgeler yer alır. Başvuru, ilgili nüfus müdürlüğü gibi kurumlara şahsen yapılmalıdır.

Başvurunun ardından, ilgili makam belgeleri inceleyecek ve gerekli durumlarda mülakat yapacaktır. Mülakatın sonucunda, başvuru dosyası İçişleri Bakanlığı’na iletilir. Bu aşamada, başvurunun kabulü veya reddi hakkında karar verilir. İçişleri Bakanlığı, başvurunun sonucunu belirlemektedir. Eğer başvuru reddedilirse, kişi 60 gün içinde dava açma hakkına sahiptir. Onaylanan başvurular için ise vatandaşlık belgesi düzenlenmektedir.

Başvuru için gereken belgeler şunlardır:

  • Başvuru formu
  • 2 adet biometrik foto
  • Pasaport ve noter onaylı Türkçe tercümesi
  • Doğum belgesi
  • Medeni durum belgesi
  • Tam vukuatlı nüfus kayıt örneği
  • Gün sayım belgesi
  • Geçerli ikamet izni kartı aslı ve fotokopisi
  • Harç ödeme dekontu

Bu aşamalar ve belgeler, Türk vatandaşlığı pasaport başvuru sürecinin temelini oluşturur. Her bir aşama dikkatlice takip edilmeli ve gerekli belgelerin eksiksiz sunulması sağlanmalıdır. Sürecin sorunsuz ilerlemesi için bir avukata danışılması oldukça önemlidir. Örneğin, Kalemci İzmir Avukatlık ve Hukuki Danışmanlık Bürosu ile iletişime geçerek konu hakkında detaylı bilgi alabilirsiniz.

Türk Vatandaşlığı İçin Taşınmaz Almak

Yabancı uyruklu kişilerin Türkiye’de gayrimenkul edinerek Türk vatandaşlığı kazanabilmesi için belirli şartlar bulunmaktadır. Bu süreç, 5901 sayılı Türk Vatandaşlığı Kanunu’nun 12. maddesi ve ilgili yönetmelikler çerçevesinde düzenlenmiştir.

Yabancıların, en az 400.000 Amerikan Doları veya karşılığı döviz tutarında bir taşınmaz satın alması gerekmektedir. Daha önce bu tutar 250.000 Dolar olarak belirlenmişti, ancak 2022 yılında yapılan düzenlemeyle bu miktar artırılmıştır. Satın alınan taşınmazın tapu kaydına, en az üç yıl süreyle satılamayacağına dair bir şerh koydurulması zorunludur.

Yabancılar, konut, iş yeri, arsa gibi çeşitli taşınmaz türlerini satın alabilirler. Taşınmaz sayısında herhangi bir sınırlama yoktur. Önemli olan toplam yatırımın belirtilen asgari tutarı karşılamasıdır. Son olarak, gayrimenkul edinimi yoluyla vatandaşlık başvurusu için gerekli belgelerle birlikte Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğüne başvuruda bulunulmalıdır. Ayrıca, taşınmazın değeri, resmi değerleme raporları ile belirlenmelidir.

Vatandaşlık Kazanma Süreci Ne Kadar Sürer?

Türk vatandaşlığı kazanma süreci, başvuru yöntemine ve ilgili belgelerin tamamlanmasına bağlı olarak değişiklik göstermektedir. Türkiye’de 5 yıl ve daha fazla çalışma izni olan yabancılar, vatandaşlık başvurusunda bulunabilir. Ancak, bu süreç Nüfus ve Vatandaşlık Müdürlüğü’nün yoğunluğuna bağlı olarak 2 ila 2.5 yıl arasında sürebilir. Başvuru yapıldıktan sonra parmak izi ve görüşme için randevu alınması da dahil olmak üzere, işlemlerin tamamlanması için maksimum 4 ay gerekmektedir.

Ek olarak, Türk vatandaşı ile en az 3 yıldır evli olan yabancılar, başvurularını yaptıktan sonra genellikle 4 ila 6 ay içinde sonuç alabilirler. Üç yılın sonunda evlilik yoluyla Türk vatandaşlığına geçiş için yapılan başvurularda, yabancı uyruklu kişi ve Türk vatandaşı eşi, ayrı ayrı veya birlikte, evliliğin gerçek mi yoksa Türk vatandaşlığını elde etmek amacıyla yapılmış sahte bir evlilik mi olduğunu belirlemek amacıyla ilgili makam tarafından görüşmeye çağrılmaktadır. Görüşme sonucu ve başvuru sahibinden alınan belgeler dosyaya eklenir ve karar verilmek üzere İçişleri Bakanlığına iletilir.

Vatandaşlık Başvuru Sorgulama

Vatandaşlık başvuru sorgulama işlemi, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı için başvuran bireylerin başvurularının durumunu öğrenmelerine olanak tanır. Bu işlemi gerçekleştirmek için aşağıdaki adımları takip edebilirsiniz:

  • Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğü (NVI) Web Sitesi: Vatandaşlık başvuru durumunu sorgulamak için nvi.gov.tr adresine gidebilirsiniz.
  • Gerekli Bilgiler: Sorgulama sayfasında, başvuru durumunu görebilmek için “Başvuru Numarası” ve “Doğum Tarihi” bilgilerinizi girmeniz gerekmektedir.
  • Alternatif Yöntemler: Ayrıca, e-Devlet kapısı üzerinden de vatandaşlık başvurusu sorgulama işlemi yapılabilmektedir. Bunun için turkiye.gov.tr adresini ziyaret edebilirsiniz.

Yatırım Yoluyla Türk Vatandaşlığının Kazanılması

Türk vatandaşlığının yatırım yoluyla kazanılması, Türkiye’de belirli yatırım koşullarını yerine getiren yabancıların vatandaşlık elde etmesine olanak tanır. Bu süreç, Türkiye’nin ekonomik büyümesini desteklemek ve yabancı yatırımları teşvik etmek amacıyla tasarlanmıştır. Yatırım yoluyla Türk vatandaşlığı kazanmak için birkaç yöntem bulunmaktadır:

  • Gayrimenkul Yatırımı: En az 400.000 Amerikan Doları değerinde bir taşınmaz edinmek ve bu mülkü en az üç yıl boyunca satmamak gerekmektedir.
  • Banka Mevduatı: En az 500.000 Amerikan Doları tutarında bir miktarın Türkiye’deki bir bankada üç yıl boyunca tutulması şartı vardır.

Ek olarak, yatırım yoluyla Türk vatandaşlığı almak isteyen kişilerin, Türkiye’ye gelmelerine gerek yoktur. Başvurular, bulundukları ülkedeki Türk konsoloslukları aracılığıyla yapılabilir ve avukatlar tarafından temsil edilebilirler. Başvuru süreci genellikle 4 ay ile 1 yıl arasında sonuçlanmaktadır ve gerekli belgelerin eksiksiz sunulması önemlidir.

Sıkca Sorulan Sorular:

Azerbaycan Vatandaşı Türk Vatandaşı Nasıl Olur?

Azerbaycan vatandaşlarının Türk vatandaşlığına geçişi, belirli yasal düzenlemelere ve şartlara tabidir. İki ana yol üzerinden Türk vatandaşlığı kazanılabilir: evlilik yoluyla ve diğer genel yollarla.

Azerbaycan vatandaşı, bir Türk vatandaşı ile evlenmesi durumunda otomatik olarak Türk vatandaşlığı kazanmaz. Bunun için 3 yıl evil kalma ve evliliğin devamı gibi şartlar bulunmaktadır. Başvuru, Türkiye’de ikamet edenler için bulundukları şehirdeki valiliğe, yurtdışında bulunanlar için ise bulundukları ülkedeki Türk konsolosluğuna yapılmalıdır.

Türk Vatandaşı Olmak Için Ne Gerekir?

Türk vatandaşı olmak için çeşitli yollar ve şartlar bulunmaktadır. Bu yollar arasında evlilik, ikamet, yatırım gibi seçenekler yer alır. Bu bilgiler ışığında, Türk vatandaşı olma süreci ve gereklilikleri hakkında detaylı bilgiler ve gerekli belgeler için bir avukata danışmak gerekmektedir. Her bireyin durumu farklı olabileceğinden, detaylı bilgi ve destek için uzman bir avukattan yardım almak faydalı olmaktadır.

Yabancılar Kimin Kararıyla Türk Vatandaşı Olur?

Yabancıların Türk vatandaşı olma süreci, Türkiye Cumhuriyeti’nin yasaları ve ilgili makamların kararları doğrultusunda gerçekleşir. Türk vatandaşlığı, çeşitli yollarla kazanılabilir ve bu süreçte yetkili makamlar önemli bir rol oynar. Başvurular, Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğü tarafından incelenir ve bu süreçte idari mercilerin takdir yetkisi bulunmaktadır.

İcra Nedir? için tıklayın.

Haksız Tutuklama İçin Tazminat Davası ve Koşulları

Haksız Tutuklama

Haksız Tutuklama, Gözaltı, Arama ve El Koyma Nedir?

Haksız tutuklama, gözaltı, arama ve el koyma, bireylerin hukuka aykırı olarak özgürlüklerinden yoksun bırakılması veya mülklerine haksız müdahalelerde bulunulması durumlarını ifade eder. Bu kavramlar, Türkiye’deki Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK) çerçevesinde düzenlenmiştir ve belirli koşullar altında tazminat talep etme hakkı doğurur.

Haksız tutuklama, bir kişinin yasal olmayan gerekçelerle tutuklanmasıdır. Bu durum, kişinin kanunlarda belirtilen koşullar dışında yakalanması veya tutukluluğunun devamına karar verilmesi gibi hallerde ortaya çıkar. Gözaltı ise, bir kişinin yasal süreler içinde hâkim önüne çıkarılmaması durumunu kapsar.

El koyma, bir kişinin mülküne yasal olmayan yollarla müdahale edilmesi ve bu mülkün devlet tarafından alınmasıdır. Arama ise, bir kişinin üzerinin veya evinin izinsiz olarak kontrol edilmesidir. Bu uygulamalar, ceza muhakemesi sürecinde delil toplama amacıyla yapılır, ancak hukuka aykırı şekilde gerçekleştirildiğinde haksızlık teşkil eder. Bu gibi durumlara İzmir Ceza Avukatı bakmaktadır.

Haksız Tutuklama Tazminatı Nedir? Şartları

Haksız tutuklama tazminat işleminin hukuki dayanağını, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 141-144. maddeleri oluşturur. Bu maddelerde, hangi durumlarda tazminat talep edilebileceği, tazminatın şartları ve süresi düzenlenmiştir. Özellikle cmk 141 tazminat maddesi, tutuklama ve gözaltı gibi koruma tedbirlerinin hukuka aykırı uygulanması halinde tazminat talep etme hakkını belirler.

Haksız Tutuklama Tazminatı Nasıl Hesaplanır?

Haksız tutuklama tazminatı, haksız yere tutuklanan veya gözaltına alınan bireylerin maddi ve manevi zararlarının tazmini amacıyla hesaplanır. Haksız tutuklama tazminat hesaplama, iki ana bileşenden oluşur: maddi tazminat ve manevi tazminat.

Manevi Tazminat Nasıl Hesaplanır?

Manevi tazminat, haksız tutuklama nedeniyle bireyin yaşadığı psikolojik ve sosyal zararları kapsar. Manevi açıdan beraat tazminatı hesaplama yapılırken dikkate alınan faktörler aşağıdakilerdir:

  • Tutuklu Kalma Süresi: Bireyin cezaevinde geçirdiği süre, manevi tazminat miktarını etkiler.
  • Suçun Niteliği: Haksız yere tutuklanan kişinin karşılaştığı suçlamanın niteliği, manevi tazminatın belirlenmesinde önemli bir rol oynar.
  • Kişinin Sosyo-Ekonomik Durumu: Bireyin yaşı, mesleği ve sosyal yaşamı gibi faktörler de manevi tazminatın hesaplanmasında göz önünde bulundurulur. Ancak manevi tazminat için belirli bir formül yoktur; miktar, hâkimin takdirine bağlı olarak belirlenir.

Kovuşturmaya yer olmadığına dair karar manevi tazminat da bu açıdan değerlendirilmektedir.

Maddi Tazminat Nasıl Hesaplanır?

Maddi tazminat, haksız tutuklama süresince kaybedilen gelirler ve diğer maddi zararlar üzerinden hesaplanır. Peki, maddi zararlar nedir? Aşağıdaki kriterler maddi zarar olarak değerlendirilir ve haksız tutuklama tazminat miktarı hesaplamasında dikkate alınır:

  • Kazanç Kaybı: Tutuklama süresince çalışamayan kişinin kaybettiği gelir, son maaşı veya serbest çalışıyorsa son kazancı üzerinden hesaplanır. Eğer kişi çalışmıyorsa, hesaplama asgari ücret üzerinden yapılır.
  • Diğer Maddi Zararlar: Cezaevi harcamaları, avukatlık ücretleri ve aile üyelerinin cezaevine gidiş geliş masrafları gibi diğer maddi zararlar da tazminat hesaplamasına dahil edilir.

Maddi tazminatın hesaplanmasında mahkeme, genellikle bir bilirkişi atayarak somut belgeleri değerlendirir. Bu belgeler, kişinin kaybettiği gelir ve diğer maddi zararları kanıtlamak için kullanılır.

Haksız Tutuklulukta Dava Açma Süresi ve Zaman Aşımı

Haksız tutuklama tazminatı için dava açma süresi, hukukun belirlediği belirli kurallar çerçevesinde işlemektedir. Türkiye’de bu süre, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 142. maddesi gereğince düzenlenmiştir. Haksız tutuklama nedeniyle tazminat davası açmak isteyen bireylerin uyması gereken süreler aşağıdakilerdir:

  • Üç Aylık Süre: Karar veya hükümlerin kesinleştiğinin ilgilisine tebliğinden itibaren üç ay içinde tazminat davası açılmalıdır.
  • Bir Yıllık Süre: Her halükarda, kararın kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içinde de tazminat davası açılması gerekmektedir.

Bu süreler, hak düşürücü sürelerdir; yani belirtilen sürelerin geçirilmesi durumunda tazminat talebinde bulunulamaz. Mahkeme, bu sürelerin geçirilip geçirilmediğini resen dikkate alır.

Haksız tutuklama tazminatı için zaman aşımı süresi, yukarıda belirtilen sürelerle örtüşmektedir. Tazminat davası açma süresi, kararın kesinleştiği tarihten itibaren üç ay ve bir yıl olarak belirlenmiştir. Bu süreler, hak düşürücü nitelikte olduğundan, süresinde dava açılmadığı takdirde hak kaybı yaşanır.

Haksız Tutuklama Tazminatı ile İlgili Bilinmesi Gerekenler

Haksız tutuklama tazminatı, bireylerin yaşadığı hukuka aykırı uygulamalar sonucunda devlet aleyhine açabilecekleri bir tazminat davasıdır ve bu süreçte dikkat edilmesi gereken birçok hukuki detay bulunmaktadır. Bu bilgiler bağlamında kişileri tazminat ödenmezse ne olur? şeklindeki sorular da oldukça düşündürmektedir. Öte yandan, haksız tutlama tazminat davaları karmaşık hukuki süreçler içerdiğinden, bir avukatın desteği önemlidir. Avukat, dava açma koşulları, tazminat hakları ve süreç hakkında bilgi sahibi olmalı ve müvekkilinin haklarını etkili bir şekilde savunmalıdır. Örneğin, Kalemci İzmir Avukatlık ve Hukuki Danışmanlık Bürosu ile iletişime geçerek konuyla ilgili detaylı bilgiye sahip olabilirsiniz.

Hangi Hallerde Tutuklama Haksız Olur?

Türkiye’de, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 141. maddesinde haksız tutuklama halleri belirlenmiştir. Haksız tutuklama olarak kabul edilen hallerden bazıları aşağıdaki şekildedir:

  • Bir kişi, kanunlarda belirtilen tutuklama koşulları dışında yakalanmış veya tutuklanmışsa, bu durum haksız tutuklama olarak kabul edilir.
  • Kanuni gözaltı süresi içinde, kişi hâkim önüne çıkarılmamışsa, bu durum da haksız tutuklama sayılır. Gözaltı süresi, yasal olarak belirlenen süreler içinde tamamlanmalıdır. Bu konuda dikkat etmek gerekmektedir ki, çoğu zaman 1 günlük gözaltı tazminat açısından değerlendirilme de farklılık göstermektedir.
  • Tutuklanan kişiye, kanuni hakları hatırlatılmadan veya hatırlatılan haklarından yararlandırılma isteği yerine getirilmeden tutuklama yapılmışsa, bu da haksızlık teşkil eder.

Davası Açma Süresi

Haksız tutuklamaya uğrayan kişileri düşündüren bir diğer soru, beraat ettim şimdi ne olacak? olmaktadır. Tazminat davası açma süresi, hükmün kesinleştiği tarihten itibaren üç ay ve bir yıl olarak öngörülmüştür. Bu zaman dilimleri, hak düşürücü özellik taşıdığından, belirtilen süre içinde dava açılmazsa hak kaybı meydana gelir.

Tazminat Davasını Kim, Kime Karşı Açar?

Haksız tutuklama ve gözaltı nedeniyle tazminat davası, Maliye Hazinesi aleyhine açılır. Yani, mağdur olan kişi tazminat talebinde bulunurken Hazine’yi davalı olarak gösterir. Haksız tutuklama nedeniyle, ağır ceza mahkemesi tazminat davası açılmasında görevli mahkeme olmaktadır. Yetkili yer mahkemesi ise zarara uğrayanın oturduğu yer mahkemesidir.

Haksız Tutuklama Tazminat Dilekçesi

Aşağıda yer alan haksız tutuklama tazminatı dilekçesi, yalnızca bir taslak olarak değerlendirilmelidir. Her durumun kendine özgü şartları göz önünde bulundurularak, bireysel bir dilekçe düzenlenmelidir. Siz de daha kapsamlı bir dilekçe için İzmir Ceza Avukatı hizmetleri sağlayan Kalemci Hukuk Bürosu ile iletişime geçebilirsiniz.

Dilekçe Örneği

………….. NÖBETÇİ AĞIR CEZA MAHKEMESİ’NE

DAVACI: İsim-Soyisim, T.C Kimlik Numarası, Adres 

VEKİLİ: İsim-Soyisim, Baro Sicil Numarası, Adres, UETS Numarası (Avukatınız var ise bu kısmı doldurunuz)

DAVALI: Devlet Hazinesi(Hazine Müsteşarlığı)

KONU: Haksız tutuklama nedeniyle tazminat talebinden ibarettir.

AÇIKLAMALAR:

  1. Müvekkilim, ………… Ceza Mahkemesi …/… Esas no ve …/… sayılı kararı ile ………………….. suçundan …………….. Ceza Mahkemesinin …/…/… tarih ve …/… karar numarası ile tutuklanmıştır. Müvekkil, ……………Ceza Mahkemesinin …/…/… tarihli kararına kadar geçen süre zarfında cezaevinde tutuklu bulunmuş olup, söz konusu mahkemenin …/… Esas, …/… Karar sayılı …/…/… tarihli beraat kararıyla suçsuz olduğu kesinleşmiştir.

(Bu kısımda yer alan bilgileri kişi kendi durum ve koşullarına göre doldurmalıdır)

  1. Davacı müvekkilim, tutuklandığı dönemde faal olarak istihdam edildiği işinden ayrılmış ve aylık geliri olan … TL’yi kaybetmiştir. Sabıka kaydı bulunmayan müvekkilim, cezaevi süreci boyunca ve tahliye sonrasında maddi ve manevi zorluklarla karşılaşmıştır. İlk defa suçlanan müvekkilim toplumsal itibarı zedelenmiş, rencide edilmiş ve işini kaybetmiştir. Bu durum, özgürlükten mahrum kalması, olumsuz bakışlara maruz kalması ve ruhsal sıkıntılara neden olmuştur.
  2. Müvekkil, toplam … gün süreyle cezaevinde tutuklu kalmış ve bu süre zarfında çalışma imkanı bulamamıştır, bu da maddi kayıplara sebep olmuştur. Suçsuz olduğunu bilen müvekkil, ağır koşullarda devam eden yargılama sürecinde bir avukat aracılığıyla kendisini temsil ettirmiştir. Bu hukuki temsil nedeniyle müvekkil, avukatına … TL ödeme yapmak zorunda kalmıştır. Bu durum, tutukluluk süresinde uğranılan maddi ve manevi zararların tazmin edilmesi amacıyla dava açma gerekliliğini ortaya çıkarmıştır.

(Yukarıda yer alan iki kısımda da kişi kendi durumuna ilişkin somut olayları ve uğradığı tüm zararları kendi durum ve koşullarına göre doldurmalıdır)

HUKUKİ SEBEPLER: Ceza Muhakemesi Kanunu madde 141, 142 ve ilgili sair hukuki sebepler.

HUKUKİ KANITLAR : ………… Ceza Mahkemesinin …/…/… tarihli kararı ve tutuklama müzekkeresi,  ………… Ceza Mahkemesinin …/…/… tarihli tahliye kararı, ………… Ceza Mahkemesinin …/… Esas, …/… Karar ve …/…/… tarihli beraat kararı, İşten ilişik kesme belgesi, SGK dökümü ve ilgili sair yasal deliller

(Hukuki kanıtlar kısmında yer alan deliller örnek amaçlıdır. Bu bölümde, kişinin tutuklandığını ve bu sebeple zarar gördüğünü ispatlayacak her türlü kanıtı sunması önerilir)

NETİCE-İ TALEP: Yukarıda özetlenen gerekçeler doğrultusunda, müvekkilimin yaşadığı mağduriyetin maddi boyutları şu şekildedir: cezaevi harcamaları, iş kaybı/çalışamama ve avukatlık ücreti, toplamda … TL tutarındadır. Ayrıca, toplum içinde bu yaş grubundaki bir bireyin tutuklanması nedeniyle oluşan infialin bir sonucu olarak, manevi zararın toplamı da … TL olarak belirlenmiştir. Bu meblağın, tutuklanma tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsil edilerek davacıya ödenmesi hususunda karar verilmesini talep etmekteyim. Ayrıca, yargılama giderleri ve vekâlet ücretinin davalıya yüklenmesini saygılarımla arz ederim.(…../……../……)

İSİM-SOYİSİM            

İMZA

Görevli ve Yetkili Mahkeme

Haksız tutuklama tazminat davasında görevli ve yetkili mahkeme, davacının ikametgahının bulunduğu yerin ağır ceza mahkemesidir. Eğer davacının ikamet ettiği yerde birden fazla ağır ceza mahkemesi varsa, haksız tutuklamaya neden olan mahkeme dışında başka bir ağır ceza mahkemesi de davaya bakabilir. Eğer davacının ikamet ettiği yerde yalnızca bir ağır ceza mahkemesi bulunuyorsa, en yakın ağır ceza mahkemesinde dava açılmalıdır.

Haksız Tutuklama Yargıtay  Kararları

Haksız tutuklama ile ilgili yargıtay kararlarına ilişkin örnek bilgiler aşağıdaki şekilde olmaktadır:

YARGITAY 10. CEZA DAİRESİ

T. 15.7.2005 E. 2005/6272 K. 2005/8782

• HAKSIZ TUTUKLAMA ( Nedeniyle Maddi ve Manevi Tazminat İsteği – Davacı Seyahat Acentesinde Çalıştığını İddia Ettiğinden İkamet Ettiği Yerdeki Seyahat Acentalarından ve Ticaret Odasından Günlük Kazancının Sorularak Maddi Tazminata Hükmedileceği )

• MADDİ VE MANEVİ TAZMİNAT TALEBİ

• GÜNLÜK KAZANÇ ( Haksız Tutuklama Nedeniyle Maddi ve Manevi Tazminat İstemi – İkamet Ettiği Yerdeki Seyahat Acentalarından ve Ticaret Odasından Sorularak Maddi Tazminata Hükmedilmesi Gerektiği )

1412/m.104/5

ÖZET : Haksız olarak tutuklu kaldığı günler için maddi ve manevi tazminat isteğinde; davacı Seyahat Acentesinde çalıştığını iddia ettiğinden ikamet ettiği yerdeki Seyahat Acentalarından ve ticaret odasından günlük kazancının sorulmak suretiyle maddi tazminat tayin edilmemesi yasaya aykırıdır.

DAVA : Haksız olarak tutuklu kaldığı günler için maddi ve manevi tazminat isteğinde bulunan davacı Mehmet Aydın’ın maddi tazminatın reddine, manevi tazminat talebinin kısmen kabulü ile 1.000.000.000 TL. manevi tazminatın davalı hazineden alınarak davacıya ödenmesine dair ANTALYA 2. Ağır Ceza Mahkemesinden verilen 18.10.2004 gün ve 2003/388 D.İş, 2004/388 karar sayılı hükmün süresi içinde Yargıtay’ca incelenmesi davacı vekili ve davalı hazine vekili tarafından istenilmiş olduğundan dava dosyası Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın onanma isteyen tebliğnamesi ile 14.07.2005 tarihinde Daireye gönderilmekle incelenip gereği düşünüldü:

KARAR : Toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma sonuçlarına uygun şekilde oluşan inanç ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre davalı hazine vekilinin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddine;

Davacı vekilinin temyiz itirazlarına hasren yapılan incelemede;

1- Davacı Seyahat Acentesinde çalıştığını iddia ettiğinden ikamet ettiği yerdeki Seyahat Acentalarından ve ticaret odasından günlük kanancının sorulmak suretiyle maddi tazminat tayin edilmemesi,

2- Avukatlık ücret tarifesinin 13/4 maddesi uyarınca tarifenin üçüncü kısmına göre davacı lehine Avukatlık ücreti tayin edilmemesi,

SONUÇ : Yasaya aykırı davacı vekilinin temyiz itirazları bu nedenle yerinde görüldüğünden isteme aykırı olarak hükmün BOZULMASINA, 15.07.2005 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

YARGITAY 11. CEZA DAİRESİ

T. 16.3.2005 E. 2004/4610 K. 2005/1116

• 466 SAYILI YASAYA GÖRE MANEVİ TAZMİNAT TALEBİ ( Davacının Sosyal Ve Ekonomik Durumuna Hal Ve Mevkiin İcabına Tutuklu Kaldığı Süre Ve Benzeri Hususların Gözetilmesi Gereği )

• HAKSIZ TUTUKLAMA ( Tutuklu Kaldığı Süre Ve Benzeri Hususlar Gözetilmek Suretiyle Zenginleşme Sonucu Doğurmayacak Şekilde Hak Ve Mesafet Kurallarına Uygun Makul Ve Makbul Bir Miktar Olarak Tayin Ve Tespiti Gereği – 466 Sayılı Yasaya Göre Manevi Tazminat Talebi ) 466/m.1

ÖZET : 466 Sayılı Yasaya göre manevi tazminat talebinde bulunan davacı hakkında, objektif bir kriter olmamakla birlikte hükmedilecek manevi tazminatın davacının sosyal ve ekonomik durumuna hal ve mevkiin icabına, tutuklu kaldığı süre ve benzeri hususlar gözetilmek suretiyle, zenginleşme sonucu doğurmayacak şekilde hak ve mesafet kurallarına uygun makul ve makbul bir miktar olarak tayin ve tespiti gerekir.

DAVA : 466 Sayılı Yasaya göre manevi tazminat talebinde bulunan davacı Mehmet Erkoç vekilinin istemi üzerine yapılan inceleme sonucunda: Davanın kısmen kabulü ile 466 Sayılı Kanuna göre 3.150.000.000 lira manevi tazminat ile 550.000.000 lira dilekçe yazım ücretinin devlet hazinesinden alınarak davacıya ödenmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine dair ÜNYE Ağır Ceza Mahkemesinden verilen 09.04.2003 gün ve 2001/72 Esas, 2003/53 Karar sayılı hükmün süresi içinde Yargıtay’ca incelenmesi davacı vekili ile davalı temsilcisi tarafından istenilmiş olduğundan dava evrakı C.Başsavcılığının bozma isteyen 08.03.2004 tarihli tebliğnamesi ile daireye gönderilmekle, incelenerek gereği görüşüldü:

KARAR : Evrak üzerinden karar verilmesi gerekirken tüm işlemlerin duruşma açılarak yapılması ve hüküm kurulması telafisi mümkün bulunmadığından bozma sebebi yapılmamış, vekalet ücretinin 28 Kasım 2002 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 13.maddesinin 4.fıkrası delaletiyle ikinci kısmın ikinci bölümünün onuncu sırasındaki miktara uygun olarak tayin edilmiş olması karşısında tebliğnamenin ikinci bendindeki bozma düşüncesine iştirak edilmemiştir.

Yapılan duruşmaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma neticelerine uygun şekilde oluşan inanç ve taktirine incelenen dosya içeriğine göre davacı vekili ve davalı vekilinin yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine; ancak:

Objektif bir kriter olmamakla birlikte hükmedilecek manevi tazminatın davacının sosyal ve ekonomik durumuna hal ve mevkiin icabına, tutuklu kaldığı süre ve benzeri hususlar gözetilmek suretiyle, zenginleşme sonucu doğurmayacak şekilde hak ve mesafet kurallarına uygun makul ve makbul bir miktar olarak tayin ve tespiti gerekirken, bu ölçülere uymayacak şekilde eksik tayini,

SONUÇ : Yasaya aykırı ise de; bu cihetin yeniden duruşma yapılmaksızın CMUK. nun 322 nci maddesine göre düzeltilmesi mümkün bulunduğundan manevi tazminatın 5.000.000.000 liraya yükseltilmesi suretiyle sair yönleri usul ve yasaya uygun bulunan hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA, 16.03.2005 gününde oybirliği ile karar verildi.

Hırsızlık Suçu Nedir? Cezası ve Şartları için tıklayın.

İcra Nedir?

İcra Nedir?

İcra Takibi Nasıl Başlatılır?

İcra ne demek? ve İcra takibi ne demek? sorular son zamanlarda oldukça popüler olmaktadır. İcra, bir alacaklının borcunu tahsil etmek amacıyla başlattığı yasal işlemlerdir. Bu süreç, İcra Genel Müdürlüğü tarafından yönetilir ve icra takibi olarak adlandırılır. Peki, icra takibi nedir? İcra takibi, alacaklının borçludan alacağını almak için icra müdürlüğünde başlattığı hukuki bir süreçtir..

İcra, iki ana türe ayrılır:

  • İlamlı İcra: Bu tür, bir mahkeme kararına dayanarak başlatılır. Yani, alacaklı, mahkeme tarafından verilen bir karar ile borcunu tahsil etmeye çalışır.
  • İlamsız İcra: Bu tür, herhangi bir mahkeme kararı olmaksızın başlatılabilir. Alacaklı, borçlunun borcunu ödememesi durumunda icra müdürlüğüne başvurarak borcunu tahsil edebilir. İlamsız icra, kendi içinde iki alt gruba ayrılır:

Genel Haciz Yolu ile İlamsız İcra: Borçlunun mal varlığına el konulması için başvurulan yöntemdir.

Kambiyo Senedine Dayanan İcra Takibi: Alacaklının elinde bulunan kambiyo senetlerine dayanarak başlatılan icra takibidir.

İcra süreci, alacaklının icra müdürlüğüne başvurarak takip açmasıyla başlar. Borçlu, kendisine tebliğ edilen ödeme emrine itiraz edebilir. Eğer borçlu, icra takibine itiraz etmezse, icra müdürlüğü borç miktarına yetecek değerdeki eşyaları tespit ederek alacaklıya teslim edebilir. Bu bilgiler, icra ne demek hukuk alanında en sık sorulan konulardan olduğundan oldukça yararlı olmaktadır.

İcra Takibi Aşamaları

İcra takibi, alacaklıların borçlarını tahsil etmek için başlattığı yasal süreçtir ve genel haciz yolu ile icra takibi temel olarak altı aşamadan oluşur:

  • Takip Talebi: Peki, icra takibi nerede açılır? Alacaklı, icra müdürlüğüne bir takip talebi sunar. Bu talep, yazılı olarak hazırlanmalı ve gerekli harçlar yatırılmalıdır.
  • Ödeme Emri: Takip talebi kabul edildikten sonra icra müdürlüğü, borçluya bir ödeme emri gönderir. Bu emirde borç miktarı ve ödeme süresi belirtilir. Borçlunun, ödeme emrinin tebliğinden itibaren 7 gün içinde itiraz etme hakkı vardır.
  • Takibin Kesinleşmesi: Borçlu, ödeme emrine itiraz etmezse, icra takibi kesinleşir. Bu durumda alacaklı, borçlunun mal varlığına haciz koyma talebinde bulunabilir. Dolayısıyla bu, icra olunmak anlamı taşımaktadır.
  • Haciz: Kesinleşen takibin ardından, alacaklı icra müdürlüğüne başvurarak borçlunun mal varlığı üzerinde haciz işlemi başlatır. Haciz, borçlunun mal varlığının belirlenip, haczedilmesi sürecidir.
  • Satış: Haczedilen mallar, icra müdürlüğü tarafından açık artırma ile satılır. Elde edilen gelir, alacaklının alacağını karşılamak için kullanılır.
  • Paraların Paylaştırılması: Satıştan elde edilen gelir, alacaklılar arasında paylaştırılır. Bu aşamada, alacaklıların alacakları oranında ödeme yapılır.

Eğer sizin de icra takibi nasıl başlatılır? icra takibi nasıl yapılır? icraya vermek ne demek? şeklindeki sorularınız bulunuyorsa, Kalemci Hukuk, İzmir Avukatlık ve Hukuki Danışmanlık Bürosu ile iletişime geçerek, detaylı bilgi alabilirsiniz.

İlamsız İcra Yoluyla Takip

İlamsız icra yoluyla takip, alacaklının mahkeme kararı olmaksızın doğrudan icra dairesine başvurarak borçludan alacağını tahsil etmek için başlattığı bir icra takibi türüdür. Bu yöntem, özellikle özel hukuk ilişkilerinden kaynaklanan para alacaklarının tahsilinde kullanılır ve belirli bir senet, belge veya ispat aracına ihtiyaç duymadan gerçekleştirilebilir. İlamsız icra takibi üç türe ayrılır:

  • Genel Haciz Yoluyla İlamsız İcra Takibi: Alacaklının borçludan para veya teminat alacaklarını tahsil etmek için kullandığı bir yoldur.
  • Kambiyo Senetlerine Özgü Haciz Yoluyla İlamsız İcra Takibi: Alacaklının elinde kambiyo senedi (bono, poliçe, çek) bulunması halinde başvurduğu yoldur.
  • Kiralanan Taşınmazların Tahliyesi: Kiraya veren alacaklının, kiracı borçluyu tahliye etmek için başvurduğu yoldur.

İlamsız icra takibinde, alacaklı icra dairesine başvurarak takip talebinde bulunur. İcra dairesi borçluya bir ödeme emri gönderir. Borçlu ödeme emrine itiraz etmez ise takip kesinleşir. Borçlu itiraz ederse, takip durur ve alacaklının mahkemeye başvurması gerekir.

İcra Takibi Harç Hesaplama

İcra masrafı hesaplama, her yıl güncellenen resmi tarife baz alınarak yapılır. Fakat icra masrafının ne kadar olacağı, çeşitli ihtimallere göre değişebilir. İcra takibinin ilamlı yahut ilamsız olmasına göre icra masrafı değişir. İcra takibindeki borçlu sayısına göre de icra masrafı değişir. Tebligatın şekline göre de icra masrafının değiştiği görülmektedir. İcra takibinin ilamsız olarak yapılması durumunda ise alacağın miktarına göre icra masrafı değişir.

Stopaj Nedir Nasıl Hesaplanır?

Stopaj, gelir veya kurumlar vergisine tabi kazançlara uygulanan ve kaynaktan kesilen bir vergi türüdür. Diğer bir deyişle, gelir veya kazanç elde edilmeden önce belirli oranlarda kesinti yapılarak vergi dairesine yatırılmasıdır.

İcra takibinde stopaj, alacaklı tarafından yapılan ödemeler üzerinden kesilen vergidir. Stopaj, gelir veya kurumlar vergisine tabi kazançların kaynağında kesilmesi anlamına gelir ve bu kesinti, ilgili vergi dairesine yatırılır. İcra takibi sürecinde, özellikle kira ödemeleri ve meslek hizmetleri gibi durumlarda stopaj uygulanır.

Muhtasar Beyanname Nedir, Nasıl Hesaplanır?

Muhtasar beyanname, gelir vergisi kesintilerini beyan etmek amacıyla işverenler veya vergi tevkifatı yapan kişiler tarafından düzenlenen bir beyannamedir. Bu beyanname, Gelir Vergisi Kanunu’nun 84. maddesine dayanarak, vergi matrahlarının toplu olarak vergi dairesine bildirilmesi işlemini içerir.

İcra takibi sürecinde, işverenler tarafından muhtasar beyanname düzenlenmesi, özellikle çalışanların maaşları ve diğer ödemeleri üzerinden yapılan vergi kesintilerinin doğru bir şekilde beyan edilmesi açısından önemlidir. Bu beyanname, icra takibi başlatıldığında, alacaklıların alacaklarını tahsil etmeleri için gerekli olan yasal süreçlerin düzgün bir şekilde yürütülmesine katkı sağlar.

Maaş Bordrosu Nedir ve Nasıl Hesaplanır?

Maaş bordrosu, işverenlerin çalışanlarına ödedikleri brüt maaş, kesintiler ve net maaş gibi bilgileri detaylı bir şekilde gösteren resmi bir belgedir. Bu belge, işverenin yasal yükümlülüklerini yerine getirdiğini ve çalışana yapılan ödemelerin doğru bir şekilde hesaplandığını kanıtlar.

İcra takibinde maaş bordrosu, alacaklının borçlunun gelirlerini tespit etmesi ve alacağını tahsil edebilmesi açısından önemli bir belgedir. Maaş bordrosu, borçlunun ücretinden yapılacak kesintilerin hesaplanması ve borçlunun elinde kalacak net tutarın belirlenmesi için gereklidir.

Sigorta Primi Nedir? Nasıl Hesaplanır?

Sigorta primi, çalışanların emeklilik, sağlık hizmetleri ve işsizlik sigortasından faydalanması için işveren tarafından ödenen bir tutar olup brüt ücret üzerinden hesaplanır. İcra takibinde sigorta primi ise, borçlunun sosyal güvenlik yükümlülüklerinin yerine getirilmemesi durumunda, Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) tarafından tahsil edilen sigorta primlerinin icra yoluyla tahsil edilmesi anlamına gelir. Sigorta primleri, çalışanların emeklilik, sağlık hizmetleri ve diğer sosyal güvenlik haklarından yararlanabilmesi için zorunlu ödemelerdir.

Gider Pusulası Nedir, Hangi Durumlarda ve Nasıl Düzenlenir?

Gider pusulası, bir malın veya hizmetin alımı için yapılan harcamanın belgelendirilmesi amacıyla düzenlenen, fatura niteliği taşıyan resmi bir belgedir. İşletmeler, fatura düzenleme yetkisi olmayan kişilerden mal veya hizmet aldıklarında, bu işlemi kaydetmek için gider pusulası kullanır. Gider pusulası, hem alıcı hem de satıcı için mali işlemlerin kanıtı olarak işlev görür ve olası vergi incelemelerinde veya hukuki süreçlerde önemli bir rol oynar.

İcra takibi sürecinde, alacaklıların borçlularına karşı yaptıkları harcamaları ve alacaklarını kanıtlamak için gider pusulası kullanmaları gerekmektedir. Bu belge, alacaklıların alacaklarını ispatlaması açısından önemlidir. Eğer borçlu, alacaklıya nakit ödeme yaptıysa ve bunun için fatura düzenlenmemişse, gider pusulası bu harcamanın kaydını tutmak için kullanılır. Bu durum, icra takibi sürecinde alacaklıların haklarını korumasına yardımcı olur.

İcra Ödeme Emri

İcra ödeme emri, icra takibi sürecinin önemli bir parçasıdır ve alacaklının borçludan alacağını tahsil etme amacıyla icra müdürlüğü tarafından düzenlenen resmi bir belgedir. Bu belge, borçluya, alacaklının talebi doğrultusunda icra takibi başlatıldığını ve borcun ödenmesi gerektiğini bildiren bir tebligattır. Ödeme emri genellikle aşağıdaki bilgileri içerir:

  • Alacaklının ve borçlunun kimlik bilgileri
  • Alacak miktarı
  • Ödeme süresi
  • İtiraz süresi ve şekli
  • İcra takibinin dayanağı

Sık Sorulan Sorular

Haciz Olunca Ne Olur?

Haciz, icra takibi sürecinin bir parçası olarak borçlunun mal varlığına yönelik yapılan bir işlemdir. Haciz işlemi, alacaklının alacağını tahsil edebilmesi için borçlunun sahip olduğu taşınmaz veya taşınır malların üzerine konulan hukuki bir sınırlamadır. Haciz işlemi kısaca, borçlunun mal varlığına el konulması anlamına gelir. Alacaklı, icra mahkemesi aracılığıyla borçlunun mal varlığının haczini talep edebilir. Haciz edilen mallar, borçlunun borcunu ödememesi durumunda satışa çıkarılabilir. 

İcra ve Haciz Arasındaki Fark Nedir?

İcra işlemi nedir? ve Haciz işlemi nedir? şeklindeki sorular, kişilerin kafasını oldukça karıştırmaktadır. İcra ve haciz, alacaklıların alacaklarını tahsil etmek için kullandıkları iki farklı kavramdır. İcra, genel olarak alacağın tahsili için yapılan tüm işlemleri kapsarken, haciz daha spesifik olarak borçlunun mal varlığına el konulması işlemini ifade eder. İcra takibi başlatıldıktan sonra borçlu borcunu ödemezse haciz işlemleri başlar. Yani haciz, icra takibinin bir aşamasıdır.

Bulut Bilişim ve Hukuk için tıklayın.

Hırsızlık suçu nedir ? Cezası ve Şartları

Hırsızlık suçu nedir ?

Hırsızlık Suçu ve Cezası

Hırsızlık suçu, Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) 141. maddesinde düzenlenmiştir. TCK hırsızlık suçu, başkasının zilyedi olduğu taşınır bir malın, zilyedin rızası olmadan alınmasıyla meydana gelir. Hırsızlık, malvarlığı değerlerine karşı işlenen bir suç olup, ekonomik çıkar sağlamak amacı taşır.

TCK 141 Hırsızlık Suçu ve Cezası

Türk Ceza Kanunu‘nun (TCK) 141. maddesine göre hırsızlık suçu, “zilyedinin rızası olmadan başkasına ait taşınır bir malı, kendisine veya başkasına bir yarar sağlamak maksadıyla bulunduğu yerden alan kimseye” işlenen bir suçtur. Örneğin, basit hırsızlık TCK 141. maddesine göre 1 yıldan 3 yıla kadar hapis cezası gerektirir. Suçun gece vakti işlenmesi, kamu hizmetinin aksaması gibi durumlar cezanın artırılmasına neden olur. Ayrıca, suçun bir örgüt tarafından işlenmesi halinde de ceza yarı oranında artırılır. Öte yandan, hırsızlık suçunun, paydaşlar arasında veya hukuki bir ilişkiye dayanan alacak tahsil amacıyla işlenmesi durumunda, ceza 2 aydan 1 yıla kadar hapis veya adli para cezası ile de sınırlı kalabilir.

TCK 142 Nitelikli Hırsızlık Suçu ve Cezası

Peki, Nitelikli Hırsızlık nedir? Türk Ceza Kanunu’nun TCK 142 maddesinde düzenlenen nitelikli hırsızlık suçu, basit hırsızlık suçuna girmeyen ancak kanunda belirtilen özel durumlarda işlenen hırsızlık halleridir. Nitelikli hırsızlık suçunda, suçun işlenme şekline göre ceza arttırılır veya azaltılır. TCK 142/1 uyarınca hırsızlık suçu nitelikli helleri ile işlenmesi halinde fail hakkında 3 yıldan 7 yıla kadar hapis cezası uygulanır. TCK 142/2 uyarınca nitelikli hırsızlık suçunun daha ağır hallerinden birinin işlenmesi durumunda ise ceza 5 yıldan 10 yıla kadar hapis cezasıdır.

Hırsızlık Suçunda Daha Az Cezayı Gerektiren Haller

Hırsızlık cezası için daha az cezayı gerektiren haller, Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) 144. maddesinde düzenlenmiştir. Bu maddede belirtilen durumlar, hırsızlık suçunun daha hafif cezaya tabi olmasını sağlayan özel koşulları içerir. Hırsızlık suçu, paydaşlar arasında veya elbirliği ile malik olunan bir mal üzerinde işlendiğinde, bu durum şikâyete bağlıdır. Fail hakkında verilecek ceza, 2 aydan 1 yıla kadar hapis veya adli para cezası ile sınırlıdır

Eğer hırsızlık, bir hukuki ilişkiye dayanan alacak tahsil amacıyla gerçekleştiriliyorsa, bu durumda da daha az ceza uygulanır. Yine, bu durum şikâyete bağlıdır ve ceza 2 aydan 1 yıla kadar hapis veya adli para cezası ile sınırlıdır. 

Ek olarak, hırsızlık suçunun konusu olan malın değeri azsa, bu durum da cezada indirim sebebi olabilir. Yargıtay kararlarına göre, hırsızlık suçunun konusu olan eşyanın değeri düşükse, mahkeme cezada indirim yapma veya ceza vermeme yönünde geniş bir takdir yetkisine sahiptir. Bu gibi durumlara İzmir Ceza Avukatı bakmaktadır.

Hırsızlık suçunda etkin pişmanlık

Hırsızlık suçunda etkin pişmanlık, failin suçtan sonra pişmanlık duyarak mağdurun zararını gidermesi veya azaltması durumunda cezada indirim yapılmasını sağlayan bir hukuki düzenlemedir. Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) 168. maddesinde düzenlenen etkin pişmanlık, hırsızlık suçu için de uygulanabilir. Ayrıca, suçun teşebbüs aşamasında kalması halinde etkin pişmanlık hükümleri uygulanamaz. Öte yandan, fail, mağdurun zararını tamamen veya kısmen gidermelidir. Bunun için ya çalınan malın aynen iadesi ya da mağdurun uğradığı zararın tazmin edilmesi gerekir.

Hırsızlık Suçunun Şartları ve Unsurları

Hırsızlık suçunun unsurları ve şartları, Türk Ceza Kanunu’nda (TCK) düzenlenmiş ve suçun oluşabilmesi için gereken temel bileşenleri tanımlamıştır. Hırsızlık, başkasına ait taşınır bir malın, zilyedinin rızası olmaksızın alınmasıyla meydana gelen bir suçtur.

Hırsızlık Suçunun Konusu Taşınır Maldır

Hırsızlık suçunun konusu, Türk Ceza Kanunu’na (TCK) göre “başkasına ait taşınır mal”dır. Bu tanım, hırsızlık suçunun oluşabilmesi için gereken temel unsurları belirler. Hırsızlık suçu, yalnızca taşınabilir mallar üzerinde işlenebilir. Taşınır mal, fiziksel olarak yer değiştirebilen ve başkasına ait olan her türlü eşya anlamına gelir. Bu kapsamda, sahipli hayvanlar da taşınır mal olarak değerlendirilir.

Hırsızlık Suçu İle Zilyetlik Korunmaktadır

Bu suç, başkasına ait taşınır bir malın zilyedinin rızası olmadan alınmasıyla oluşur. Hırsızlık suçunun koruduğu hukuki yarar, zilyetlik ve zilyetliğin sağladığı haklardır. Zilyet, bir malı fiilen hakimiyeti altında bulunduran kişidir. Zilyetlik, malın mülkiyetinden bağımsız olarak, mal üzerinde tasarruf yetkisini ifade eder. Zilyet, malın sahibi olmayabilir; örneğin, bir malı kullanma hakkına sahip olan kişi de zilyet sayılır.

Hırsızlık suçu, yalnızca mülkiyet hakkını değil, aynı zamanda zilyetlik hakkını da korumaktadır. Bu durum, hırsızlık suçunun hem mülkiyet hem de zilyetlik açısından iki farklı hukuki durumu aynı anda koruduğunu gösterir. Yargıtay Ceza Genel Kurulu, hırsızlık suçunun koruduğu hukuki yararın hem mülkiyet hem de zilyetlik olduğunu kabul etmiştir.

Hırsızlık Suçu Şikayet, Zamanaşımı ve Uzlaştırma

Hırsızlık suçunda dava zamanaşımı süresi, suçun en basit halinde bile 8 yıldır. Yani hırsızlık suçunun işlendiği tarihten itibaren 8 yıl içinde dava açılmadığı takdirde zamanaşımı gerçekleşir ve dava açılamaz. Öte yandan, basit hırsızlık suçu (TCK m.141), uzlaştırmaya tabi suçlar arasında yer alır. Soruşturma veya kovuşturma başlamadan önce uzlaştırma prosedürünün yerine getirilmesi gerekir. Nitelikli hırsızlık suçu ise uzlaşma kapsamında değildir. Nitelikli hırsızlık suçunda uzlaştırma hükümleri uygulanmadan yargılamaya başlanabilir.

Hırsızlık Suçu Yargıtay Kararları

Yargıtay kararları, hırsızlık suçunun unsurları, etkin pişmanlık halleri ve suçun nitelikli şekilleri hakkında önemli içtihatlar sunmaktadır. Bu kararlar, uygulayıcıların ve hukukçuların hırsızlık suçuna ilişkin değerlendirmelerinde yol gösterici niteliktedir. Hırsızlık suçunun, zilyetlik hakkını koruduğu ve bu bağlamda hukukun sağladığı koruma altındaki unsurların net bir şekilde belirlenmesi, ceza hukuku açısından büyük önem taşımaktadır.

Hırsızlık Suçu ve Suç Eşyasının Satın Alınması veya Kabul Edilmesi

Hırsızlık suçu ile suç eşyasının satın alınması veya kabul edilmesi suçu ayrı suçlardır. Hırsızlık suçu, malın zilyedinin rızası olmadan alınmasıyla oluşurken; suç eşyasının satın alınması veya kabul edilmesi suçu, daha önce işlenmiş bir suçtan elde edilmiş eşyanın bilerek satın alınması veya kabul edilmesiyle meydana gelir. Suç eşyasının satın alınması veya kabul edilmesi suçunun cezası, 6 aydan 3 yıla kadar hapis cezası ve adli para cezasıdır

Sıkca Sorulan Sorular

Hırsızlık kaç ay hapis?

Peki, hırsızlık davaları nasıl sonuçlanır? Basit hırsızlık suçunun cezası 1 yıldan 3 yıla kadar hapis cezasıdır. Nitelikli hırsızlık ise, daha ağır ceza gerektiren hallerde işlenir. Bu durumda ceza 3 yıldan 7 yıla kadar hapis cezası olarak belirlenmiştir.

Hiç sabıkası olmayan ceza alır mı?

Hiç sabıkası olmayan bir kişi, ilk defa hırsızlık suçu işlediğinde, mahkeme failin daha önceki suç geçmişini göz önünde bulundurarak ceza uygulamasında indirim yapabilir. Ancak bu, cezanın tamamen kaldırılacağı anlamına gelmez. Hüküm, suçun niteliğine ve diğer koşullara bağlı olarak değişir.

Bilişim Sistemleri Kullanılarak Yapılan Hırsızlık Nedir?

Bilişim sistemleri kullanılarak yapılan hırsızlık, Türk Ceza Kanunu’nda nitelikli hırsızlık olarak tanımlanan bir suç türüdür. Bu suç, bilişim sistemlerinin araç olarak kullanılması suretiyle başkasına ait taşınır malların zilyedinin rızası olmadan alınmasıyla gerçekleşir.

Kilitli Eşya Hakkında Hırsızlık Cezası Nedir?

Kilitli eşya, herkesin girebileceği bir yerde bırakılmışsa ve bu eşya kilitlenerek muhafaza altına alınmışsa, bu durumda nitelikli hırsızlık suçu oluşur. Bu suçun cezası 3 yıldan 7 yıla kadar hapis cezasıdır.

Alışveriş Merkezinde Mağazada Hırsızlık Suçuna Teşebbüs ve Cezası Nedir?

Alışveriş merkezinde veya mağazada hırsızlık suçuna teşebbüs, Türk Ceza Kanunu’nda (TCK) düzenlenmiş bir suçtur. Bu tür bir suçun teşebbüs aşamasında kalması, failin suçun tamamlanmasına yönelik hareketlerde bulunması ancak çeşitli sebeplerle suçu tamamlayamaması durumunu ifade eder.

 

Denetimli Serbestlik Nedir? için tıklayın.

Miras Hukuku Nedir?

Miras Hukuku Nedir ?

Miras Paylaşımı Nasıl Olur?

İlk olarak, miras hukuku nedir? Miras hukuku, bir kişinin ölümü veya gaipliği durumunda, bu kişinin malvarlığının (terekesinin) kimlere ve nasıl intikal edeceğini düzenleyen hukuk dalıdır. Bu hukuk dalı, ölen kişinin malvarlığının mirasçıları arasında nasıl paylaşılacağını, mirasın kimlere geçeceğini, mirasın paylaşımı sırasında hangi kuralların geçerli olacağını belirler. 

Miras hukuku, kişilerin ölümü sonrasında malvarlığının nasıl dağıtılacağına dair kuralları içerir. Miras bırakanın ölümüyle beraber, geride bıraktığı tüm varlık ve borçlar (tereke) mirasçılara intikal eder. Miras hukuku, mülkiyet hakkı ve devamlılığı üzerine temellendirilmiştir. Anayasanın 35. maddesine göre, herkes mülkiyet ve miras haklarına sahiptir. Mıras hukuku, bu hakları güvence altına alır. Peki, miras nedir? Miras, mirasçılar tarafından mirasbırakanın mal varlığının paylaşılması ve devralınması sürecidir.

Öte yandan, mirasçılar arasında eşitlik ilkesi geçerlidir; her mirasçı, mirasın paylaşımında eşit haklara sahiptir. Ek olarak, mirasbırakanın altsoyu, üstsoyu ve eşi gibi saklı pay sahibi mirasçılar, miras paylarının belirli oranlarda korunmasını sağlar. Bu durum, miras paylaşımında dikkate alınmalıdır.

Ölen Bir Kişinin Mirası Nasıl Paylaşılır?

Peki, mal paylaşımı nasıl yapılır? Miras paylaşımı, ölen bir kişinin malvarlığının (terekesinin) mirasçılar arasında nasıl dağıtılacağını belirleyen bir süreçtir. Bu süreç, mirasçıların anlaşmasıylaa veya mahkeme kararıyla gerçekleştirilebilir.

Anlaşmalı miras paylaşımı

Anlaşmalı miras paylaşımı, mirasçıların ölen kişinin malvarlığını (terekesini) kendi aralarında rıza ile paylaşmaları sürecidir. Bu süreç, mirasçıların ortak iradesiyle belirlenen payların, yazılı bir sözleşme ile düzenlenmesini içerir ve anlaşmalı mal paylaşımı nasıl olur konusunda bilgi sunar. Bu paylaşım aşamaları aşağıdaki şekildedir:

  • Mirasçıların Belirlenmesi: Mirasın paylaşımına başlamadan önce, yasal ve atanmış mirasçıların kimler olduğunu belirlemek önemlidir. Türk Medeni Kanunu’na göre, mirasçılar arasında eş, çocuklar ve diğer yakın akrabalar bulunabilir.
  • Miras Taksim Sözleşmesi: Mirasçılar, mirasın nasıl paylaşılacağına dair bir taksim sözleşmesi düzenlemelidir. Bu sözleşme, tüm mirasçıların katılımı ve imzası ile geçerli olur. Sözleşmenin yazılı olarak yapılması zorunludur; aksi halde geçersiz sayılabilir.
  • Payların Belirlenmesi: Mirasçılar, her birinin alacağı varislerin mal paylaşımı oranları belirlemeli ve bu payları sözleşmeye yazmalıdır. Payların belirlenmesi, mirasçıların anlaşmasına bağlıdır ve mirasçıların rızası ile gerçekleştirilir.
  • Tapu ve Devir İşlemleri: Mirasın paylaşımından sonra, taşınmaz malların devri için tapu dairesine başvurulması gerekmektedir. Taşınmazların devri, noter onayı ile yapılmalıdır.

Yargısal miras paylaşımı (paylaşma davası)

Yargısal miras paylaşımı, mirasçıların ölen kişinin malvarlığının (terekesinin) paylaşımında anlaşamadıkları durumlarda başvurulan hukuki bir süreçtir. Bu süreç, mirasçıların kendi aralarında anlaşma sağlayamadıkları hallerde, bir mirasçı tarafından mahkemeye başvurularak mirasın paylaşılmasını talep etmesiyle başlar. Yargısal miras hakkında bilgiler paylaşım aşamaları açısından aşağıdaki şekilde ilerlemektedir:

  • Dava Açma: Mirasçılardan biri, mirasın yargı yoluyla paylaşılması için mahkemeye başvurabilir. Bu dava, tüm mirasçılara karşı açılmalıdır. Mahkeme, mirasçıların haklarını koruyarak paylaşım sürecini yönetir.
  • Miras Ortaklığı: Mirasın paylaşımına kadar mirasçılar arasında bir ortaklık oluşur. Bu ortaklık, mirasçılar arasında terekenin tüm hak ve borçlarını kapsar. Paylaşım yapılmadan önce, mirasçılar arasında bu ortaklık devam eder.
  • Bilirkişi Raporu: Mahkeme, mirasa konu olan malların değerini belirlemek için bir bilirkişi atayabilir. Bu rapor, paylaşımın adil bir şekilde yapılabilmesi için önemlidir.
  • Paylaşım Kararı: Mahkeme, mirasçıların paylarını belirleyerek paylaşım kararını verir. Bu karar, miras hakları gözetilmesi açısından önemlidir. Paylaşım yapıldıktan sonra, mirasçılar kendi payları üzerinde tasarruf edebilirler.

Miras Paylaşımında Saklı Pay Nedir?

Saklı pay, miras bırakanın yasal mirasçılarına ait olan ve miras bırakanın tasarruf edemediği paydır. Miras bırakan, saklı payı ihlal edemez; aksi takdirde mirasçılar, tenkis davası açarak haklarını talep edebilirler. Saklı pay, miras bırakanın mirasının tamamı üzerinde serbestçe tasarruf etme yetkisinin sınırlandığı bir durumdur. Saklı pay sahibi mirasçılar, Türk Medeni Kanunu’na göre üç grupta toplanır:

  • Altsoy: Miras bırakanın çocukları ve torunları. Altsoy için saklı pay oranı, yasal miras payının yarısıdır (1/2).
  • Anne ve Baba: Miras bırakanın anne ve babası, her biri için saklı pay oranı yasal miras payının çeyreğidir (1/4).
  • Sağ Kalan Eş: Sağ kalan eşin saklı payı, miras bırakanın altsoyu ile birlikte mirasçı olması durumunda yasal miras payının tamamı kadardır. Eğer sağ kalan eş, yalnızca 3. zümre ile mirasçı olursa, saklı pay oranı yasal miras payının üçte biri (3/4) olur.

Miras Davası Ne Zaman Açılır?

Miras davası, bir kişinin vefatı sonrası geride bıraktığı malvarlığının mirasçılar arasında nasıl paylaşılacağını belirlemek amacıyla açılan hukuki bir süreçtir. Miras davası açmak için belirli koşullar ve zamanlamalar söz konusudur. Miras, mirasbırakanın ölümü ile birlikte açılır. Ölüm anı, miras hakkı doğduğu andır ve miras, mirasçılara kendiliğinden geçer. Mirasın açılması, mirasbırakanın ölümünün bilinmesine veya tespit edilmesine gerek olmaksızın gerçekleşir.

Miras Paylaşımında Görevli Ve Yetkili Mahkeme Neresidir?

Miras paylaşımında görevli ve yetkili mahkeme, mirasbırakanın ölmeden önceki son yerleşim yerindeki Sulh Hukuk Mahkemesidir. Miras paylaşımı davası, mirasçılar arasında anlaşmazlık olduğunda açılır ve bu dava, mirasçıların diğer mirasçılara karşı yönelttikleri bir talep olarak değerlendirilir.

Miras Paylaşım Sözleşmesi Bulunması Halinde Mal Paylaşımı Nasıl Yapılacaktır?

Miras paylaşım sözleşmesi, mirasçıların miras kalan malları nasıl paylaşacaklarını belirleyen yazılı bir anlaşmadır. Bu sözleşme, tüm mirasçıların katılımıyla yapılmalı ve mirasın paylaşımında belirli kurallara uyulmalıdır. Öte yandan, sözleşmenin geçerli olabilmesi için tüm mirasçıların katılımı ve rızası gereklidir. Eğer bir mirasçı sözleşmeye katılmazsa, sözleşme geçersiz sayılabilir.

Miras paylaşım sözleşmesinin noterde düzenlenmesi zorunlu değildir; adi yazılı olarak da yapılabilir. Ancak, taşınmaz mülkiyetinin devri için resmi bir sözleşme yapılması gereklidir.

Miras paylaşım sözleşmesi, mirasçıların haklarının korunması ve olası anlaşmazlıkların önlenmesi açısından kritik bir öneme sahiptir. Mirasçılar, bu sözleşme ile mirasın nasıl paylaşılacağına dair net bir çerçeve çizerler ve bu süreçte hukuki destek almak, hak kaybı yaşamamak adına faydalı olabilir.

Miras Bırakanın Düzenlediği Vasiyetname Bulunması Halinde Miras Paylaşımı Nasıl Yapılacaktır?

Miras bırakan, ölümünden sonra malvarlığının (terekesinin) nasıl paylaşılacağını belirlemek için vasiyetname düzenleyebilir. Vasiyetname, miras bırakanın son arzularını ve mirasın paylaşım şeklini gösteren yazılı bir belgedir. Miras bırakan, vasiyetname ile mirasçıları atayabilir, belirli mallarını vasiyet edebilir veya miras paylaşımına ilişkin kurallar koyabilir. Miras bırakanın ölümünden sonra, vasiyetnameyi düzenleyen veya saklayan makamlar bunu derhal sulh hakimine teslim eder. Sulh hakimi, vasiyetnameyi tesliminden itibaren 1 ay içinde açar ve mirasçılara bildirir.

Öte yandan, miras bırakan, vasiyetnamede mirasçılardan birini veya bir kaçını mirasçılıktan çıkarabilir, mirasçı atayabilir, belirli mallarını vasiyet edebilir veya miras paylaşımına ilişkin kurallar koyabilir. Bu hükümler, miras paylaşımında esas alınır.

Miras Paylaşım Oranları

Miras paylaşım oranlarının belirlenmesi, mirasçıların haklarının korunması ve adil bir paylaşım sağlanması açısından önemlidir. Mirasçılar, bu oranlar çerçevesinde mirası paylaşmak için kendi aralarında anlaşabilir veya anlaşmazlık durumunda mahkemeye başvurabilirler.

Mirasbırakanın altsoyu tek başına mirasçı olması:

Mirasbırakanın altsoyu tek başına mirasçı olması durumunda, miras paylaşım oranları, miras bırakanın çocuk sayısına göre belirlenir. Türk Medeni Kanunu’na göre, miras bırakanın altsoyu (çocukları) mirasın tamamına sahip olur. Buna göre oranlar aşağıdaki gibidir:

  • 1 Çocuk: Mirasın tamamı (1/1) tek çocuğa verilir.
  • 2 Çocuk: Miras, her bir çocuk arasında eşit olarak paylaşılır; her biri mirasın yarısını (1/2) alır.
  • 3 Çocuk: Miras, her bir çocuk arasında eşit olarak paylaşılır; her biri mirasın üçte birini (1/3) alır.

Mirasbırakanın altsoy ve eşinin birlikte mirasçı olması:

Mirasbırakanın altsoyu ve eşinin birlikte mirasçı olması durumunda, miras paylaşım oranları Türk Medeni Kanunu‘na göre belirlenir. Bu duruma göre, sağ kalan eş, mirasın 1/4’ünü alırken, kalan 3/4’ü çocuklar arasında eşit olarak paylaştırılır. Bu durumda, her bir çocuğun alacağı pay, toplam mirasın 3/4’ü üzerinden hesaplanır.

Mirasbırakanın anne ve babasının mirasçı olması:

Bir bireyin ebeveynleri, ikinci derece mirasçılara dahildir. Bu nedenle, her koşulda anne ve baba mirastan pay alamaz. Altsoyu olmayan bireylerin mirası, ebeveynlerine kalır. Bir kişinin çocuğu, torunu veya torununun çocuğu yaşıyorsa, ebeveynlerine miras düşmez. Anne ve babanın mirasçı olabilmesi için ön koşul, alt soyun yani çocukların olmamasıdır. Öte yandan, eğer kişi hiç evlenmediyse ya da boşandıysa miras tamamen anne ve babaya kalacaktır.

Mirasbırakanın anne ve babasıyla birlikte eşinin mirasçı olması:

Bu durumda da oranlar Terk Medeni Kanunu’na göre belirlenmektedir. Buna göre, sağ kalan eş, mirasın yarısına (1/2) hak kazanır. Ek olarak, anne ve baba her biri mirasın çeyreği olmakla (1/4) toplamda diğer yarsına hak kazanır. Öte yandan, eğer miras bırakan bir vasiyetname düzenlemişse, bu vasiyetname hükümleri de miras paylaşımında geçerli olur. Ancak saklı paylar her durumda korunur.

Mirasbırakanın büyük anne ve büyük babalarının mirasçı olması:

Mirasbırakanın büyük anne ve büyük babalarının mirasçı olması durumu, Türk Medeni Kanunu’na göre belirli kurallara tabidir. Büyük anne ve büyük babalar, mirasbırakanın altsoyu (çocukları) ve eşi yoksa mirasçı olabilen üçüncü derece mirasçılardır. Eğer mirasbırakanın eşi de hayattaysa, eş mirasın ¾’nü, büyük anne ve büyük baba ise geri kalan ¼’nü alır.

Miras Paylaşımı İçin Avukat Desteği

Mirasçılar arasında miras paylaşımı konusunda anlaşmazlık olması durumunda, avukat desteği kritik rol oynar. Avukat, mirasçılar arasında uzlaşma sağlanması için çaba gösterir ve anlaşma sağlanamazsa miras paylaşımı davası açarak mahkeme kanalıyla paylaşımın gerçekleşmesini sağlar.

SIKÇA SORULAN SORULAR

Mirastan Çıkarma Şartları Nelerdir?

Mirasbırakanın bir mirasçıyı mirastan çıkarma (iskat) işlemi, belirli şartlara ve sebeplere dayanarak gerçekleştirilir. Türk Medeni Kanunu’na göre mirastan çıkarma, mirasbırakanın iradesiyle, ölüme bağlı bir tasarruf olarak tanımlanır.

Evlat Mirastan Nasıl Çıkarılır?

Mirasbırakan, evladı mirasbırakana veya mirasbırakanın yakınlarından birine karşı ağır bir suç işlemesi durumunda, evladını mirastan çıkarabilir. Örneğin, evladın mirasbırakana karşı kasten adam öldürme suçu işlemesi halinde mirastan çıkarılabilir. Ek olarak, evlat, mirasbırakana veya mirasbırakanın ailesi üyelerine karşı aile hukukundan doğan yükümlülüklerini önemli ölçüde yerine getirmemesi durumunda da mirastan çıkarılabilir. Bunun için bu durumu ve nedenlerini vasiyetnamede açıkça belirtmesi gerekmektedir.

Kişi Çocuğunu Mirastan Mahrum Edebilir Mi?

Kişi, çocuğunu mirastan mahrum edebilir, ancak bu işlem belirli şartlara ve sebeplere dayanmalıdır. Miras bırakan, çocuğunu mirastan çıkarma sebebini açıkça belirtmelidir. Bu sebep, mirasçının mirasbırakana veya onun yakınlarına karşı ağır bir suç işlemesi veya aile hukukundan doğan yükümlülüklerini yerine getirmemesi gibi durumlar olabilir.

Tüm Mirasını Bir Çocuğa Bırakabilir Mi?

Evet, miras bırakan, tüm mirasını bir çocuğa bırakabilir. Ancak bu durum, Türk Medeni Kanunu’ndaki saklı pay kuralları çerçevesinde belirli koşullara bağlıdır. Türk Medeni Kanunu’na göre, mirasçılar (özellikle altsoy) saklı paya sahiptir. Saklı pay, miras bırakanın mirasçılarına bırakmak zorunda olduğu minimum paydır. Örneğin, mirasçının çocukları için saklı pay, yasal miras payının yarısıdır. Yani miras bırakan, çocuklarının saklı payını ihlal edemez.

Miras bırakan, tüm mirasını bir çocuğa bırakmak istiyorsa, diğer çocukların saklı paylarını gözetmek zorundadır. Eğer miras bırakan, diğer çocuklara hiçbir pay bırakmadan tüm mirasını bir çocuğa vermek istiyorsa, bu durumda mirastan çıkarma (iskat) yoluna gitmesi gerekecektir.

Izmir Avukat Kalemci Hükuk Bürosu ile iletişime geçebilir ve İzmir avukat hizmetlerinden faydalana bilirsiniz.

   Kara Para Aklama Suçu ve Cezası Nedir? için tıkla.

Bıçakla Kasten Adam Yaralama Suçu ve Cezası Nedir?

Bıçakla Kasten Adam Yaralama

Kasten Yaralama Suçu Nedir?

Kasten yaralama suçu, Türk Ceza Kanunu‘nun 86. maddesinde düzenlenmiştir ve bir kişinin bilerek ve isteyerek başka birine fiziksel acı vermesi, sağlığını ya da algılama yeteneğini bozması anlamına gelir. Bu suç, sadece fiziksel yaralanmalarla sınırlı olmayıp, ruhsal zararları da kapsar. Aynı zamanda, bıçaklı kavga cezası olarak da bilinmektedir. Kasten yaralama suçu, genel olarak şikayete bağlı bir suç değildir; ancak basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek yaralanmalar için mağdurun şikayeti gereklidir. Bıçakla yaralamanın cezası durumlarında şikayet süresi altı aydır. Eğer bu süre içinde şikayet yapılmazsa, şikayet hakkı kaybolur. Diğer durumlarda, Cumhuriyet Savcılığı’nın soruşturma başlatması için zamanaşımı süresi sekiz yıldır. Aynı zamanda, insanlar arasında merak edilen diğer bir husus ise basit yaralamanın cezası nedir? şeklinde konular da olmaktadır.

Kasten Yaralama Suçunun Madde Metni

Kasten yaralama suçu, Türk Ceza Kanunu’nun 86. maddesinde düzenlenmiştir. Bu maddeye göre:

  • Kasten yaralama: Başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
  • Hafif yaralama durumu: Kasten yaralama fiilinin kişi üzerindeki etkisi, basit bir tıbbi müdahaleyle giderilebilecek ölçüde hafif olduğunda, mağdurun şikayeti üzerine dört aydan bir yıla kadar hapis veya adli para cezasına hükmolunur.

Bu hataların nitelikli helleri arasında ise aşağıdaki hususlar sıralanmaktadır:

  • Üstsoya, altsoya, eşe veya kardeşe karşı,
  • Beden veya ruh bakımından kendini savunamayacak durumda bulunan kişilere karşı,
  • Kamu görevi nedeniyle veya kamu görevlisinin nüfuzunu kötüye kullanarak,
  • Silah kullanarak işlenmesi durumunda, ceza yarı oranında artırılır.

Kasten Yaralama Suçunun Özellikleri

Bu suçta esas olarak, failin, mağdura zarar verme amacıyla hareket etmesi gerekmektedir. Kazara meydana gelen yaralanmalar bu suç kapsamında değerlendirilmez. Eğer yaralama eylemi meşru müdafaa, zorunlu müdahale gibi hukuki sebeplerle yapılmışsa suç unsuru ortadan kalkar.

Adam yaralamanın cezası, mağdura acı veren, sağlığını veya algılama yeteneğini bozan her türlü hareketle işlenebilir. Tokat atmak, itmek, vurmak, bıçaklamak gibi çeşitli yöntem ve araçlar kullanılabilir.

Soruşturma Usulü

Kasten yaralama suçunun soruşturma usulü, Türk Ceza Kanunu’nda belirlenen kurallara göre şekillenir. Kasten yaralama suçu, şikayete bağlı olan ve olmayan hallerde farklılık gösterir. Eğer yaralama basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek kadar hafifse, mağdurun şikayeti gereklidir. Mağdur, bu durumda altı ay içinde şikayetçi olmalıdır. Şikayet yapılmadığı takdirde, şikayet hakkı kaybolur.

Öte yandan, Nitelikli yaralama durumlarında (örneğin, silah kullanarak yaralama) şikayet aranmaksızın Cumhuriyet Savcılığı re’sen soruşturma başlatabilir. Bu tür durumlarda, zamanaşımı süresi sekiz yıldır.

Kovuşturma Usulü

Kasten yaralama suçunun basit şekli, Asliye ceza mahkemesinde kovuşturulur. Ayrıca, bu mahkemede seri yargılama usulü de uygulanabilir. Kasten yaralama sucu cezasi, üst sınırı 5 yılı aşan cezalar gerektiriyorsa, bu durumda kovuşturma görevi Ağır ceza mahkemelerine aittir.

Tutuklama Tedbiri

Kasten yaralama suçunda, şüpheli veya sanık hakkında tutuklama tedbiri uygulanabilmesi için bazı şartların varlığı gerekir. Örneğin, şüpheli veya sanık hakkında, kuvvetli suç şüphesini gösteren somut delillerin bulunması gerekir. Yani, kasten yaralama suçunun işlendiğine dair kuvvetli emarelerin olması şarttır.

Tutuklama, ancak kaçma şüphesi, delilleri karartma tehlikesi veya suç işlemeye devam etme ihtimali gibi haklı nedenlerin varlığı halinde mümkündür. Örneğin, şüphelinin daha önce kaçma girişiminde bulunmuş olması veya son derece mobil bir hayat sürmesi, kaçma şüphesi uyandırarak tutuklamayı haklı kılabilir.

Uzlaşma Kurumu

Kasten yaralama suçu, Türk Ceza Kanunu’nda uzlaşma kapsamına giren bir suçtur. Uzlaşma, taraflar arasında anlaşma sağlanarak, yargılama sürecinin alternatif bir yol ile çözülmesini amaçlar. Uzlaşma süreci, tarafların bir araya gelerek, anlaşma sağlamasıyla yürütülür. Uzlaştırma bürosu tarafından yürütülen bu süreçte, tarafların karşılıklı olarak zararlarını telafi etmeleri veya bir anlaşmaya varmaları hedeflenir. Kasten yaralama suçunun basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek hallerinde uzlaşma yapılabilmesi mümkündür.

Kasten Yaralama Suçunun İşlenme Biçimleri

Kasten yaralama suçunun başlıca işlenme biçimleri aşağıdaki şekillerde açıklanmaktadır:

  • Fiziksel Güç Kullanarak Yaralama
  • Silah Kullanarak Yaralama
  • Zehirleme
  • Hayvan Saldırtma
  • Tuzak Kurma

Temel ve Basit Yaralama Suçunun Cezası

Peki, adam yaralamanın cezası nedir? Kasten yaralama suçunun temel şekli, Türk Ceza Kanunu’nun 86/1. maddesinde düzenlenmiştir. Kasten başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Kasten yaralama suçunun basit tıbbi müdahale (BTM) ile giderilebilecek hafif şekli ise basit yaralama TCK 86/2’de düzenlenmiştir. Adam yaralama kaç yıl? Kasten yaralama fiilinin kişi üzerindeki etkisinin basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif olması halinde, mağdurun şikayeti üzerine, dört aydan bir yıla kadar hapis veya adli para cezasına hükmolunur.

Temel ve Basit Yaralama Suçunda Cezayı Arttıran Nedenler

Kasten yaralama suçunun silahla işlenmesi, cezanın yarı oranında artırılmasına yol açar. Peki, basit şekilde adam bıçaklamak kaç yıl? Eğer yaralama, basit tıbbi müdahale ile giderilebilecekse, ceza 6 aydan 1,5 yıla kadar hapis cezası veya artırılmış adli para cezası olarak belirlenir. Eğer yaralama, basit tıbbi müdahale ile giderilemeyecek kadar ciddi ise ceza 1,5 yıldan 4,5 yıla kadar hapis cezası olarak uygulanır.

Neticesi Sebebiyle Ağırlaşmış Yaralama Suçu ve Cezası (TCK 87)

Türk Ceza Kanunu’nun 87. maddesi, kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hallerini düzenler. Bu suçta, failin kastı yaralamaya yönelmiş olmasına rağmen, yaralanmanın ağır sonuçlar doğurması nedeniyle ceza artırılır. Kasten yaralama fiili, mağdurun kemiklerinin kırılmasına veya çıkığına neden olmuşsa, verilecek ceza yarısı oranında artırılır. Burada, kırığın hayati fonksiyonlara etkisi dikkate alınarak orantılı bir artırım yapılır.

Kasten Yaralama Suçu Neticesinde Ölüm Meydana Gelmesi (TCK 87/4)

Kasten yaralama suçu neticesinde ölüm meydana gelmesi durumunda, Türk Ceza Kanunu’nun 87/4. maddesi uygulanır. Kasten yaralama sonucu ölüm meydana gelmişse, failin kastının yaralamaya yönelik olması ve ölüm neticesi arasında illiyet bağı bulunması gerekir. Failin kastı öldürmeye yönelik ise, artık kasten öldürme suçundan cezalandırılır.

Taksirle Yaralama Suçu Nedir? (TCK 89)

Taksirle yaralama, failin öngörülebilir bir neticeyi “öngöremeyerek” dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı bir hareketle istememesine rağmen yaralama teşkil eden fiili işlemesidir. Fail hareketi kendi iradesiyle yapmakla birlikte hareketinin neden olacağı neticeyi öngörememektedir.

TCK 89. maddenin ikinci ve üçüncü fıkralarında Taksirle Yaralama suçunun nitelikli halleri düzenlenmiştir. Bu hallerin varlığı durumunda ceza artırılır. Örneğin, mağdurun duyularından veya organlarından birinin işlevinin sürekli zayıflamasına neden olunması halinde ceza yarı oranında artırılır. Taksirle yaralama suçunun temel hali için ceza, üç aydan bir yıla kadar hapis veya adli para cezasıdır (TCK 89/1). 

Ek olarak, Taksirle yaralama suçu şikayete tabi bir suçtur. Şikayet süresi, suçun işlenmesinden ve failin öğrenilmesinden itibaren altı aydır. Ancak, nitelikli halleri bilinçli taksirle işlendiğinde, şikayet aranmaksızın savcılık tarafından resen soruşturma yapılır.

Taksirle yaralama suçu da uzlaşma kapsamına giren suçlardandır. Taraflar arasında uzlaşma sağlanamazsa, soruşturma veya yargılama devam eder.

Yaralama Suçunda Basit Taksir ve Bilinçli Taksir Ayrımı

Kasten yaralama suçunda “basit taksir” ve “bilinçli taksir” ayrımı, failin eyleminin niteliğine ve sonuçlarını öngörme kapasitesine göre belirlenir. Basit taksir, failin, eyleminin sonuçlarını öngöremediği durumları ifade eder. Yani, fail, dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı bir hareketle başkasına zarar vermiştir, ancak bu zararın meydana geleceğini tahmin edememiştir.

Bilinçli taksir ise, failin eyleminin sonuçlarını öngörmesine rağmen, bu sonuçları istememesi durumunu ifade eder. Yani, fail, eyleminin neden olabileceği zararı bilmesine rağmen, yine de hareketine devam eder. Örneğin, bir kişi, tehlikeli bir maddeyi kullanarak bir iş yaparken, bu maddenin zararlı olabileceğini bilmesine rağmen dikkat etmediği için bir başkasına zarar verirse, bu durum bilinçli taksir olarak değerlendirilir.

Sıkca Sorulan Sorular

18 yaşından küçük biri birini bıçaklarsa ne olur?

18 yaşından küçük birinin birini bıçaklaması durumunda, Türk Ceza Kanunu’na göre çeşitli sonuçlar doğabilir. Bu durum, failin yaşı, eylemin niteliği ve yaralanmanın ciddiyetine bağlı olarak değişir.

18 yaşından küçük bireyler, ceza ehliyeti açısından farklı bir değerlendirmeye tabi tutulurlar. 12 yaşından küçük olanlar ceza sorumluluğuna sahip değildir. 12-15 yaş arası çocuklar, işledikleri suçlar nedeniyle yalnızca eğitim ve rehabilitasyon tedbirlerine tabi tutulabilirler. 15-18 yaş arasındaki gençler ise, kısmen ceza ehliyetine sahiptir ve işledikleri suçun niteliğine göre ceza alabilirler.

Birisini bıçaklamanın cezası nedir ?

Birisini bıçaklamanın cezası, Türk Ceza Kanunu’na göre kasten yaralama suçu kapsamında değerlendirilir ve ceza durumu da ona uygun olarak belirlenir. Örneğin, temel hali bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası olmaktadır. Öte yandan, silahla adam yaralamanın cezası kaç yıl? sorusu da merak edilmektedir.

Bu gibi durumlara İzmir Ceza Avukatı bakmaktadır.

   Adli Sicil Sabıka Kaydı Nedir? için tıklayın.

Tecavüz – Cinsel Saldırı Suçu Nedir

Yüzünü bir eli ile kapatmış, diğer elini ekrana uzatmış kadın görseli

CİNSEL SALDIRI SUÇU VE CEZALARI (TCK m. 102)

Cinsel saldiri ne demek? Cinsel saldırı suçu, TCK 102 maddesi ile düzenlenen bir suç tipidir. Bu suçta fail, cinsel arzularını tatmin etmek amacıyla mağdurun vücut dokunulmazlığını ihlal eder. Suçun mağduru kadın veya erkek olabilir. Bu gibi durumlara İzmir Ceza Avukatı bakmaktadır.

Suçun Unsurları

Cinsel saldırı suçunun maddi unsurları şunlardır:

  • Fail, cinsel arzularını tatmin etme amacıyla hareket etmelidir
  • Fail, mağdurun vücut dokunulmazlığını ihlal eden cinsel davranışlarda bulunmalıdır
  • Fiil, mağdurun rızası dışında gerçekleştirilmelidir

Suçun manevi unsuru ise kasttan ibarettir. Fail, cinsel saikle hareket etmeli ve mağdurun rızası olmadan fiili gerçekleştirmelidir.

Cinsel Saldırı Suçunun Madde Metni

Cinsel saldırı suçu, TCK 102 maddesinde düzenlenmiştir. Bu maddenin metni şu şekildedir:

Cinsel davranışlarla bir kimsenin vücut dokunulmazlığını ihlâl eden kişi, mağdurun şikâyeti üzerine, beş yıldan on yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Cinsel davranışın sarkıntılık düzeyinde kalması hâlinde iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası verilir.

Fiilin vücuda organ veya sair bir cisim sokulması suretiyle gerçekleştirilmesi durumunda, on iki yıldan az olmamak üzere hapis cezasına hükmolunur. Bu fiilin eşe karşı işlenmesi hâlinde, soruşturma ve kovuşturmanın yapılması mağdurun şikâyetine bağlıdır.

Suçun;

  • Beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda olan kişilere karşı işlenmesi,
  • Birden fazla kişi tarafından birlikte işlenmesi ve
  • Silah kullanarak işlenmesi hâlinde ceza artırılır.

Bu düzenleme, cinsel saldırı suçunun çeşitli şekillerini ve ceza hükümlerini kapsamaktadır.

Cinsel Saldırı Suçu Nedir?

Cinsel saldırı suçu, mağdurun cinsel özgürlüğünü ve beden bütünlüğünü ihlal eden bir suç olarak, toplumda önemli bir yere sahiptir ve bu nedenle hukuki süreçlerin dikkatli bir şekilde yürütülmesi gerekmektedir. Bu suç, failin cinsel arzularını tatmin etmek amacıyla mağdurun vücut dokunulmazlığını ihlal etmesiyle oluşur. Cinsel saldırı, mağdurun rızası dışında gerçekleştirilen cinsel davranışları içerir ve bu davranışlar, mağdurun bedenine fiziksel temasta bulunmayı kapsar. 

Cinsel saldırı suçu, iki ana şekil altında incelenir:

  • Basit Cinsel Saldırı: Bu, mağdurun bedenine cinsel ilişki düzeyine varmayan temasta bulunulmasıdır. Örneğin, rızası dışında bir kimseyi öpmek veya dokunmak gibi eylemler bu kategoriye girer.
  • Sarkıntılık: Basit cinsel saldırının en hafif şeklidir ve cinsel davranışın sarkıntılık düzeyinde kalması durumudur. Bu durumda, failin cinsel davranışları daha az yoğunlukta ve süreklilik arz eden temasta bulunması söz konusudur.

Cezai Hükümler

  • Cinsel saldırı suçunun cezası, suçun işlenme şekline göre değişiklik gösterir:
  • Basit Cinsel Saldırı: 5 yıldan 10 yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
  • Sarkıntılık Düzeyinde Kalan Cinsel Saldırı: 2 yıldan 5 yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
  • Son olarak, nitelikli cinsel saldırı ne demek? Vücuda organ veya sair bir cisim sokulması durumunda, tecavüz cezası 12 yıldan az olmamak üzere hapis cezası olarak uygulanır. Bu tür suçların takibi, mağdurun şikayetine bağlıdır.

Cinsel saldırı suçu, mağdurun cinsel özgürlüğünü ve beden bütünlüğünü ihlal eden bir suç olarak, toplumda önemli bir yere sahiptir ve bu nedenle hukuki süreçlerin dikkatli bir şekilde yürütülmesi gerekmektedir.

Cinsel Saldırı Suçunun Özellikleri

Türk Ceza Kanunu‘nun 102. maddesinde tanımlanan ve bireylerin cinsel dokunulmazlığını ihlal eden bir suç türü olan cinsel saldırı suçunun özellikleri aşağıdaki gibi özetlenebilir:

  • Korunan Hukuki Değerler

Cinsel saldırı suçu, bireylerin cinsel özgürlüğünü ve vücut dokunulmazlığını korumayı hedefler. Bu bağlamda, cinsel saldırı sonucunda mağdurun fiziksel ve ruhsal bütünlüğü de korunan değerler arasında yer almaktadır.

  • Suçun Unsurları

Cinsel saldırı suçunun maddi unsurları şunlardır:

Fiil: Cinsel davranışlarla bir kimsenin vücut dokunulmazlığının ihlali. Bu, failin cinsel arzularını tatmin amacıyla mağdurun bedenine temas etmesi şeklinde gerçekleşir. Cinsel davranışlar, mağdurun rızası dışında gerçekleştirildiğinde suç oluşur.

Cebir veya Tehdit: Suç, mağdurun iradesi dışında, cebir, tehdit veya hile kullanılarak işlenebilir. Örneğin, mağdurun bilincini kaybetmesine neden olmak veya uyku halinden yararlanmak gibi durumlar bu kapsamda değerlendirilebilir.

  • Cezai Hükümler

Cinsel saldırı suçunun cezası, işlenme şekline göre değişiklik gösterir. Nitelikli hallerde, mağdurun ruh veya beden sağlığına zarar verilmesi durumunda daha ağır cezalar uygulanabilir. Cinsel saldırı sonucunda mağdurun bitkisel hayata girmesi veya ölmesi durumunda, nitelikli cinsel saldırının cezası ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası olabilir.

Basit Cinsel Saldırı ve Sarkıntılık suçlarının soruşturulması ve kovuşturulması, mağdurun şikâyetine bağlıdır. Eğer mağdur şikâyetçi olmazsa bu suçlarla ilgili herhangi bir soruşturma veya kovuşturma yapılamaz.

Türk Ceza Kanunu’nun 73. maddesine göre, şikâyet süresi suçun ve failin öğrenilmesinden itibaren altı aydır. Bu süre içinde şikâyette bulunulmazsa, soruşturma başlatılamaz. Eğer soruşturma veya kovuşturma sırasında mağdur şikâyetini geri alırsa, süreç sona erer.

Nitelikli cinsel saldırı suçunun soruşturma ve kovuşturması ise şikâyete bağlı değildir ve resen (kendiliğinden) yürütülür. Ancak bu durumun bir istisnası vardır.

Eğer nitelikli cinsel saldırı suçunun mağduru eş ise, bu durumda soruşturma ve kovuşturma, mağdur olan eşin şikâyetine bağlıdır. Mağdur eş şikâyetçi olmadıkça, bu suçla ilgili soruşturma veya kovuşturma yapılamaz.

Cinsel saldırı suçunda gözaltı tedbirleri, Türk Ceza Kanunu ve Ceza Muhakemesi Kanunu çerçevesinde belirli kurallara tabidir. Bu tedbirler, suçun niteliğine ve işlenme şekline göre değişiklik gösterir.

Gözaltı Tedbirleri aşağıdaki şekildedir:

  • Kuvvetli Suç Şüphesi: Cinsel saldırı suçunun şüphelisi hakkında gözaltı kararı verilebilmesi için, kuvvetli suç şüphesinin varlığı gerekmektedir. Bu, failin suç işlediğine dair yeterli delil veya bulgunun bulunması anlamına gelir.
  • Gözaltı Süresi: Gözaltı süresi, Ceza Muhakemesi Kanunu’na göre 24 saat ile sınırlıdır. Bu süre, zorunlu hallerde 48 saate kadar uzatılabilir. Ancak, her durumda gözaltı süresinin makul bir süre içinde sona erdirilmesi gerekmektedir.
  • Tutuklama: Cinsel saldırı suçunun nitelikli halleri, tutuklama için yeterli sebepler oluşturabilir. Örneğin, mağdurun ruh veya beden sağlığına zarar verilmesi durumunda, tutuklama kararı alınabilir. Tutuklama için, kuvvetli suç şüphesinin yanı sıra, kaçma veya delil karartma ihtimali gibi durumların da göz önünde bulundurulması gerekir.
  • Şikayete Bağlı Suçlar: Cinsel saldırı suçunun bazı halleri, mağdurun şikayetine bağlıdır. Bu durumda, mağdurun şikayetini geri alması, gözaltı ve tutuklama süreçlerini etkileyebilir.
  • Adli Kontrol: Gözaltına alınan şüpheli, tutuklanmadığı takdirde adli kontrol tedbirlerine tabi tutulabilir. Bu, şüphelinin belirli yükümlülüklere uyması ve mahkeme tarafından belirlenen koşullara riayet etmesi anlamına gelir.

Cinsel Saldırı Suçu Özel Görünüşleri

Cinsel saldırı suçu, TCK 102 2 maddesinde düzenlenen ve çeşitli özel görünüşleri olan bir suç tipidir. Bu suçun özel görünüşleri, suçun işlenme şekline ve niteliğine göre farklılık gösterir. Aşağıda cinsel saldırı suçunun özel görünüşleri detaylandırılmıştır:

  • Teşebbüs

Cinsel saldırı suçunda teşebbüs mümkündür. Failin, cinsel saldırı eylemine başlaması ancak elinde olmayan nedenlerle bu eylemi tamamlayamaması durumunda, teşebbüs hükümleri uygulanır. Bu, TCK m. 35’te düzenlenen cinsel saldırıya teşebbüs cezası şeklinde değerlendirilir.

  • İştirak ve İçtima

Cinsel saldırı suçunda, birden fazla kişinin suç işleme iradesi ile hareket etmesi durumunda iştirak söz konusu olur. Ayrıca, cinsel saldırı suçunun farklı şekillerde işlenmesi durumunda içtima hükümleri uygulanabilir. Bu, birden fazla suçun bir arada işlenmesi durumunda, her bir suç için ayrı ayrı ceza verilmesi anlamına gelir.

Adli Para Cezasına Çevirme, Erteleme ve Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması Kararı

Adli para cezası, mahkemenin belirlediği suçlar için uygulanan ve belirli bir günlük miktar üzerinden hesaplanan bir yaptırım türüdür. Bu cezalar, tek başına veya hapis cezasıyla birlikte verilebilir ve ödenen para Devlet hazinesine gider. Ancak, cinsel saldırı gibi ciddi suçlarda adli para cezasına çevrilme imkânı yoktur. Cinsel saldırı, hapis cezasını gerektiren ciddi bir suçtur ve cezanın adli para cezasına çevrilmesi uygun görülmez.

Bununla birlikte, bazı durumlarda cinsel saldırının cezası adli para cezasına dönüştürülebilir. Örneğin, sarkıntılık cezası, suç 15 yaşından küçük çocuklar tarafından işlenmişse ve suçun derecesi hafifse, hapis cezası bir yıldan az olduğu takdirde adli para cezasına çevrilebilir. Bu tür durumlarda mahkeme, çocuğun yaşını, suçun niteliğini ve toplum üzerindeki etkilerini değerlendirir. Ancak, cinsel saldırı veya tecavüz suçu nedeniyle verilen hapis cezaları doğrudan adli para cezasına çevrilemez. Bu durum, adli para cezasının amacına ve suçun ciddiyetine bağlıdır. Cinsel saldırı, mağdur üzerinde derin ve kalıcı etkiler bırakabilen, toplum tarafından kabul edilemez bir eylemdir.

Cinsel saldırı suçunun ertelenmesi, Türk Ceza Kanunu’nda belirli şartlar altında mümkün olabilen bir durumdur. Ancak, cinsel saldırı suçları, genellikle ağır suçlar olarak değerlendirildiğinden, ertelenme koşulları oldukça sınırlıdır. Öte yandan, tecavüz yasası üzre düzenlemeler de değerlendirilerek uygulanabilmektedir. Cezanın ertelenmesinde cinsel saldırıda etkin pişmanlık da önemli rol oynamaktadır.

Cinsel saldırı suçunda hükmün açıklanmasının geri bırakılması, Türk Ceza Kanunu’nda belirli şartlar altında uygulanabilen bir ceza hukuku müessesesidir. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, mahkeme tarafından verilen cezanın belirli bir süre için açıklanmasının ertelenmesi anlamına gelir.

İzmir Avukat Kalemci Hukuk Bürosu ile iletişime geçebilir ve İzmir avukat hizmetlerinden etkili bir şekilde faydalanabilirler.

Anlaşmalı Boşanma Nedir?

Anlaşmalı Boşanma Davası

Genellikle boşanma davaları anlaşmalı ve çekişmeli olmak üzere 2 yere bölünmektedir. Peki, anlaşmalı boşanma nedir? Anlaşmalı boşanma davası, Türk Medeni Kanunu‘na göre, tarafların karşılıklı olarak boşanma ve ilgili konularda anlaşarak mahkemeye başvurmasıyla açılan bir dava türüdür.

Anlaşmalı boşanma davası, genellikle hızlı bir şekilde sonuçlanır. Bu zaman akıllara bazı sorular gelmektedir. Anlaşmalı boşanma kaç gün sürer? (anlaşmalı boşanma kaç ay sürer?) Dava açıldıktan sonra, duruşma tarihini mahkeme belirlemektedir. Bu süre, mahkemenin yoğunluğuna bağlı olarak birkaç gün ile birkaç ay arasında değişebilir. Peki, anlaşmalı boşanma nasıl olur?  Duruşmada taraflar, İzmir Boşanma Avukatı ile  boşanma protokolünü sunarak boşanma isteklerini ifade ederler. Eğer hakim, tarafların anlaşmasını uygun bulursa, boşanma kararı verilir.

Öte yandan, boşanma davaları, avukatlı veya avukatsız olarak açılabilir. Eğer anlaşmalı boşanma davası avukatsız açılırsa, avukatsız anlaşmalı boşanma süreçleri takip edilmelidir.

Çekişmeli Boşanma Nedir?

Çekişmeli boşanma davaları, Aile Mahkemelerinde açılır. Eğer bulunulan yerde Aile Mahkemesi yoksa, bu davalara Asliye Hukuk Mahkemeleri bakar. Boşanmak isteyen eşler, son altı ay içinde birlikte yaşadıkları yerdeki veya taraflardan birinin ikamet ettiği yerdeki mahkemeye başvurabilirler.

Çekişmeli boşanma, eşlerin boşanma sürecinde anlaşmazlık yaşadığı durumları ifade eder. Bu tür boşanmalarda, taraflar genellikle mal paylaşımı, çocukların velayeti, nafaka gibi konularda uzlaşamazlar ve bu nedenle dava açılır. Çekişmeli boşanma davası, tek taraflı olarak açılabilen bir dava türüdür; yani bir eş boşanma davası açarken diğeri bu durumu kabul etmeyebilir.

 

Boşanma Sebepleri Nelerdir?

Boşanmaya karar veren taraf, kanunda bahsi geçen sebeplere dayanarak dava açmak zorundadır. Boşanma davasının şartları Türk Medeni Kanununda belirtilmiştir. Başlıca boşanma sebepleri şunlardır:

  • Eşlerden birinin zina etmesi durumunda diğer taraf bu durumu dayanak göstererek dava açabilmektedir.
  • Eşlerden birinin diğer eşin hayatına kastetmesi, onur kırıcı veya kötü davranışlarda bulunması da boşanma sebeplerindendir.
  • Eşlerden birinin onur kırıcı, küçük düşürücü suçlar işlemesi veya haysiyetsiz bir yaşantı sürmesi ve  eşinin bu tavırları sebebiyle daha fazla evliik birliği içinde yaşamaya devam etmek istemeyen eş de boşanma dava açabilmektedir.
  • Eşinin, kendisine ve çocuklarına karşı evlilik birliğinden doğan sorumluluklarını yerine getirmemek suretiyle, haklı bir sebep olmaksızın ortak konutu terk etmesi halinde de en az altı ay içerisinde terk edilen taraf boşanma davası açma hakkı vardır.
  • Evlilik sorasında eşlerden birinde kalıcı akıl hastalığı oluşması sonucu diğer eşin hayatının çekilemez hale gelmesi durumunda da boşanma davası açılabilmektedir.

Türk Medeni Kanunun 166. Maddesinde  yer alan evlilik birliğinin sarsılması ve ortak yaşamın yeniden kurulamaması ise genel boşanma sebeplerindendir. Bu hususlara dayanarak boşanmak isteyen eş, anlaşmalı boşanma davası da çekişmeli boşanma davası da açılabilir.

Anlaşmalı Boşanma Davası Ne Kadar Sürer?

Boşanma davası süresi davadan davaya değişkenlik göstermektedir. Bu davada yargılamanın süresi davanın anlaşmalı boşanma davası mı yoksa çekişmeli boşanma davası mı olmasına göre değişkenlik göstermektedir. Süre ayrıca boşanma sebebine göre de değişebilir.

Eşler boşanmaya karar verdiklerinde bu sürecin bir an önce sonlandırılmasını istemektedir. Çünkü boşanma davaları hem eşler için hem de çocuklar için yorucu, yıpratıcı olabilmektedir. Bu kapsamda anlaşmalı boşanma davası ne kadar sürer? (anlaşmalı boşanma ne kadar sürer?) şeklinde incelemenin cevabı 1-3 ay arası olabilir.

Anlaşmalı Boşanma Davasını Kim Açabilir?

Son günler, anlaşmalı boşanma davası nasıl açılır ve boşanma davasını kim açmalı? soruları sıkça sorularn sorular arasında yer almaktadır. Anlaşmalı boşanma davalarını yalnızca boşanmak isteyen eşler başlatabilir. Üçüncü kişiler, örneğin mirasçılar veya alacaklılar, bu tür davaları açamazlar. Eşler, boşanma konusunda anlaşmaya vardıklarını ve aralarında bir çekişme olmadığını belirterek tek bir duruşmada boşanma talep edebilirler. Bu durumda, boşanma, mali sonuçlar ve varsa çocukların durumu hakkında anlaşmaya varmış olmaları gerekir. Anlaşmalı boşanma davası, eşlerden biri ya da her ikisi tarafından açılabilir. Eşlerden birinin açtığı çekişmeli boşanma davasının diğer eş tarafından kabul edilmesi de anlaşmalı boşanma sayılabilir. Taraflar, duruşma gününde anlaşmalı boşanma yetkili mahkeme salonunda bizzat bulunmalı ve anlaşma şartlarını sözlü olarak onaylamalıdır. Hakim, tarafların anlaşmasını uygun bulursa boşanma kararı verir.

Günümüz koşullarında eşler arasında, boşanma davası için nereye başvurulur ve boşanmak için ne yapılmalı? şeklinde sorular popüler olmaktadır. Anlaşmalı boşanma davası, Türkiye’de aile mahkemelerinde açılmaktadır.  İlaveten, Anlaşmalı boşanma davası avukatsız olarak da açılabilir, ancak avukat desteği almak süreci kolaylaştırabilir ve hak kayıplarını önleyebilir. Özellikle protokolde yer alması gereken hususların doğru bir şekilde düzenlenmesi önemlidir. Bu bilgiler doğrultusunda, anlaşmalı boşanma davası açmak isteyen taraflar, İzmir Avukat Kalemci Hukuk Bürosu ile iletişime geçebilir ve İzmir avukat hizmetlerinden etkili bir şekilde faydalanabilirler.

Anlaşmalı Boşanmanın Şartları

Anlaşmalı boşanma davası, Türk Medeni Kanunumuzun 166. maddesinin 3. fıkrasına dayandığı bilinmketedir. Buna göre anlaşmalı boşanma şartları aşağıdaki gibidir:

  • Taraflar arasındaki evlilik birliği en az 1 yıl sürmüş olmalı,
  • Eşler arasında boşanma ve boşanmanın mali sonuçları ile varsa çocukların durumuna ilişkili anlaşma sağlanmış olmalı,
  • Anlaşmalı boşanma davası, gerekli harçlar ve masraflar yatırılarak kurallara uygun olarak açılmış olmalı,
  • Taraflar belirlenmiş duruşma tarihinde bizzat duruşmaya katılmalı ve anlaşmada yer alan şartları sözlü şekilde onaylamalı,
  • Hakim tarafların ve çocukların çıkarları gözetilmek suretiyle anlaşmadaki şartlarda değişiklik yaparsa, bu değişiklikler taraflarca kabul edilmiş olmalıdır.

Tarafların bu tür boşanma davasına başvurabilmesi için bir yıl süreyle evli kalmış olması şartı aranmaktadır. Bir yıl evli kalınması şartını sağlamayan taraflar, anlaşmalı boşanma davasına başvuramayarak, çekişmeli boşanma davası açmak zorundadırlar.

Evlilik en az bir yıl devam etmişse, eşlerin birlikte başvurması ya da bir eşin açtığı çekişmeli boşanma davasını diğer eşin kabul etmesi durumunda, evlilik birliğinin temelden sarsıldığı kabul edilir ve anlaşmalı boşanmaya hükmedilir.

Taraflar, anlaşmalı boşanma koşulları ve hükümlerini belirlemek için bir anlaşmalı boşanma protokolü hazırlamalıdır. Bu protokol, sadece boşanma konusunda anlaşmaya varıldığını değil, aynı zamanda boşanmanın yan unsurlarını, ziynet eşyalarını ve eşler arasındaki mal rejiminin tasfiyesini de içerebilir. Eğer taraflar velayet, anlaşmalı boşanmada nafaka, maddi ve manevi tazminat gibi konulardan herhangi birinde anlaşmaya varamazlarsa, bu konuda anlaşmalı boşanma davası yoluyla çözüm sağlanamaz ve dava çekişmeli boşanma davası olarak devam eder.

Hakimin boşanma kararı verebilmesi için, tarafların serbest iradeleriyle karar verdiklerinden emin olması ve boşanma protokolünde mali konular ile çocukların durumu hakkında anlaşmaya varılmış olması gerekmektedir. Eğer hakim, bu şartların sağlanmadığını düşünürse, gerekli düzenlemeleri yapar ve taraflar bu düzenlemeleri kabul ettikleri takdirde boşanmaya karar verilir. Aynı zamanda, boşanma davası nasıl açılır? ve boşanma davası nerde açılır? Konusundaki meraklar da kendi güncelliğini korumaya devam etmektedir.

 

Anlaşmalı Boşanma Davası Sonrası Durum

Anlaşmalı boşanma davası sonrasında, mahkeme tarafların sunduğu anlaşmayı onayladığında, boşanma kararı resmi olarak verilir. Bu kararın ardından eşlerin medeni durumu değişir ve evlilik sona erer.

Boşanmanın mali sonuçları, nafaka, mal paylaşımı ve varsa çocukların velayeti gibi konular anlaşma kapsamında belirlenmişse, bu şartlar da uygulanmaya başlanır. Mahkeme, tarafların anlaşmasını uygun bulmuş ve karara bağlamış olduğundan, bu konularda genellikle yeni bir dava açılmasına gerek kalmaz.

Çocukların durumu konusunda da anlaşma sağlanmışsa, çocukların velayeti, nafakası ve ziyaret hakları belirlenir ve bu düzenlemeler de mahkeme kararıyla yürürlüğe girer. Ebeveynler, mahkemenin belirlediği kurallara uymakla yükümlüdür.

Taraflar, boşanma sonrasında yeniden evlenme, mal varlıklarını düzenleme veya çocuklarıyla ilgili yeni düzenlemeler yapma konusunda serbesttirler, ancak mahkeme kararında belirtilen yükümlülüklere uymaları gerekmektedir.

Anlaşmalı Boşanma Kararının İcra Edilmesi ve Yapılması Gerekenler

Anlaşmalı boşanma davası sonucunda verilen kararın icra edilmesi, tarafların protokolde belirlenen hak ve yükümlülüklerini yerine getirmesi açısından önemlidir. Boşanma kararının icra edilebilmesi için, kararın kesinleşmiş olması ve dosyaya kesinleşme şerhinin eklenmiş olması gerekmektedir. Anlaşmalı boşanma protokolünde yer alan nafaka, tazminat gibi yükümlülükler, yerine getirilmediği takdirde ilamlı icra takibi yoluna başvurularak icra edilebilir.

Anlaşmalı Boşanmanın Yargıtay Kararları ve Örnekleri

Anlaşmalı boşanma kararlarına karşı, şartlar oluşmuşsa tasarrufun iptali davası açılabileceği ve yargılamanın yenilenmesi yoluna gidilebileceği yönünde Yargıtay kararları bulunmaktadır.

Yargıtay’ın bir kararında, tasarrufun iptali davaları ile hile nedeniyle boşanma kararına karşı yargılamanın yenilenmesi yoluna gidilebileceği belirtilmiştir. Ancak boşanma kararından etkilenmeyen, karara göre üçüncü kişi durumunda bulunan alacaklının, bu kararla el değiştiren malvarlığı üzerinde ne şekilde cebri icra yürüteceği tartışmalıdır

Kara para aklama suçu ve cezası nedir?

kara para suçu

Kara Para Aklama Nedir?

Geçtiğimiz bir yılda, gündeme oldukça fazla konu olan olaylardan biri de kara para aklama olmaktadır. Peki, kara para aklama nedir? Kara para aklama, suçtan elde edilen paraların yasal yollardan kazanılmış gibi gösterilmesi amacıyla yapılan işlemler bütünüdür. Karakteristik olarak üç aşamada gerçekleşir:

  • Yerleştirme: Suçla elde edilen fonların mali sisteme sokulduğu aşamadır. Nakit akışının yüksek olduğu otel, restoran gibi işletmeler açılarak yapılır.
  • Ayrıştırma: Paranın asıl kaynağının gizlendiği, “yıkandığı” süreçtir. Bu yolla paranın kaynağına ulaşılması engellenir.
  • Bütünleşme: “Yıkanmış” paranın yasal ekonomiye dahil edildiği son aşamadır.

Kara para aklanması yöntemleri oldukça çok olmaktadır. Bu yöntemler arasında, aşağıdakiler sayılabilmektedir:

  • Fonların yurt dışına kaçırılması
  • Smurfing (küçük miktarlarda para yatırma)
  • Off-shore (vergi cenneti) kullanımı
  • Kumarhaneler
  • Paravan şirketler ve sahte faturalar

Türk Ceza Kanunu‘nda kara para aklama suçu, alt sınırı 6 ay veya daha fazla hapis cezası gerektiren suçlardan elde edilen malvarlığı değerlerinin aklanması olarak tanımlanmıştır.

Suçtan Kaynaklanan Malvarlığı Değerlerini Aklama Suçu Nedir?

Suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama suçu, Türk Ceza Kanunu’nun 282. maddesinde düzenlenmiş olup, suç gelirlerinin yasal bir görünüm kazandırılarak ekonomik sisteme sokulması amacıyla gerçekleştirilen eylemleri ifade eder. Bu suç, suçtan elde edilen gelirlerin (örneğin, uyuşturucu ticareti veya silah kaçakçılığı gibi) gizlenmesi ve meşru bir kaynaktan elde edildiği izlenimi verilmesi yoluyla işlenir.

Kara Para Aklama Suçunda Yetkili Mahkeme

Kara para aklama suçu üzere yetkili mahkeme, Asliye Ceza Mahkemeleridir. Kara para aklama suçunda öngörülen ceza aralığı 3 yıldan 7 yıla kadar hapis cezası olduğu için, bu suça bakmakla görevli mahkeme Asliye Ceza Mahkemeleridir. Asliye Ceza Mahkemeleri, TCK’nın 282. maddesinde düzenlenen suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama suçuna bakmakla yetkili ve görevli mahkemelerdir. Bu tür suçlarla ilgilenenler yetkili avukatlar, İzmir ceza avukatı olmaktadır. Konuyla ilgili daha fazla bilgi almak için, Kalemci Hukuk, İzmir Avukat ve Hukuki Danışmanlık Bürosu ile iletişime geçebilirsiniz.

Kara Para Aklama Suçunun Özellikleri

Kara para aklama suçu, suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama olarak tanımlanır ve Türk Ceza Kanunu’nun 282. maddesinde düzenlenmiştir. Bu suçun belirgin özellikleri şunlardır:

Öncül Suç Bağlantısı: Kara para aklama suçu, bir öncül suçtan elde edilen gelirlerin aklanması amacıyla gerçekleştirilir. Yani, bu suçun oluşabilmesi için öncelikle alt sınırı altı ay veya daha fazla hapis cezasını gerektiren bir suçun işlenmiş olması gerekir. Öncül suç ve kara para aklama suçu birbirinden bağımsızdır ve her iki suçun unsurları ayrı ayrı değerlendirilmelidir.

Seçimlik Hareketli Olması: Kara para aklama suçu, seçimlik hareketli bir suçtur. Bu, suçun işlenmesi için birden fazla hareketin gerçekleştirilmesi gerektiği anlamına gelir. Örneğin, suç gelirinin yurt dışına çıkarılması veya bu gelirlerin kaynağının gizlenmesi gibi eylemler suçun unsurlarını oluşturur.

Genel Kast ile İşlenmesi: Bu suç, genel kast ile işlenebilen bir suç olarak kabul edilir. Yani, failin suçun işlenmesi sırasında kasıtlı olarak hareket etmesi gerekmektedir. Ayrıca, teşebbüs hükümleri de bu suç için geçerlidir.

Ek olarak, kara para aklama suçu, örgütlü bir şekilde işlenmesi durumunda nitelikli hal olarak değerlendirilmektedir. Bu durumda, suçun cezası daha da ağırlaşır.

TCK Madde 282 ve Kara Para Aklama Suçu Cezaları

İnsanların merak ettiği bir diğer husus ise, kara para aklama cezası kaç yıl?  Şeklindeki sorular ile kara para aklama suçunun cezası olmaktadır. Kara para aklama suçundan soruşturma başlatılabilmesi için, en az ortada öncül suçtan usulüne uygun hazırlanmış ve mahkemece kabul edilmiş bir iddianamenin olması yeterlidir. Öte yandan kara para aklama suçunun doğruluğu ispatlanırsa, suçu işleyen kişi veya kişiler çeşitli cezalara çarptırılır. Para aklama cezası örneklerinden bazıları aşağıdaki şekildedir:

  • Suçun temel şekli için öngörülen ceza, 3 yıldan 7 yıla kadar hapis ve 20,000 güne kadar adli para cezasıdır.
  • Kamu görevlileri veya belirli meslek grupları tarafından işlenmesi durumunda ceza bir kat artırılır.
  • Suçun örgütlü olarak işlenmesi halinde de ceza artırılır ve bu durum nitelikli hal olarak kabul edilir.
  • Kara para aklama suçunda verilen hapis cezası, cezanın alt sınırının bir yıl ve daha fazla olması bakımından adli para cezasına çevrilmeye müsait değildir.
  • Suçtan elde edilen malvarlığı değerleri müsadere edilir.
  • Kara para aklama suçunda etkin pişmanlık hükümlerinden yararlanılabilir. Kovuşturmaya başlanmadan önce suça konu olan malvarlığı değerlerinin bulunduğu yeri yetkililere bildiren ve bunların ele geçirilmesini sağlayan kişiye ceza verilmez.
  • Kara para aklama suçunda dava zamanaşımı süresi 15 yıldır.

Öte yandan, Mali Suçları Araştırma Kurulu (MASAK), kara para aklama suçu ile mücadelede önemli bir rol oynamaktadır. MASAK, Türkiye’deki mali suçlarla mücadele amacıyla finansal istihbarat toplar. Bu istihbarat, kara para aklama faaliyetlerini tespit etmek ve önlemek için kritik öneme sahiptir. Kurul, finansal kurumlar ve diğer kuruluşlardan gelen şüpheli işlemleri analiz ederek, potansiyel suçları belirler. Ek olarak, kurul, kara para aklama ve terörün finansmanı suçlarıyla mücadele için çeşitli önleyici ve bastırıcı tedbirler geliştirmiştir. Bu tedbirler, mali sistemin güvenliğini sağlamak ve suç gelirlerinin aklanmasını engellemek amacıyla uygulanmaktadır. 

 

kara para aklama suçu
kara para aklama suçu

Kara para aklama suçunda hükmün açıklanmasının geri bırakılması (HAGB)

Kara para aklama suçu cezası yönünden açıklanmanın geri bırakılması, belirli başlı durumlar dahilinde mümkündür. HAGB, hapis cezasının 2 yıl veya daha az olması durumunda uygulanabilir. Kara para aklama suçunda, eğer ceza bu sınırın altındaysa HAGB kararı verilebilir. Kara para aklama suçu nedeniyle hükmedilen hapis cezası 2 yıl ve altında ise erteleme hükümlerinin uygulanması da mümkündür.

Sıkça Sorulan Sorular

Kara para aklama suçu nedir?

Peki, para aklama nedir? Kara para aklama suçu, suçtan elde edilen malvarlığı değerlerini yasal hale getirme amacıyla yapılan işlemleri ifade eder. Bu suçu işleyen kişi, suç faaliyetlerinden kazandığı geliri yasal bir görünüm kazandırarak ekonomik dolaşıma sokar. Başka bir deyişle, suç gelirinin hukuka uygun bir şekilde gösterilmesi ve ekonomik sisteme entegre edilmesi işlemidir.

Aklama suçunun cezası nedir?

Kara para aklama cezasi, Türk Ceza Kanunu’nun 282. maddesine göre belirlenmiştir. Bu suç için öngörülen cezalar, 3 yıldan 7 yıla kadar hapis cezası ve 20,000 güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır. Peki, örgütlü şekilde kara para aklama cezası nedir? Eğer söz konusu suç, örgütlü halde işlenmişse, cezalar 1 kat artırılmaktadır. Yani, hapis cezası 6 yıldan 14 yıla kadar, adli para cezası ise 40,000 güne kadar uygulanmaktadır.

Aklama suçunda etkin pişmanlık mümkün müdür?

Evet, kara para aklama suçunda etkin pişmanlık hükümleri uygulanabilir. Türk Ceza Kanunu’nun 282. maddesinin 7. fıkrasına göre: “Kovuşturmaya başlanmadan önce, suça konu olan malvarlığı değerlerinin bulunduğu yeri yetkili makamlara haber vererek, bu değerlerin bulunmasını ve elkonulmasını sağlayan kişi hakkında ceza verilmez.”

Bu hükme göre, kişi kovuşturma başlamadan önce suça konu malvarlığı değerlerinin yerini yetkililere bildirerek, bu değerlerin ele geçirilmesini sağlarsa, ceza almaz. Yani etkin pişmanlık göstererek suçtan elde edilen malvarlığı değerlerini teslim etmesi halinde kişi cezadan kurtulur.

Ancak kovuşturma başladıktan sonra etkin pişmanlık gösterilmesi halinde cezada indirim yapılır. Yani etkin pişmanlık kovuşturma öncesi ve sonrası için farklı sonuçlar doğurur.