Suç İşlemek Boşanma Sebebi Sayılır mı?

suc-islemek-bosanma-sebebi-sayilir-mi

Türk Medeni Kanunu’nun 163. maddesi, bir eşin küçük düşürücü suçlar işlemesi veya haysiyetsiz bir yaşam sürmesi nedeniyle, diğer eşin onunla birlikte yaşamayı sürdürmenin beklenemeyeceği durumlarda her zaman boşanma davası açabileceğini belirtir. Yani, bu kanun maddesi uyarınca, bir eşin küçük düşürücü suç işlemesi veya haysiyetsiz bir yaşam sürmesi durumunda, diğer eş boşanma davası açabilir.

Suç İşleme Sebebiyle Boşanmanın Şartları?

İlk olarak belirtilmelidir ki, evlilik birliği içinde küçük düşürücü olarak kabul edilen bir suç işleyen eş, suç işlemek nedeniyle boşanma davası açmak için gerekli şartlardan en temelidir. Bu suçlar, yasal bir dayanağa dayanmadan, toplumda oluşturdukları tepkiye ve somut olaya göre hâkim tarafından değerlendirilir. Örnek olarak,

  • Kasıtlı adam öldürme
  • Hırsızlık
  • Göçmen kaçakçılığı
  • İnsan ticareti
  • Resmî belgede sahtecilik
  • Cinsel dokunulmazlığa karşı işlenen suçlar
  • Anayasal düzene ve düzenin işleyişine karşı işlenen suçlar
  • Genel tehlike yaratan suçlar kabul edilebilir.

Önemle belirtmek gerekir ki, boşanma davasına sebep olan suç, kasten işlenen bir suç olmalıdır. Örneğin, Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, bir dava ile ilgili olarak “Kadın, kocasının adam öldürme suçu nedeniyle Türk Medeni Kanunu’nun 163. maddesi uyarınca boşanma talebinde bulundu. Ancak davada, kadın eşinin kasten adam öldürdüğü ve mahkum olduğu belirlendi.” şeklinde bir karar vermiştir. Boşanma davası için suçun, evlilik birliği içinde işlenmesi gereklidir. Evlenme tarihinden önceki suçlar, evlilik birliği içinde işlenmemişse, boşanma sebebi olarak kullanılamaz. Ancak, bir eşin evlenmeden önce işlediği küçük düşürücü bir suçu, evlendikten sonra öğrenen diğer eş, gerektiği takdirde butlan davası yoluyla evliliğin iptalini talep edebilir.

Suçun Mahkumiyet Kararı Alması Gerekir Mi?

Boşanma davası açmak için suç işlemiş olan eşin, ilgili suç nedeniyle ceza soruşturması geçirmiş veya mahkûmiyet kararı almış olması gerekmez. Suçun gerçekleşmiş olması yeterlidir. Ve bu durumda herhangi bir yaptırım uygulanmamış olsa dahi boşanma davası açılabilir. Ancak burada dikkat edilmesi gereken husus, suç işleyen eşin suçunun ne olduğuna ve ne kadar küçük düşürücü ya da yüz kızartıcı nitelikte olduğuna bakılmaksızın boşanma davasının açılabileceği değildir. Suçun niteliği, işlenme şekli ve somut olayın durumuna göre hâkim, suçun küçük düşürücü veya yüz kızartıcı nitelikte olduğuna karar vermelidir.

Özetle suç işleme sebebiyle boşanma davası açmak için eşlerden birinin evlilik birliği içerisindeyken küçük düşürücü olarak nitelendirilen bir suç işlemiş olması gerekmektedir. Ancak, suçun niteliği, işlenme şekli ve somut olayın durumu hâkim tarafından takdir edilerek karar verilmektedir. Ayrıca, evlenme tarihinden önce işlenmiş olan küçük düşürücü suçlar, ancak butlan davası yoluyla evliliğin iptal edilmesi için gerekçe olabilir. Ve tabi ki bu şartların oluşumunun kesinliği ve gerekli hukuki işlemlerin tamamlanabilmesi için eğer ege bölgesi ve çevresindeyseniz bir İzmir boşanma avukatı üzerinden hukuki destek almalısınızdır.

En Mühim Şart: Ortak Yaşamın Dayanılmaz Hale Gelmesi

Türk Medeni Kanunu, boşanma sebeplerini mutlak ve nisbi olarak sınıflandırmaktadır. Mutlak boşanma sebeplerine dayanan zina, terk gibi davalar için evlilik birliğinin çekilmez hale gelmiş olması şartı aranmamaktadır. Ancak, nisbi boşanma sebeplerine dayalı açılan davalar için, eşlerin artık ortak hayatlarını sürdürmenin dayanılmaz hale geldiği bir durumun varlığı aranmaktadır. Türk Medeni Kanunu’nun 163. maddesinde düzenlenen suç işleme sebebiyle boşanma da nisbi bir boşanma sebebidir. Bu nedenle hâkim, söz konusu sebeple açılan boşanma davalarında, ortak hayatın dayanılmaz hale gelip gelmediğini somut olaya göre takdir edecektir.

Bu durum, Yargıtay’ın 2. Hukuk Dairesi’nin 2014/20560 E. 2015/4947 K. sayılı ve 19.3.2015 tarihli kararında da vurgulanmaktadır. Kararda, davalının on iki yaşındaki bir kız çocuğuna cinsel tacizde bulunduğunun sabit olduğu ve suçtan dolayı ceza aldığının anlaşıldığı belirtilmektedir. Mahkeme, davacının evliliği çekilmez hale getiren durumun kanıtlanması gerektiği gerekçesiyle davayı reddetmiştir. Ancak, Yargıtay kararı, işlenen suçun niteliğine bağlı olarak davacının davayı açması karşısında diğer eşin onunla birlikte yaşamayı sürdürmesinin beklenemeyeceğini ve boşanma sebebi gerçekleştiğini belirtmiştir. Dolayısıyla, davanın kabul edilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.

İnternet Dolandırıcılığı Suçu

internet-dolandiriciligi-sucu

İnternet Dolandırıcılığı Suçu Nedir?

İnternet dolandırıcılığı suçu, internetin yaygınlaşması ve teknolojinin gelişimiyle birlikte 21. yy’da doğmuş olan ve git gide artan bir suç türüdür. İnternet üzerinden yapılan alışverişler ve ödemeler ile birlikte dolandırıcılık suçlarının da artması kaçınılmaz olmuştur. Günümüzde internet bankacılığı ve online alışverişlerde kullanılan kredi kartları gibi kişisel bilgi gerektiren işlemler, elektronik ortamda iz bırakmaktadır. Bu izler, hacker diye tanımlanan kötü niyetli kişilerin saldırılarına maruz kalarak, banka bilgilerinin ele geçirilmesine neden olabilir. Bu bilgiler, internet üzerinden gerçekleştirilen dolandırıcılık eylemlerinin temelini oluşturur.

Son zamanlarda, “phishing” adı verilen bir dolandırıcılık yöntemi yaygınlaşmıştır. Bu yöntemde, internet bankacılığı kullanıcılarının açıklarını kullanarak, fatura ödemeleri ve online alışverişlerde işlem yapmak isteyen kişilerin kart bilgilerini ele geçirmeye çalışan hacker tarafından, kart limitlerini anında doldurarak kişilerin mağdur olmasına neden olmaktadır. Bu dolandırıcılık eylemleri arttıkça, hukuki düzenlemeler bu konuda önlemler almaktadır.

Türk Ceza Kanunu (TCK) madde 158’e göre, dolandırıcılık suçu, bilişim sistemlerinin, banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle işlendiğinde nitelikli dolandırıcılık olarak kabul edilmektedir. Bunun yanı sıra bilişim sistemlerinin, banka veya kredi kurumları araç olarak kullanılmasının ağırlaştırıcı bir sebep olduğu da hüküm altına alınmıştır.

İnternet Dolandırıcılığı Suçu Nasıl İşlenir?

Genellikle gerçek olmayan yatırım teklifleri sunarak, internet üzerinden satış yoluyla veya romantik ilişkiler vasıtasıyla İnternet dolandırıcılığı suçu işlenmektedir. Dolandırıcılar, mağdurları küçük miktarda bir yatırımda bulunaraktan büyük miktarlarda para kazanabileceklerine inandırarak ve internet üzerinden yatırım teklifleri sunarak bu suçu işlemektedirler.

Romantik ilişkiler vasıtasıyla işlenen internet dolandırıcılığı suçu ise dolandırıcılar sohbet kanallarında, arkadaşlık sitelerinde veya sosyal ağlarda arkadaşlık ilişkisi veya romantik bir ilişki kurmak isteyen kişilerle iletişime geçerek onların sevgisini ve güvenini kazanıp daha sonra onların duygularını kullanmak suretiyle o kişilerden para sızdırmaya çalışmaktadırlar.

Satış yoluyla yapılan dolandırıcılık, birçok kişinin maruz kaldığı bir tür dolandırıcılık şeklidir. Bu tür dolandırıcılıkta, mağdur genellikle internet üzerinde düşük bir fiyata satılan veya zor bulunan bir ürüne rastlar. Ancak mağdur, dolandırıcılık faaliyetinin bir parçası olduğunu fark etmez ve malı satın almak için ödeme yapar. Daha sonra mal ya hiç teslim edilmez ya da ilanda belirtilenden daha düşük bir değere sahip olan bir mal gönderilir.

İnternet Dolandırıcılığı Suçu Cezası

İnternet dolandırıcılığı suçu, Türk Ceza Kanunu’nun 158/1- F bendi kapsamında nitelikli dolandırıcılık suçu olarak kabul edilmektedir. Ayrıca nitelikli suçlar kapsamında yer almaktadır ve yaptırımları oldukça ağırdır. Bu suçla ilgili olarak soruşturma yapılırken, suçun niteliği ve boyutlarına göre cezai yaptırımlar belirlenmektedir. İnternet dolandırıcılığına karışan kişilerin yakalanması ise oldukça zorlu bir süreci beraberinde getirmektedir. Bu kişiler, kullandıkları özel yazılımlar sayesinde IP adreslerini ve diğer iz bırakabilecekleri her türlü bilgiyi gizleyerek, yakalanmalarını engellemeye çalışmaktadırlar. Ancak, Türk Ceza Kanunu’na göre bu suçu işleyenler, ciddi cezai yaptırımlarla karşı karşıya kalıyorlar. İnternet dolandırıcılığı suçu için verilebilecek ceza, 4 ila 10 yıl arasında değişen hapis cezasıdır. Ayrıca dolandırılan değerin en az 2 katı kadar adli para cezası da verilmektedir. Bu tür ağır bir suçtan internet kullanıcılarının korunması için kişisel bilgilerini ve banka bilgilerini korumaları ve kullandıkları sanal ortamlarda kendi kart bilgilerini kaydetmemeleri gerekir.

Eğer bu tarz bir sorunla karşı karşıya iseniz, vakit kaybetmeden bir bilişim avukatı ile iletişime geçiniz.

Kasten Öldürmeye Teşebbüs ve Cezası

Bu yazımızda kasten öldürmeye teşebbüs, kasten öldürmeye teşebbüs cezası, silahla kasten adam öldürmeye teşebbüs cezası kaç yıl konularında detaylı bilgi sunduk.

Kasten öldürme olarak adlandırılan suç tanımı, bir kişinin hayatına bilerek ve isteyerek son verilmesini anlatır. Bir kişinin ölümünün gerçekleşmesi silahla, bıçakla, zehirler ve hatta yumruk ile bile mümkündür. Bu yapılan suça yönelik yasal düzenleme ise Türk Ceza Kanunu içerisinde yer alan 81. maddede düzenlenmiştir. Fakat bu süreç içerisinde yapılan tüm değerler aynı kefe içerisinde tutulmaz. Bazı durumlar dahilinde suçun nasıl ve kime karşı işlendiği de ceza kapsamında farklı bir değerlendirme gerektirebilir. Bu kapsamda yapılan değerlendirmeler ile ceza artışları görülmektedir. Buna bir örnek vermek gerekirse eğer; bir kişinin ölümünü gerçekleştirirken uygulanan eziyet, canavarca hislerle öldürmek ve üstsoy, altsoy içerisinde yer alan birisini öldürmek cezai artırımlara sebep olabilir.

Kasten adam öldürme suçu kapsamında herkesin mağdur olabilme durumu vardır. Bu kapsamda asıl önemli olan o kişinin insan olması ve öldürme fiili gerçekleşmeden önce yaşıyor olmasıdır. Anne karnı içerisinde bulunan ceninler, bu kapsamda yaşıyor olarak kabul edilmemektedir. Bu sebeple de anne karnındaki ceninin öldürülmesi ile kanun niteliğinde yaşıyor olarak kabul görülemez ve ceninler kasten öldürme suçları kapsamında mağdur sayılamaz. Fakat durumlara göre değerlendirme yapılarak ceninin ölmesinde çocuk düşürtme suçu bulunabilir. Bu nitelikler dahilinde İzmir avukat ile konuşmak, konu hakkında daha detaylı bilgi sahibi olmanızı sağlar.

Bir suçun işleniyor olması için kasta ait bir varlığın olması gerekir. Yani kişilerin bilerek ve isteyerek kendi rızaları ile başka bir kişinin yaşamına son vermesi  gerekmektedir. Kişilerin bu kapsamda yapacakları öldürmeye yönelik hareketleri, karşı tarafın ölmesi ile kasten öldürme suçu olarak tanımlanacaktır.

Kişilerin yapmış oldukları hareketleri ile beraber karşı tarafın ölmüş olması zorunluluğu da vardır. Yani bu konuda yapılan değerlendirmeler, kişilerin yapmış olduğu hareketler sonucunda mı karşı tarafında öldüğü yoksa farklı bir neden bağlı olarak mı yaşamını yitirdiği incelenir. Buna bir örnek vermek gerekirse eğer; bir kişinin arkadaşını silahla vurduğunu düşünün. Bu vurulma sonrasında ambulansa alınıyor ve hastaneye götürülürken ambulans kaza yapıyor. Kaza sonrasında ise kişi silahla vurulduğu için değil ambulansın kaza yapması sonucu ölüyor. Bu durumdu kişinin arkadaşı vurulduğu için değil ambulansın girdiği kaza sonucunda ölmüştür. Bu sebepten dolayı da silahla vuran kişinin kasten öldürmeye teşebbüs suçundan ceza alması mümkün değildir. İzmir ceza avukatı, bu ve bunun gibi karışık durumlarda size yardımcı olabilecek bir avukattır. Kasten öldürme suçları içerisinde de kendisinden bir uzman yardımı talep edebilirsiniz.

Kasten Öldürme Suçu Nasıl İşlenir?

Kasten öldürme suçu, Türk Ceza Kanunu içerisinde yer alan ve suçların en ağırı kabul edilen suçtur. Bu suçun oluşumu için bir kişinin başka bir insan hayatına son vermesi gerekir. Eğer işlenen suç en basit halde tanımlanan suç ise, alınan ceza da müebbet hapistir. Bu suçun işlenmesi, kasten öldürmeye yönelik yapılan her hareket ile mümkün hale gelmektedir.

Kasten öldürmeye yönelik birden çok hareket vardır. Bunları şu şekilde sıralayabiliriz:

  • Tasarlayarak öldürmek
  • Eziyet çektirerek ya da canavarca hislerle öldürmek
  • Su baskını, tahrip, yangın, bombalama, batırma, nükleer, kimyasal ve biyolojik silah kullanarak öldürmek
  • Altsoy veyahut da üstsoy içerisinden birine veya eş, boşanmış olduğu eş ya da kardeşe karşı
  • Kadına karşı
  • Kişinin yapmış olduğu kamu görevi sebebi ile
  • Bir suça ait delilleri ortadan kaldırmak, gizlemek, işlenmesini daha kolay hale getirmek veya yakalanmamak amacı ile
  • Bir suçu işleyememenin verdiği infial duygusu ile
  • Kan gütme saikiyle
  • Töre saiki ile işlenen suçlar nitelikli bir hal durumu oluşturur ve bu durumun cezası ağırlaştırılmış müebbettir.

Kasten Adam Öldürmeye Teşebbüs Suçunun Cezası

Türk Ceza Kanunu içerisinde yer alan 81. madde, kasten adam öldürme suçunun cezasını müebbet olarak belirlemiştir. Bu kanuna göre, mahkeme içerisinde cinayete teşebbüs tespit edilmesi ile beraber alınacak ceza 9 ila 15 yıl arası olacaktır. Tabi ki de bu bir temel cezadır ve farklı durumlara göre ceza kapsamında da artışlar ya da azalışlar görülür. Ceza avukatı İzmir, bu süreç dahilinde sizin yanınızdaki en büyük destekçiniz olacaktır.

Kasten adam öldürme suçu kapsamında daha ağır cezaların alabileceği durumlar da vardır. Bu durumlar, belirli şartlar ile ortaya çıkarılır ve ağırlaştırılmış müebbet cezasına karar verilir. Yalnızca bu gibi durumlar dahilinde alınacak olan ceza 13 yıl ve 20 yıl arasında değişiklik göstermektedir. Yine bu ceza sürecini de etkileyecek ve düşüşler, artışlar görülmesine neden olacak faktörler vardır. Kasten adam öldürme kapsamında değerlendirilen ve farklı şartlara göre oluşturulan nitelikler göz önüne alınarak bu düşüş ve artışlar belirlenir.

Sonuç olarak, kasten adam öldürmeye teşebbüs suçuna göre alınan cezaları şu şekilde maddeleyebiliriz:

  • Esas alınarak karar verilen suç taksirle adam öldürmek ise, bu ceza 15 ila 20 yıl arasında olan bir hapis cezasıdır. Yani asıl suç ihmalkarlık sonucunda gerçekleştiriliyorsa, bu kapsamda yapılan değerlendirmeler ile 3 yıldan 15 yıla kadar olan bir ceza belirlenmektedir.
  • Taksirle adam öldürme suçu, ağırlaştırılmış bir suçun görülmesini teşkil etmektedir. Ağır şartlar altında bir müebbet hapis yerine 20 yıldan 25 yıla kadar uygulanan hapis cezaları istenmektedir. Yine bu durum baz alınarak ihmalkar bir durum değerlendirilmesi yapılırsa, ceza 5 yıldan 19 yıla kadar olacak şekilde belirlenir.
  • Taksirle adam öldürme suçu, ana suçun diğer türlerine tekabül ediyorsa, alınacak olan ceza da 10 yıldan 15 yıla kadar değişen bir aralıkta olacaktır. Bu dava kapsamında herhangi bir hafifletici durum ya da ihmalkar cinayet değerlendirilmesi yapılmaz. Bu davalar içerisinde eğer bir teşebbüs yer alıyorsa, 3 yıldan 12 yıla kadar bir ceza hükmü verilir.

Kasten Öldürmeye Teşebbüs Avukat Desteği

Ceza avukatı olarak görev yapan avukatlar, kasten öldürmeye teşebbüs alanında hizmet vererek gerekli olan tüm desteği sağlamaktadır. Kanun nezdinde bilgili olan bir avukattan yardım almak, tüm haklarınızın korunması hususunda da önem arz eder. Bu sebeple de dava kapsamında bir ceza avukatı ile çalışmanız önerilir.

Babalık Davası Nasıl Açılır?

Babalık Davası Nasıl Açılır?

Babalık davası, çocuk ile arasındaki soy bağının oluşturulmasını sağlayan bir dava çeşididir. Eğer evlilik haricinde bir çocuğunuz varsa ve bu çocuğunuzla aranızda bir soy bağı bulunmuyorsa, bu bağı kurabilmek için yargı yoluna gidilmeli ve babalık davası açılmalıdır. Ancak bu yol ile arada bir bağ kurabilmek mümkün olur. Davanın gerçekleşmesi ve sonuçlanması ile beraber de çocuğun genetik ve gerçek babasının kim olduğu hükmen belirlenir. Babalık davası açmak istiyorsanız, Türk Medeni Kanunu içerisinde yer alan 301. maddesi sebebi ile çocuk ve anneden yardım almalısınız. Bunun sebebi ise bu davayı yalnızca anne ve çocuğun açabiliyor oluşudur. İzmir avukat, açılacak olan babalık davası konusunda sizlere en iyi şekilde yardımcı olur.

Babaya ait olan soy bağını belirlemek istiyorsanız, baba hayattaysa direkt olarak babaya dava açmalısınız. Fakat baba hayatta değilse bu davanın açılacağı taraf mirasçılardır. Dava açan kişiler çocuk ve anne ise hazineye ve cumhuriyet savcısına, anne tarafından birisi ise kayyıma, kayyım tarafınca dava açılır ise direkt anneye ihbar edilir. Eğer anneler isterse çocukları olmadan da bağımsız bir şekilde dava açıp tazminat talebinde bulunabilir. Bu davayı açabilmek ise çocuk adına tanınan hakları değil annenin kendisine tanınan hakları kullanarak hareket eder. Çocuklar ise erginlik çağı içerisine geldikleri zaman kendi istekleri ile babalık davası açabilmektedir. Açılan bu babalık davaları, çocuk doğduktan sonra açılabildiği gibi aynı zamanda çocuk doğmadan önce de açılabilmektedir. Avukat İzmir, uzmanlık alanında olan bu konu hakkında sizler için en detaylı ve yararlı bilgiyi sunacaktır.

Babalık Davası Açabilmek İçin Görevli ve Yetkili Mahkeme Neresidir?

Babalık davası açmak isteyen kişiler, Türk Medeni Kanunu içerisinde yer alan 283. maddeye göre dava veyahut da doğum sırasında bulundukları yerin yetkili mahkemesine başvurmalılardır. Bu dava için görevli bulunan mahkeme, aile mahkemesidir. Boşanma avukatı İzmir, dava açabilmeniz için gerekli olan nitelikleri ve mahkeme bilgilerini size sunacaktır. Daha profesyonel bir şekilde ilerleyebilmek için bu avukatlardan yardım alabilirsiniz.

Baba Evliyse Babalık Davası Açılabilir mi?

Açacak olduğunuz babalık davası, direkt olarak babanın şahsına açılan davadır. Bu sebepten dolayı da evlilik haricinde doğan çocuğun babasının yargı yolu ve hükmen belirlenmesi hususunda evli olması herhangi bir sorun teşkil etmez.

Babalık Davası Sırasında DNA Testi Yaptırmak Zorunlu mudur?

Bilimin ilerlemesi ve bugün ki gelişmişlik durumuna gelmesi, baba ve çocuğun arasında bulunan genetik bağı %99 oranında doğrulamaktadır. Bu sayede de gerçek babayı ortaya çıkarma çok daha güvenilir bir hale gelmiştir. Bu sebepten dolayı da açılan babalık davaları içerisinde DNA testi yaptırmak gerekir. Yapılan test sonucunda ise çeşitli raporlar ortaya çıkarılarak bu raporlara göre karar alınır.

DNA testi yapılacaksa eğer, bu aşamada babanın bu teste rıza göstermesi gerekir. Sağlık açısından herhangi bir zarar teşkil etmeyen bu test baba tarafından reddedilir ve yaptırılmazsa eğer, kanun nezdinde o kişi çocuğun babası olarak kabul edilir. Bunun yanında, mahkemenin kararına bağlı olarak rıza göstermeyen ve DNA testi yaptırmayan kişiler için yakalama kararı çıkarılarak davanın devam etmesi sağlanabilir. Boşanma avukatı İzmir, bu gibi durumlar dahilinde en kapsamlı bilgiye sahip olan avukattır. Sizler de DNA testi ve babalık davası hakkında bu kişiler ile iletişime geçebilirsiniz.

Babalık Karinesi

Kanun nezdinde yer alan maddeler, aksi iddia edilmediği sürece var olan bazı durumları direkt olarak geçerli saymaktadır. Bu geçerli sayılma durumunun adı ise karinedir. Türk Medeni Kanunu tarafından belirli araştırmalar ile babalık karineleri oluşturulmuştur. Bunları şu şekilde sıralayabiliriz:

  • Evlilik dahilinde dünyaya getirilen çocuğun babası, çocuğunun annesinin de kocasıdır.
  • Evliliğin bitmesi ile beraber üç yüz günlük süreç dahilinde dünyaya bir çocuk getirilirse, bu çocuğun babası annenin eski kocasıdır.
  • Çocuk 300 gün geçmesi ile beraber dünyaya gelmişse eğer, gebeliğin evlilik süreci dahilinde olduğu kanıtlanmalıdır. Bu kanıtlanırsa çocuğun babası yine annenin eski kocasıdır.
  • Anne evliliğin sona ermesi ile beraber üç yüz günlük süreç dahilinde yeni birisi ile evlenir ve o süreçte çocuk sahibi olursa, dünyaya yeni gelen çocuğun babası evli olduğu erkektir.
  • Koca için bir gaiplik kararı alındıysa, üç yüz gün devam eden sürenin başlangıç tarihi son görülme tarihine ya da ölüm tehlikesine göre belirlenir.

Bu çeşitli şartlar sağlanırsa çocuğun babası karinede de yer aldığı gibi belirlenmektedir. Bununla beraber de yine aynı şekilde nüfusa işlenir. Bu belirlenen durumlara göre eğer çocuk babasının doğru kişi olmadığını düşünürse, bu iddiasını kanıtlamak sureti ile durumun farklı olduğunu gösterebilir.

Babalık Davası İçerisinde Davalı Kişi Baba Olduğunu Kabul Ederse Ne Olur?

Çocuk ya da anne tarafından kişi için dava olduğuna dair bir babalık davası açılır ve bu kişi de baba olduğunu kabul ederse, süreç sona ermeden dava direkt sonlandırılmaz. Açılan dava için hakım araştırma yapmaya devam eder ve elde edilen sonuçlara göre de babanın kim olduğunu hükmen belirler.

Babalık Davası Sürecinde Annenin Babadan Talep Edebileceği Maddi Haklar Nelerdir?

Anne olan kişi babalık durumunun hükmen belirlenmesi için açtığı babalık davasında ya da başka bir davada kendisine ait birçok gider için maddi hak talep edebilmektedir. Bunları şu şekilde sıralayabiliriz:

  • Doğum giderleri
  • Doğum sonrası gerekli olan diğer giderler
  • Doğum öncesi ya da sonrası olmak üzere 6 haftalık geçim gideri

Annenin bu giderleri için maddi hak alabilmesi, babanın yargı yolu ile belirlenmesi ile mümkündür.

İzmir boşanma avukatı ücretleri, bahsedilen bu dava süreçlerinde de yardımcı olur. Avukatlık, hak talep edildiği zaman dilimlerinde en çok önem verilmesi gereken unsurdur. Sahip olduğunuz hakların doğru bir şekilde savunulması ve iddia ettiğiniz durumu kanıtlayabilmeniz için avukat tercihlerinizi de doğru yapmanız gerekir. Özellikle de babalık davası süreçleri için ekonomik fiyatlandırmalar ile İzmir boşanma avukatı hizmetinden yararlanabilirsiniz.

Anlaşmalı Boşanma Davası Ne Kadar Sürer?

Anlaşmalı Boşanma Davası Ne Kadar Sürer?

Anlaşmalı boşanma davaları, her iki tarafında kendi rızası olması sebebi ile çok kısa süren davalardır. Tabi ki de dava seyrinin nasıl ilerleyeceği de bu sürecin uzayıp kısalmasına neden olabilir. Boşanma davaları iki farklı tür üzerinde oluşturulur. Bunlar çekişmeli ve anlaşmalı boşanma davalarıdır.

Çekişmeli boşanma davaları velayet, nafaka, boşanma gerekçesi ve bunun gibi daha birçok konunun orta yolunun bulunması sebebi ile çok uzun süreçler dahilinde devam edebilmektedir. İşte bu sebepten dolayı da anlaşmalı boşanma davaları daha kısa sürer. Boşanma davaları içerisindeyken maddi ve manevi olarak tüm haklarınızın korunmasını istiyorsanız, İzmir boşanma avukatı ile beraber hareket edebilirsiniz. Alanında uzman bu avukatlar, istemiş olduğunuz desteği en iyi şekilde size sağlayacaktır.

Anlaşmalı Boşanma Davası Hakkında Bilinmesi Gerekenler

Anlaşmalı boşanma davaları, çekişmeli boşanma davaları ile kıyaslandığı zaman çok daha az zorluğu ve yıpratıcılığı bulunan davalar olarak bilinir. Bu dava süreci içerisinde ise dikkat etmeniz gereken hususlar vardır. Bunları şu şekilde sıralayabiliriz:

  • Anlaşmalı boşanma davası kapsamında bir dava açmak istiyorsanız, en az 1 senedir evli olmanız gereklidir. Bu noktada ise resmi nikah gününüz başlangıç tarihi olarak belirlenerek hareket edilir.
  • Eğer evliliğiniz bir seneden daha az bir süre ile devam ediyorsa, bu kapsamda anlaşmalı boşanma davası açabilmeniz mümkün değildir.
  • Anlaşmalı boşanma davası açılacakken bir avukattan yardım alınır ve bu avukat öncülüğünde metin hazırlanır. Bu hazırlanan metin ile ana anlaşmazlıklar konusunda nasıl bir orta yol bulunduğu ve gerekli bilgilendirmelerin tamamı yapılır. Hakim, bu hazırlanan metni inceler ve uygun bulursa onay verir. Eğer metin üzerinde kanunen bir sorun yoksa hakim de herhangi bir değişiklik yapamaz.
  • Anlaşmalı boşanmalar sırasında hem kadın hem de erkeğin mahkemede bulunması gereklidir. Avukatların yapmış olduğu temsiller bu kapsamda yeterli sayılmaz. Bunun sebebi ise boşanma sırasında her iki tarafa da rızalarının olup olmadığının sorulmasıdır. Mahkeme içerisindeyken taraflara boşanma için rızalarının kendi beyanları olduğuna dair sorular sorulacaktır.
  • Taraflar içerisinde bir taraf dahi mahkemeye katılmazsa, anlaşmalı boşanma davası gerçekleşmez.
  • Anlaşmalı boşanma davaları çekişmeli boşanma davalarına, çekişmeli boşanma davaları ise anlaşmalı boşanma davalarına dönüştürülebilir. Kanun nezdinde bu yönde bir sınırlama yoktur.

Boşanma avukatı İzmir, anlaşmalı boşanma davaları içerisinde bilmeniz gereken her şeyi size aktaracaktır. Bu sayede bilgili bir şekilde hareket edecek ve herhangi bir aksaklığın oluşmasına neden olmayacaksınız.

Nafaka Talep Süreci

Kişiler, anlaşmalı boşanma dava süreçleri içerisinde nafakalara yönelik talep adımlarını da tamamlamalıdır. Bu nafakalar, evlilik sürecinin sona ermesi ile beraber hem kadın hem de erkek tarafının hayatının olumsuz bir gidişata sahip olmadan devam edebilmesini sağlayan desteklerdir. Bu nafaka kapsamında son zamanlarda çok daha yoğun bir tartışmanın görüldüğü söylenebilir. Yoksulluk, tedbir, iştirak ve yardım, nafaka türleri arasında yer alan çeşitlerdir.

Ödeme yapılacak olan tarafın tüm ihtiyaçları ve nafakayı ödeyecek kişinin ödeme gücü göz önünde bulundurularak belirli bir tutar etrafında anlaşılır. Bu sayede hem kadının hem de erkeğin mağdur olmadan bu süreci tamamlaması sağlanır. Eğer yapılan anlaşma sonrasında nafaka ödenmezse, bu kapsamda bir icra yoluna gidilebilir.

Maddi ve Manevi Olarak Tazminat Davası Açılabilir mi?

Anlaşmalı boşanma davası içerisine girdiğiniz zaman, maddi ve manevi olmak üzere farklı tazminat davaları da açabilirsiniz. Bu süreç dahilinde evlilik içerisinde ne kadar zarar aldıysanız ve yaşantınız ne kadar olumsuz seviyede etkilendiyse, sizler de karşı taraftan bu zarara yönelik bir maddi tazminat talep edebilirsiniz. Bu maddi ve manevi tazminat talepleri, yine kişilerin karşı tarafın gücüne dikkat ederek bir tutar belirlemesi gereken taleplerdir. Bu belirlenen ve alınan tazminatlar, taraflar için bir ceza ya da ödül değildir.

Ödül ve ceza olarak görülmeyen tazminatlar, evlilik süreçleri dahilinde yaşanan hak kayıpları ve suiistimallerin önüne geçmek amacı ile var olan bir prosedürdür. Bu ev davalar, daha çok çekişmeli boşanma davaları süreçlerinde görülür. Eğer siz bu süreç içerisinde kendiniz bir tazminat talebinde bulunmazsanız, mahkeme de buna yönelik bir durum belirtmeyecektir.

Çocukların Velayet Hususu

Anlaşmalı boşanma davaları, çocukların velayetleri üzerinde bir anlaşmanın oluştuğu, orta yolun bulunduğu davalardır. Anlaşmalı boşanma davalarının aksine çekişmeli boşanma davaları, bu konuda uzun süreli bir karar aşamasının görüldüğü davalardır. Bu alan içerisinde en çok dikkat edilen hususlardan birisi, çocuğun gelişiminin sağlıklı bir şekilde tamamlayacağı yönünde kararların alınmasıdır. Bunun yanında, çocuklar da kendi velayetleri için söz sahibidirler.

Çocukların kendi fikirlerini beyan etmesi, karar aşaması konusunda %100’lük bir etkiye sahip değildir. Çocuklar bu isteklerini iletir ve sonrasında yine nesnel veriler göz önünde bulundurularak velayet kararı verilir. Alınan kararlar, daha sonra gerçekleşen itirazlar ile beraber değişim görebilecek niteliktedir.

Anlaşmalı Boşanma Davaları İçin Uzman Bir Avukattan Yardım Alın

Anlaşmalı boşanma davaları, bazı durumlar dahilinde karmaşık süreçler haline girebilmektedir. Bu süreçler arasında uzman bir avukattan yardım almak, sizler için en iyi seçenek olacaktır. Özellikle de aile hukuku konusunda uzman olan bu kişiler, anlaşmalı boşanma davalarında sizin tarafınıza avantajlı olan durumları belirtebilecek düzeydedir. Avukatların daha önce ne kadar dava sürecine sahip olduğu da yine önem arz eder. Tüm bunların değerlendirilmesi ve bir avukata sahip olunması ile beraber anlaşmalı boşanma davasına yönelik sonuçlar da sizin lehinize olumlu bir seyir izleyecektir.

İzmir boşanma avukatı ücretleri, günümüz avukat fiyatlarına nazaran çok daha uygun rakamlardan oluşur. Kişilerin boşanma süreçleri kapsamında büyük bir bilgi birikimine sahip olan bu avukatlar, hukuk fakülteleri içerisinde gerekli donanıma sahip olan kişilerdir. Bu sebeple de boşanma süreciniz içerisinde neler ile karşılaşabileceğinizi ve ne gibi adımlar atmanız gerektiğini sizlere iletecektir. Bu sayede tüm dava süreci boyunca kendinizi yalnız hissetmeden güvenilir adımlar ile hareket edebilirsiniz. Bu durum, İzmir boşanma avukatı ile mümkün hale gelen bir durumdur.

Boşanma Davasında Avukatlık Masraflarını Kim Öder?

Boşanma Davasında Avukatlık Masraflarını Kim Öder?

Boşanma davasında avukatlık masraflarını kim öder sorusu son zamanlarda oldukça fazla sorulmaya başlanmıştır. Sizlerde bu içeriği dikkatli bir şekilde okuyarak boşanma davası ücretlerini ödemesi gereken taraf hakkında bilgilere sahip olabilirsiniz. Davaların açılmasından sonuçlanmasına kadar avukatlık masrafları dahil bir dizi ücretler bulunmaktadır. Bu çerçeve kapsamında dava açmaya karar veren eşler arasında ücreti hangi tarafında ödeyeceği ile alakalı konular oldukça fazla merak edilmektedir.

Boşanma Davalarında Harç ve Yargılama Giderleri Kim Tarafından Ödenir?

Boşanma davalarının açılması işlemleri sırasında öncelikle ödenmesi gereken ilk ücret ilgili mahkemeye dava başvuru harcıdır. Bu harç miktarı ortalama 452 TL olarak belirlenmiştir. Boşanma davası harç ücretleri dava dilekçesi verilirken peşin olarak ödenmektedir. Tüm bunların yanı sıra dilekçe verildikten sonra aile mahkemesinin yapmış olduğu yargılama giderleri tutarında da ödemeler yapılacaktır. Bu giderler mahkeme süresi boyunca yapılan diğer masraflar göz önünde tutularak hesaplanmaktadır. Boşanma davaları sırasında mahkeme masraflarının kimin ödeyeceği de en önemli konulardan bir tanesidir. Dava harcı ödenmesi durumu mahkemeye göre değişiklik göstermektedir. Davalı taraflarında anlaşması durumunda dava giderleri her iki taraf tarafından eşit bir şekilde ödenmektedir.

Anlaşmalı Boşanma Davalarında Masrafları Kim Öder?

Boşanma davasında mahkeme masraflarını ödeyecek olan tarafı mahkemenin belirleyeceği gibi aynı zamanda ödemeyi taraflar anlaşarak da yapabilmektedir. Bu sebepten ötürü taraflar ödeme konusunda ikili olarak rıza gösterebilmektedir. Bu durumda mahkeme masrafları karşılıklı olarak ortak bir şekilde ödenecektir.

Çekişmeli Boşanma Davalarında Masrafları Kim Öder?

Çekişmeli boşanma davalarında dava masraflarını kim öder sorusu da oldukça merak edilen konular arasında yer almaktadır. Boşanma davalarında mahkeme masraflarını hangi tarafın ödeyeceğini davanın içeriği de ilgilendirmektedir. Masrafların kimin ödeyeceği kısmında boşanmanın anlaşmalı mı boşanmalı mı olduğuna göre değişiklik göstermektedir. Çekişmeli bir şekilde açılmış olan davalarda davayı açan tarafın masrafları ödemesi gerekmektedir. Davaların kazanılması durumunda yargılama giderlerinin bir kısmı karşı taraftan temin edilebilmektedir. Özetle dava başlangıcına yapılan masrafları ödeyen taraf karşı taraftan bir kısmı tazmin edebilmektedir.

Çekişmeli boşanma davalarınızda sizlerin hakkını en iyi şekilde savunması için boşanma avukatı İzmir Bornova şubesi ile iletişime geçebilirsiniz.

Avukat Ücretini Kim Öder?

Boşanma davasında mahkeme masraflarını kim öder; Boşanma davasında taraflar bir avukatla çalışmıyorsa, davanın anlaşmalı bir şekilde mi yoksa çekişmeli mi olduğuna göre masrafları kendileri paylaşabilirler. Ancak, davacı veya karşı taraf bir avukat tutacaksa, her biri kendi avukatlık ücretini ödemek zorundadır. Kanun, avukatların vekaletname temelinde karşılıksız hizmet vermesini yasaklamaktadır. Bu nedenle müvekkilin vekaletname gelmeden önce vekalet ücretini ödemesi gerekmektedir. Davanın durumuna göre vekalet ücretim karşı taraftan talep edilmeyecektir. Boşanma avukatı İzmir Konak şubesi sayesinde en kısa sürede boşanma davalarınızı çözüme kavuşturabilirsiniz.

Boşanma Davalarında Hangi Masraflar Çıkıyor?

Boşanma davasında mahkeme harçlarını kim öder; Boşanma davasında çekişmeli boşanma durumunda davacının bir miktar harç ödemesi gerekir, çekişmeli boşanma durumunda ise her iki tarafın kararına bağlıdır. Bu harçlardan ilki dava açma harcıdır. Boşanma davası açarken ödenen mahkeme harçlarına ek olarak, yapılan başka mahkeme masrafları da vardır. Bu dava masrafları için dava sürecini gereksiz yere uzatmamak için davacıdan ortalama bir ücret peşin olarak alınır. Anlaşmalı boşanma davalarında ödenmesi gereken ön ödeme genellikle 250 TL ile 500 TL civarındadır. Boşanma davasında bilirkişi kanıtı isteniyorsa ortalama 500 TL masraf çıkacaktır. Boşanma davası boşlukların bulunmasına dayalı ise ortalama 600 TL ek ücret alınmaktadır. Boşanma davasında tanık beyanı ile birlikte kullanılması durumunda tanık başı ortalama 100 TL masraf çıkacaktır.

Boşanma başvurusunda tüm bu delillerin açıkça belirtilmesi önemlidir. Psikiyatri ücretinin ödenmemesi halinde hâkim tarafından deliller geçersiz sayılacaktır. Genel olarak anlaşmalı boşanma davalarında bu maliyetlerin daha düşük olduğunu söyleyebiliriz. Çekişmeli boşanma davaları ise daha fazla kanıt gerektirir ve bu nedenle daha yüksek maliyetlere neden olur. Sizlerde boşanma davalarınızı İzmir en iyi boşanma avukatı ile en kısa süre içerisinde çözüme kavuşturabilirsiniz.

Boşanma Davasında Maddi ve Manevi Tazminat Talep Edilebilir Mi?

Boşanma davalarında maddi ve manevi tazminat talep edilebilir. Bu talep ek dava gerektirmez ve boşanma davasında yapılabilir. Boşanma davalarında önerilen tazminat kalemleri sabit bir ücrete tabidir. Bu nedenle bol bol açmakta fayda var. Boşanma davası ücretleri hakkında en doğru bilgilere ulaşmak için İzmir boşanma avukatı bürolarını tercih edebilirsiniz. Birebir olarak alanında uzman ekibimizden fiyat bilgisi almak her yıl sürekli olarak değişen avukatlık ücretlerine en birincil yoldan ulaşmanıza olanak sağlayacaktır. İzmir boşanma avukatı tavsiye edilerek siz değerli müvekkillerimizin tüm haklarını en doğru şekilde korumaya özen gösteriyoruz.

Boşanmada Çocuğun Velayeti Kime Verilir?

Boşanma davalarında çocukların velayeti sosyal hizmetler öğretmeni tarafından düzenlenen rapora göre belirlenir. Sosyal hizmet eğitimcileri anne, baba ve çocukla görüşerek çocuğun yanında kimin kalacağını belirler. Çocuğun yaşı, evin durumu, ailenin geçim durumu, okula uzaklığı ve daha birçok faktör çocukla kimin yaşayacağına karar verilirken dikkate alınır. Buradaki tek fark, emzirme yaşının daha çok anne için olmasıdır. Velayet davalarında çocuğun yüksek yararı önemlidir ve çok aksi durumlar olmadıkça emziren çocuk anneye verilir.

Sizlerde boşanma davalarınızda sizleri savunması için alanında uzman bir avukatlık bürosu arıyorsanız İzmir boşanma avukatı ile iletişime geçebilirsiniz. İzmir boşanma avukatı tavsiye edilen en iyi avukatlar arasında yer almaktadır

Bilişim Suçları Kaç Günde Sonuçlanır?

bilişim suçları kaç günde sonuçlanır

Bilişim suçlarında davanın sonuçlanması Adalet Bakanlığının belirlediği süreye göre değişse de genel olarak 300 veya 390 gün aralığında sonuçlanmaktadır. Bilişim suçlarında bir avukatla beraber hareket etmek davanın seyrine de olumlu yansımaktadır.

Bilişim Suçları Nedir?

Bilişim suçları, dijital iletişim araçlarını içeren ve bu ortamda işlenen yasa dışı suçların genel adıdır. Bilişim suçları, siber suçlar, internet suçu, bilgisayara suçu gibi isimleriyle de kullanılmaktadır.

 Bilişim Suçları Nelerdir?

  • Veri hırsızlığı
  • Sisteme virüs bulaştırmak
  • Bilgi hırsızlığı yapmak ve kullanmak
  • Dijital ortamda herhangi bir kişiye küfür veya hakaret etmek
  • Kullanıcıların kişisel bilgilerine ulaşmak ve kullanmak
  • İnternet, telefon, bilgisayar vb. araçlarla kişileri dolandırmak
  • Kötü amaçlı yazılımlar oluşturmak
  • Banka ve kredi kartlarının kötüye kullanılması
  • Yasak cihazların ve programların kullanılması
  • Siber savaş
  • Siber terörizm

Bilişim Suçlarında Başvuru süreci ve Ceza

Bilişim suçlarına yönelik bir şikâyet oluşturmak isterseniz suçun işlendiği tarihten itibaren 6 ay içerisinde şikâyet etme hakkınız bulunmaktadır. Şikâyetinizi dilekçe yoluyla Cumhuriyet Başsavcılığına başvurarak veya Siber Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğüne giderek başvuruda bulunabilirsiniz. Diğer bir seçenek olarak Cimer üzerinden de şikâyetinizi oluşturabilme hakkınız bulunmaktadır. Siber suçlar hakkında şikâyette bulunmadan önce bir avukata danışmalı ve dilekçenizi doğru ve kurallara uygun bir şekilde iletmeniz gerekmektedir.

Türk Ceza Kanunu’na göre bilişim suçları, suçun çeşitliliğine göre faile hapis veya adli para cezası uygulanmaktadır.

Bilişim Suçları Nasıl Önlenir?

Gelişen teknoloji ile birlikte dijital ortamda çok fazla önemli dosya ve kişisel bilgilerimiz yer almaktadır. Bunun sonucunda bu bilgilere ulaşmak isteyen veya bunları kötü amaçla kullanmak isteyen kişiler de gün geçtikçe artmaktadır. Kötü amaçlı bu kişi ve kişilere karşı her zaman dikkatli davranmamız gerekmektedir. Bilişim suçlarına karşı alınması gereken önlemler şunlardır:

  • Güvenli alışveriş yollarını kullanmalı
  • Kişisel bilgilerin paylaşılmasında dikkatli davranılmalı
  • Elektronik cihazlarımızda virüs programlarının olmasına dikkat edilmeli
  • Cihazlara indirilen dosyalar virüs taramasından geçirilmeli
  • Banka ve kredi kartı gibi bilgileri paylaşırken dikkat edilmeli
  • Sahte e-posta ve bağlantılara dikkat edilmeli
  • Tehlike içeren sitelere giriş yapılmamalıdır.

Bilişim suçları için alanında uzman avukatlarımız ile iletişime geçebilir, https://kalemci.av.tr/bilisim-hukuku/ sayfamızı ziyaret edebilirsiniz.

Dünyada ve Ülkemizde Veri Koruma Otoritelerinin Vermiş Olduğu Kişisel Verilerin Korunmasına İlişkin Ocak Ayında Yayınlanan Kararlar

İzmir avukat Kalemci Hukuk Bürosu Almanya İdare Mahkemesinin kararını yayımlıyor.

SCHWERİN (ALMANYA) İDARE MAHKEMESİ’NİN 1 A 1343/19 SN SAYILI KARARI

Schwerin İdare Mahkemesi, bir huzurevi inşaatı için komşu binada yapılan incelemeye istinaden, binanın mevcut yapı durumu hakkında, Avrupa Birliği Genel Veri Koruma Tüzüğü’nün(GVKT) 4. Maddesi gereğince, düzenlenen özel bir bilirkişi raporunun kişisel veri olduğuna; bu raporun bir kopyasının, bunu talep eden komşu binanın malikine verilmesi gerektiğine karar verdi.

Somut olayda bir müteahhit, huzurevi inşa etmek istemektedir. Bu nedenle, komşu binada hasar olup olmadığının tespiti ve bunun analiz edilmesi amacıyla özel bir bilirkişi görevlendirmiştir. Bina, veri süjesi olan kişiye aittir. Veri süjesi, müteahhitten, bilirkişinin hazırladığı raporun, kendisinin ismini içermeyen ama adresinin bulunduğu bir suretini vermesini talep etmiş, bu talep müteahhit tarafından reddedilmiştir.

Bunun üzerine bina sahibi olan veri süjesi, Veri Koruma Otoritesi’ne (DPA) başvurmuş, DPA da GVTK’nin 13. Maddesine göre bilirkişi raporunun bir kopyasının veri süjesine verilmesi gerektiğine karar vermiştir. İncelenecek davada, DPA’nın bu kararı üzerine, müteahhit tarafından, veri süjesi ve DPA aleyhine açılan dava hakkındadır.

Davacı müteahhit, bilirkişi raporunun bir kopyasının veri süjesine verilmesine ilişkin verilen DPA kararının kaldırılmasını istemektedir.

Davacı, hazırlanan bilirkişi raporunda bir isim yer almadığından, sadece binanın durumuna ilişkin bilgi olduğundan ve söz konusu kişiden sadece mülk sahibi olarak bahsedildiğinden, raporda kişisel veri bulunmadığını iddia etmiştir. Davacı, ‘‘Davalı veri süjesi, açacağı tazminat davasında elini güçlendirmek için bu raporu talep etmektedir. Bu durum hakkın kötüye kullanılması anlamına gelmektedir. Böyle bir risk olduğunda GVKT’nin 15. Maddesinde yer alan suret alma hakkı kullanılamaz.‘’ şeklinde bir iddiada bulunmuştur. Bununla birlikte, veri süjesi yapılan inceleme sırasında hazır bulunduğu için, rapordaki bilgilere zaten haiz olduğunu vurgulamıştır. Bu nedenle GVKT’nin 62 numaralı gerekçesindeki bilgi verme yükümlülüğü uygulanamayacağını savunmuş ve DPA kararının iptal edilmesine karar verilmesini talep etmiştir.

Veri süjesi ise, rapordaki bilgilerin açıkça belirlenebilecek bir kişiyle eşleştirilecek bir binaya ilişkin bilgiler olduğundan nesneye ilişkin veri değil, kişisel veri niteliğinde olduğunui herhangi bir hakkın kötüye kullanılması durumunun olmadığını zira gizliliğinin korunması noktasında kendi menfaati olduğunu, raporun düzenlenmesine onay verdiğini gösterir delil sunulması gerektiğini ileri sürmüş, DPA’nın kararının doğru olduğundan bahisle, davanın reddedilmesine karar verilmesini istemiştir.

Mahkeme’ye göre bilirkişi raporu kişisel veridir. Kişisel veri ile olgusal veri arasında bir ayrım bulunmaktadır. Olgusal veri, verilerin münhasıran bir şeye ilişkin olduğu durumlarda söz konusudur. Kişisel veri ise belirli düzeyde kişilik unsurlarının, bunların farklı düzeyi veya söz konusu nesnenin belirsizliği nedeniyle bir şey hakkındaki bilgiler, gerçek kişiye atıfta bulunduğu durumda söz konusudur. Kişisel veri, GVKT m. 4/1’e göre ‘tanımlanmış veya tanımlanabilir bir gerçek kişiye ilişkin her türlü bilgidir’. Veri süjesi, GVKT m. 4/1 kapsamında kimliği belirli veya belirlenebilir bir gerçek kişidir. Veri süjesinin kim olduğu bilirkişi raporunda yer alan adres bilgilerinden tereddütsüz ve şüphesiz şekilde tespit edilmesi hem kendisi hem de üçüncü şahıslar açısından mümkündür. Bu nedenle bu bilirkişi raporu da kişisel veridir.

Bunun yanında davacının bilgi verme yükümlülüğü bulunsa da bu yükümlülük veri süjesi halihazırda o bilgiye sahipse uygulanmamaktadır. Veri süjesinin bahse konu binanın sahibi olarak binanın durumunu istediği zaman inceleyebilir. Ancak bu imkan incelenen konuyla ilgili değildir. Bilirkişi raporundaki fotoğrafların özetleri ve tasvirler, bağımsız bir veri işleme faaliyetidir. Veri süjesi bilirkişi görüşü olmaksızın bu somut bilgiye ulaşamayacaktır. Dolayısıyla veri süjesi incelenen mülkün sahibi olduğundan bilirkişi raporuna yansıyan durumu bizzat inceleyebilir.

GVKT’nin 15/4 hükmü uyarınca veri süjesinin kişisel verilerinden bir suret alması, diğerlerinin hak ve özgürlüklerini olumsuz şekilde etkilememelidir. Bu madde dikkate alındığında mahkeme bilirkişi telif hakkının GVKT md. 15/4 uyarınca erişim hakkının kullanılmasına engel teşkil etmeyeceğine ve bilirkişin telif hakkı ile çatışan bir durum olmadığına karar vermiştir. Bunun sebebi öncelikle bilirkişi görüşünün telif hakkı kapsamına girip girmediği konusundaki tereddüttür. Diğer bir sebebi de telif koruması kapsamında sayılsa bile taraflar arasında telif çatışması olmadığıdır.

Hakkın kötüye kullanılması durumunun incelenmesinde ise veri süjesi GVKT’den doğan haklarını kaybetmemiştir. Mahkeme bir taraftan hakkın kaybedilip kaybedilmeyeceği, diğer taraftan ise bir temel hakkın geç kullanılmasının bu haktan vazgeçildiği sonucunu doğurup doğurmayacağı ve bu durumun kötü niyet olarak nitelendirilip nitelendirilmeyeceği hususunda bir değerlendirme yapmıştır. Somut olayda, veri süjesinin mülkünün incelenmesine rıza göstermesi, GVKT’den doğan haklarından feragat ettiğini örtülü olarak beyan ettiği şeklinde yorumlanamaz. 

Sonuç olarak veri süjesinin bilgi talebi sağlam bir temele dayalı olduğu, aşırıya kaçmadığı ve sadece bir kez yapıldığı, ayrıca bilirkişi raporunun her sayfası veri süjesinin kişisel verisini içerdiğinden, hak ihlali teşkil etmemektedir. Bu bağlamda, 25 Haziran 2019’da alınan karar, hukuka aykırı değildir.

FRANSIZ VERİ KORUMA KURUMU’NUN SAN-2021-020 SAYILI 29.12.2021 TARİHLİ SLİMPAY KARARI

Slimpay, tüzel kişi müşterilerine hizmet veren abonelik hizmetlerinin ve sürekli ödemelerinin yönetilmesine ilişkin Avrupa Tek Ödeme Alanı’nda (SEPA) ödeme hizmetleri sunan yetkili bir ödeme kuruluşudur. Müşterilerine sunduğu hizmetler çerçevesinde, müşterilerinin borçlusu olan gerçek kişilere ilişkin kişisel verileri işlemektedir.

Slimpay, dolandırıcılıkla mücadele için 2015 yılında, yürüttüğü bir şirket içi araştırma projesi ile borçlulara ilişkin kişisel verileri test etmek amacıyla bir sunucuya aktarmış, bu veriler proje Temmuz 2016 yılında sona erdikten sonra da özel bir güvenlik prosedürüne tabi olmayan ve internette ücretsiz olarak kolayca erişilebilen bu sunucuda saklanmaya devam edilmiştir.

Durumu fark eden müşterilerden biri bunu şirkete 14 Şubat 2020’de bildirmiş ve ilgili sunucuya erişim kesilmiştir. İhlal, 17 Şubat 2020’de Slimpay tarafından Fransız veri koruma otoritesi CNIL’e bildirilmiştir.

İhlalden yaklaşık 12 milyon kişinin etkilendiği, ihlal konusu verilerin bu kişilere ait kimlik bilgilerini, iletişim bilgilerini ve banka bilgilerini içerdiği tespit edilmiştir.

Öncelikle Slimpay’ın hukuki statüsünün belirlenmesine ilişkin olarak Avrupa Genel Veri Koruma Tüzüğü’nün (GVKT) 28. Maddesi bağlamında CNIL Slimpay’in veri işleyen sıfatına sahip olduğunu belirtmiştir. Bununla birlikte, Slimpay’ın yürüttüğü proje kapsamında işlenen veriler bakımından, söz konusu işlemelerin amaç ve araçları Slimpay tarafından belirlendiği için bu faaliyetler yönünden Slimpay aynı zamanda veri sorumlusu sıfatına da haiz olduğu belirtilmiştir.

Slimpay, müşterilerine sunduğu hizmetler bakımından veri işleyen sıfatıyla hareket etse de bu yükümlülük GVKT 28 uyarınca, veri işleyenin veri sorumlusu adına gerçekleştirdiği işleme faaliyetlerinde, başka bir veri işleyene başvurduğu durumlarda da uygulanmaktadır. Bu kapsamda Slimpay’ın müşterileri adına yürüttüğü işleme faaliyetleri dolayısıyla hizmet aldığı veri işleyenler ile uygun idari ve teknik tedbirlerin uygulanması ve gerekli güvencelerin sağlanması amacıyla bağlayışı bir sözleşme veya hukuki tasarruf düzenlenmesi gerekmektedir. CNIL, bazı alt-veri işleyenler ile hiçbir sözleşme veya hukuki düzenleme yapılmadığını tespit etmiştir. Sözleşme veya düzenleme yapılan durumlarda ise 28. Maddede bulunan ve sözleşmede yer alması gereken zorunlu bilgilerden veri türü ile veri sorumlusunun hak ve yükümlülüklerine ilişkin bilgileri veya hiçbir bilgiyi içermemektedir. Bu kapsamda CNIL, GVKT’nin 28. Maddenin 3. ve 4. Fıkralarını ihlal edildiği sonucuna varmıştır.

Uygun güvenlik tedbirlerinin uygulanmasına ilişkin 32. Madde bakımından, CNIL, kişisel verilerin aktarıldığı sunucu için yeterli güvenlik tedbirlerinin alınmadığını ve sunucuya, port tarama programları kullanılarak tanımlanabilecek bir IP adresi vasıtasıyla kolayca erişilebildiğini tespit etmiştir.

Ayrıca CNIL, sunucuda gerçekleştirilen işlemlerin takibine ve güvenliğine ilişkin etkinliklerin izlenmesini sağlayacak herhangi bir log kaydı tutulmadığına ve verilerin kolaylıkla okunabildiği bir formatta saklandığına değinmiştir.

Slimpay’ın söz konusu ihlalin bir Slimpay çalışanının ihmali sebebiyle meydana geldiği ve şirketin herhangi bir sorumluluğu bulunmadığına yönelik iddialarına karşı ise CNIL, söz konusu güvenlik açığının esasen münferit bir insanın hatasından değil, şirketin gerekli güvenlik tedbirlerini almaktaki yetersizliğinden kaynaklandığını ve güvenlik açığı Slimpay çalışanının hatasından kaynaklansaydı dahi, çalışanın şirketin hesabına hareket ettiği ve talimatları ile bağlı olduğu göz önünde bulundurulduğunda Slimpay’in sorumluluğunu reddedemeyeceğini ifade etmiştir.

Bunun yanında Slimpay söz konusu kişisel verilerin muhtemelen kötüye kullanılmamış olduğunu ileri sürmüş ise de CNIL, bir güvenlik zafiyetinden söz edebilmek için veri süjeleri yönünden bir zarar ortaya çıkmasına gerek olmadığı için 32. Madde ihlal edilmiştir.

Veri süjelerinin ihlal hakkında bilgilendirilmesine ilişkin olarak, Slimpay, söz konusu kişisel verilerin müşterilere sunulan hizmetler kapsamında toplandığını, bu faaliyetler bakımından veri işleyen sıfatıyla hareket ettiğini ve bu sebeple söz konusu ihlalin veri süjelerine bildirilmesinden, veri sorumlusu sıfatıyla hareket eden Slimpay müşterilerinin sorumlu olduğunu iddia etmiştir. CNIL, Slimpay’ın bu argümanı kendi sorumluluğundan kaçmak için ileri sürdüğünü, Slimpay’ın yükümlülüklerine aykırı davrandığını ve 34. Madde kapsamında sorumlu olduğunu belirtmiştir.

Slimpay’ın veri süjelerinin tamamının bilgilendirilmesinin orantısız bir çaba gerektireceği yönündeki iddialarına karşı ise CNIL, ihlalden yaklaşık 12 milyon veri süjesinin etkilendiğini, bunların 6.250.310’unun e-posta adresi bilgisinin bulunduğunu, Slimpay’in bu kişileri orantısız bir çaba içerisine girmeksizin bilgilendirilebileceğini değerlendirmiştir.

Slimpay benzer şekilde, internet sitesinde yayımlayacağı bir kamuoyu bildiriminin, birçok veri süjesinin, Slimpay müşterilerinin Slimpay hizmetlerinden yararlanıp yararlanmadığını tespit etmesinin mümkün olmadığı gerekçesi ile işlevsel olmayacağını iddia etmiş, CNIL,  Slimpay’ın internet sitesinde bazı müşterilerine ilişkin bilgilerin yer aldığını, müşterilerin borçlusu durumundaki veri süjelerinin, kişisel verilerinin Slimpay tarafından işlenmiş olması ihtimali hakkında bilgi sahibi olabileceğini ve bu itibarla verilerinin işlenip işlenmediğini öğrenmek üzere Slimpay’e başvuruda bulunabileceğini değerlendirmiştir.

CNIL, Slimpay tarafından sosyal medya, gazete, haber siteleri gibi farklı mecralarda yayınlanabilecek bildirimlerin de çok daha geniş bir kitleye ulaşılabileceğine kanaat getirmiştir. Bu açıklamalar ile, CNIL, Slimpay’ın 34. Maddeyi ihlal ettiğine kanaat getirmiştir.

Sonuç olarak bu değerlendirmeler çerçevesinde Slimpay’e 180.000 Euro idari para cezası verilmesine karar verilmiştir.

AVUSTURYA TEMYİZ MAHKEMESİ’NİN 6OB56/21K SAYILI, 23.06.2021 TARİHLİ SCHREMS/FACEBOOK KARARININ ÖZETİ

Davada davacı olarak Maximillian Schrems ve davalı olarak Facebook İrlanda şirketidir. Davacı Facebook ile ilgili mahkemeye 12 başvuruda bulunmuş ve bu başvurulardan 6 tanesi karara bağlanmıştır.

Davacının yaptığı 12 adet başvuru:

1. Davacı, Facebook’ta kendi profilindeki faaliyetleri bakımından veri sorumlusudur. Facebook bu faaliyetler kapsamında, veri işleyen olarak nitelendirilmelidir.

2. Davacı, aynı zamanda Facebook’taki sayfa faaliyetleri bakımından da veri sorumlusudur ve Facebook burada yine veri işleyen konumundadır.

3. Facebook, söz konusu verileri davacının talimatı olmadan veya bu talimatlara aykırı olarak işlemiştir.

4. Facebook’un davalının paylaştığı verilerle ilgili olarak davalıyla kendisinin veri sorumlusu olduğu yazılı bir sözleşme yapmaması hukuka aykırılık teşkil etmektedir.

5. Davalının veri sorumlusu olarak Facebook’un gizlilik politikalarına ve çerez kullanımına ilişkin olarak verdiği rıza, GVKT md. 6’ya uygun değildir.

6. Facebook’un, reklam amaçlı verilerin analizi için davacının kişisel verilerini işlemesi hukuka aykırıdır.

7. Facebook’un, davacıya ait olan ve üçüncü şahıslardan aldığı kişisel verilerinin, davalının kendi amaçları için işlenmesine davacının rızasının bulunmaması hukuka aykırıdır.

8. Facebook, gelecekte üçüncü şahıs sitelerinin ziyareti veya kullanımı ile ilgili olarak (özellikle “social plug-ins” ve benzeri yollarla) davacının verilerini kullanmaktan kaçınmakla yükümlü tutulmalıdır.

9. Davalı, davacının rızası olmadıkça, kendisinin üçüncü şahıslardan aldığı kişisel verileri kendi amaçları için gelecekte işlemekten menedilmelidir.

10. Facebook, davacının verilerini gelecekte ‘Grafik Arama’ uygulaması bağlamında ve benzer tekniklerle kullanmaktan, davacının rızası olmadıkça kaçınmalıdır.

11. Davalı, kendisi tarafından işlenen tüm kişisel verilerle ilgili olarak Facebook tarafından işlenen kişisel verilerinin ne olduğu ve bunların ne şekilde işlendiği ve kimlerle paylaşıldığı konusunda yeteri kadar bilgi sahibi olmadığını, bu nedenle 14 gün içinde yazılı ve ücretsiz olarak davacıya tam ve eksiksiz bilgi vermelidir.

12. Davalı, yukarıda sayılan sebeplerden ötürü tazminat olarak on dört gün içinde davacıya 500,00 Euro ödemelidir.

Şeklindedir.

Davacı Facebook’ta oluşturduğu profil bakımından hem veri sorumlusu hem de veri süjesi olduğunu Facebook ‘un ise sadece veri işleyen konumunda olduğunu ileri sürmektedir.

Davacı iddiasında veri işleyen konumunda olan Facebook’un veri sorumlusu olan profil sahibinin rızası ve talimatları dışında veri işlediğini iddia etmektedir. Ayrıca Facebook’taki verilerini silmesine rağmen halen bu platformun arama motoru üzerinden kendisine ait verilere ulaşabilmekte ve bu verilerin rızası dışında üçüncü şahıslara aktarılmakta olduğunu öne sürmektedir.

Facebook veri işlemenim Genel Veri Koruma Tüzüğü hükümlerine uygun biçimde gerçekleştirildiğini ve veri süjesinin açık rıza değil, sözleşmeden kaynaklı olarak kişisel verileri işlediğini belirtmiştir.  Ayrıca davacının iddialarıyla ilgili olarak veri sorumlusu veri işleyen iddiasını kabul etmemiş olup GVKT ‘nin 2. Maddesi uyarınca “kişisel veya hane içi faaliyet esnasında bir gerçek kişi tarafından” gerçekleştirilen faaliyetler kapsamında olduğunu ve bu nedenle GVKT ‘nin kapsamının dışında kaldığını savunmaktadır.

Mahkeme davacının ilk dört talebini reddetmiş ve gerekçe olarak her Facebook kullanıcısının veri sorumlusu olmadığını, ancak üçüncü kişilere ait veriler bakımından sorumluluğunun söz konusu olabileceğini ve bu durumda ise ortak veri sorumlusu sıfatı olabileceğini belirtmiştir. Her iki durumda da Facebook veri sorumlusu ya da ortak veri sorumlusu olmaya devam edecektir. Mahkeme ayrıca, davalının bilgi verme yükümlülüğünü ihlal ettiğini ve bu ihlale bağlı olarak davacının manevi tazminat talebinin haklı olduğuna karar vermiştir. İstinaf mahkemesi ilk derece mahkemesinin kararını onamış olup davacı ve davalı ilk derece ve istinaf mahkemelerinin kararlarına karşı temyiz yoluna başvurmuştur.

Temyiz mahkemesi tarafından verilen kararda, Facebook’ un birçok işlevinin arkadaşlık ağı üzerinden sağlanmakta olduğunu ve kullanıcıların sosyal ortamları ve bu ağ içerisindeki iletişimleri kayıt altına alınmakta olduğunu belirtmiştir. Ayrıca Facebook aynı ağa kayıtlı birçok kullanıcının verilerini ilişkilendirerek verileri değerlendirmekte ve bunu “sosyal grafik” olarak adlandırmaktadır. Yani Facebook tarafından kullanıcıların profilleri ve tercihleri araştırılırken sadece kullanıcı tarafından sağlanan bilgiler ele alınmamaktadır. Kullanıcıların Facebook üzerinden paylaşmış olduğu verilerin yanında çerez ve eklentiler gibi teknolojiler aracılığıyla diğer platformlardaki veriler de analiz edilerek kullanılmaktadır.

Temyiz Mahkemesinin Kararı

Mahkeme, Facebook ‘un GVKT 2. Maddesi uyarınca davacının faaliyetlerinin hane içinde kaldığını belirtmiştir.  Temyiz mahkemesi, bu noktada sosyal medya üzerinden yapılan paylaşımların yalnızca belli bir gruba hitap etmesi ve bu paylaşımların kamuya açık hale getirilemeyecek olması durumunda, GVKT’nin bu istisna kapsamında uygulanamayacağı görüşünü benimsemekte ve bu istisnayı dar yorumlamaktadır. Mahkemeye göre davacının Facebook profilinin gizli olduğunu ve platformda arkadaşı olan kişilere, kendisinin paylaştığı içerikleri paylaşma izni vermediği göz önüne alındığında dava konusu olayın istinaya ilişkin kriterleri karşılamış olması sebebi ile  GVKT kapsamında değerlendirilmemiştir.

Kararda, veri sorumlusu ve veri işleyen ayrımı bakımından Avrupa Birliği Adalet Divanı (“ABAD”) içtihatlarına da yer verilmiştir. ABAD içtihatlarına göre, bir kişinin yalnızca herhangi bir sosyal medya platformunu kullanması onu veri işleme konusunda doğrudan veri sorumlusu yapmaz. Ancak, bir hayran sayfası yöneticisi ele alındığında, bu yönetici sayfaya ilişkin verilerin nasıl ve ne amaçla kullanılacağı konusunda görece söz sahibi olduğu için bu kişinin ortak veri sorumlusu olması gündeme gelebilir şeklinde belirtmiştir.  Temyiz mahkemesi bu doğrultuda, ilk derece mahkemelerinin vermiş olduğu kararları onamış ve Facebook platformunda sadece kullanıcı olan davacının veri sorumlusu olmadığına hükmetmiştir.

Erişim sağlama yükümlülüğüne ilişkin başvuruyla ilgili olarak ise mahkeme davacının verilerinin hangi alıcılarla ya da alıcı gruplarıyla paylaşıldığı hakkında davacıya bilgi verilmemesini GVKT md. 15 ihlali olarak değerlendirmiştir.

Davacı, 2011, 2012, 2013, 2015 ve 2019 yıllarında Facebook’tan bilgi edinme talebinde bulunmuştur. Yazışmaların ardından 18 sayfalık bir PDF dosyası ve 1222 sayfalık bir PDF içeren bir CD davacıya verilmiştir. Sonraki taleplerde ise, bilgilendirme amacıyla oluşturulmuş araçlara yönlendirmeler yapılmıştır. Facebook başlangıçta yaptığı bilgilendirmeleri başvuru yapan veri süjelerini ilgilendirdiğini düşündüğü kişisel verilerle sınırlı tutmuştur. Ancak mahkeme bilgi verme yükümlülüğünün, Facebook’un değerlendirmesine bağlı olamayacağını ve ilgili kişinin işlenen tüm kişisel verileriyle ilgili bilgilendirme yapılması gerektiğini belirtmiştir.

Facebook tarafından kullanıcılara tüm işleme amaçlarının açıklanmaması, mahkeme tarafından bir başka ihlal olarak görülmüştür. Facebook üçüncü kişilerin haklarını ihlal edebileceği gerekçesiyle tüm kişisel veri işleme amaçlarını açıklamadığını ileri sürse de mahkeme bu savunmayı geçerli görmemiştir.

Facebook’un itiraz ettiği hususlardan birisi ise, talep edilen bilgilerin kapsamının çok geniş olmasıdır. Ancak somut olayda mahkeme bu durumu mevcut verilerle ilgili kabul etmemiş ve davacı tarafından 9 yıl içinde 5 kez bilgi talebinde bulunulmasının aşırı olarak değerlendirilemeyeceğini belirtmiştir.

Mahkeme kişinin psikolojisi bozulmasa da “büyük ölçüde rahatsız” olmasının manevi zarar doğduğu varsayımı için yeterli olduğunu belirtmiştir ve davacının psikolojik olarak zarar görmemiş olsa da büyük ölçüde rahatsızlık duyduğunu tespit eden ilk derece mahkemesi kararına atıfta bulunarak yaşanan ihlalden kaynaklanan duygusal bozulmaların da tazminat talebine yol açabileceğini belirtmiştir.

Nihai olarak Mahkeme, davacının 11 ve 12 nolu başvurularını kabul etmiş, diğer başvurularını ise reddetmiştir. Mahkeme erişim hakkının ihlali nedeniyle GVKT 82 (1) uyarınca davalı tarafından 500 Euro tutarında manevi tazminat ödenmesi kararını onamıştır. 

Kişisel Verileri Koruma Kurulunun 23/12/2021 Tarihli ve 2021/1304 Sayılı Kararı

Kişisel Verileri Koruma Kurumuna intikal eden ihbarlar kapsamında kanunun 15. Maddesi çerçevesinde Kişisel Verileri Koruma Kurulu tarafından yürütülen incelemeler sonucunda araç kiralama sektöründe ‘’ kara liste’’ yazılımlarına başvurulduğu anlaşılmıştır.

Kara liste uygulaması ile, araç kiralama yazılımcısı ve satıcısı kişilerin araç kiralama firmalarına ‘’ kara liste’’ özelliği de içeren araç kiralama yazılımları sundukları ve araç kiralama firmaları tarafından bu yazımlar ile kendi müşterisi olan araç kiralayan gerçek kişilerin kişisel verilerinin işlendiği; bu verilerde araçlarda meydana gelen olumsuzlukları veya araç kiralama firmasının yorumlarını içeren ‘’ kara liste’’ bilgileri yer almaktadır.

Bu bilgiler araç kiralama firmaları tarafından sonraki kiralamalar için karar verirken kullanılmak üzere işlendiği ve bahse konu yazılımın diğer araç kiralama firmalarında da açılmasına olanak veren sistem olarak tasarlanmıştır.

Bu süreçte araç kiralama firmalarından yazılıma, yazılımdan ise söz konusu yazılımı kullanan diğer araç firmalarına kara listeye ilişkin veri akışı sağlayan bir sistem oluşturulmuş ve araç kiralayan kişilerin kişisel verilerinin de böylece karşılıklı olarak paylaşılması sağlanmıştır.

Araç kiralama firmalarının yetkilerinin içerik sağlamakla sınırlı tutulmuş olup yazılım şirketleri tarafından araç kiralama firmalarında ve gerektiğinde teknik destek ve geliştirme sağlayabilmesi için admin yetkisine sahip kullanıcılar atamıştır.

Araç kiralayan ve araç kiralama firması arasındaki sözleşme incelendiğinde, kiralama sürecinde firmaya sağlanan verilerin firma ile yaşadığı olumlu/olumsuz ilişkinin. Araca verdiği zarar, ödeme sürecinde yaşanan sorunlar gibi kişisel verilerinin kara liste özelliği içeren yazılımlar vasıtasıyla müşterisi olduğu araç kiralama firması haricinde bilinmeyen sayıda kullanıcı ile paylaşıldığına dair bilgi sahibi olmadığı anlaşılmıştır.

Kanunun 5. Maddesinin 2. Fıkrasında ‘’ilgili kişinin temel hak ve özgürlüklerine zarar vermemek kaydıyla, veri sorumlusunun meşru menfaatleri için veri işlenmesinin zorunlu olması’’ düzenlenmiş olup ilgili kişinin temel hak ve özgürlükleri ile veri sorumlusunun menfaat dengesinin ölçütü değerlendirilmelidir. Somut olayda verilerin işletme faaliyetleri ile sınırlı olmak kaydıyla kara liste yapılmasının ayrıca değerlendirilmek koşulu ile uygulanabilir olabileceği; ancak işlene kişisel verilerin aynı yazılımı kullanan diğer veri sorumlularına açılması halinde ilgili kişinin temel hak ve özgürlüklerinin ihlal edilmeme şartının karşılanmayacağı değerlendirilmektedir.

Araç kiralama firmasının işlediği kişisel verileri yazılım aracılığı ile bilinmeyen sayıda araç kiralama firması ile paylaşması ‘’ hukuka ve dürüstlük kuralına uygun olma’’ ‘’ amaçla bağlantılı sınırlı ve ölçülü olma’’ ilkelerine aykırılık teşkil etmektedir.

İhbara konu olan kara liste uygulamalarında araç kiralama firmaları müşterilerinden verileri ilk elden toplayan veri sorumlularıdır. Ancak yazılıma aktarılan verilere yazılımı kullanan diğer araç kiralama firmalarının da erişim sağlayabilmesi ve veri üzerinde hakimiyetleri olduğu dikkate alındığında kara liste kaydını kendi menfaatleri doğrultusunda kullanılan araç kiralama şirketleri ile yazılım şirketlerinin ortak veri sorumluluğunun ortaya çıkacağı değerlendirilmektedir.

Ortak veri sorumlularına ilişkin sorumluluk ve kusur miktarının belirlenmesinde veri işleme süreçlerinin incelenmesi, kusurun ve söz konusu veri üzerindeki kontrolün kimde olduğunun tespiti gerekecektir. Ortak veri sorumluları arasında kusurluluk belirlenirken işlenen verinin ilk ve son kullanıcısının kim olduğu; veri girişini kimin yaptığı, hangi amaçla söz konusu verinin girildiği; verinin değiştirilmesine veya silinmesine yahut aktarılmasına kimin karar verdiği; veriyi toplayan dışında kalan veri sorumlularının bu veri ile hangi faaliyetleri gerçekleştirdiği vb. etkenlere dikkat edilmelidir.

Kara liste uygulamasının doğası gereği, kişi hakkında bu olumsuz sonuca ulaşılmasını bu olumsuz sonucun kara listeye işlenmesini ve kişi hakkında bu olumsuz sonuca göre karar verilmesini içereceği için olumsuz bir sonuç ortaya çıkacaktır. Ancak araç kiralayan ilgili kişinin kişisel verilerinin paylaşıldığı diğer araç kiralama firmalarının kim olduğu bilebilecek durumda olmaması nedeniyle Kanunun 11. Maddesinden kaynaklanan haklarını bu veri sorumluları nezdinde ileri sürülmesi güçleşecektir. 

Bu değerlendirmeler sonucunda;

  • Kanundaki 4. Madde gereğince düzenlenen genel ilkelere, kanunun 5. Maddesinde düzenlenen işleme şartlarına ve Kanun’un 8. Maddesine düzenlenen aktarıma ilişkin hükümlere aykırı olarak araç kiralama sektöründe kara liste uygulamaları kapsamında kişisel verilerin işlenmesi halinde, söz konusu veriler üzerinde hakimiyeti bulunan araç kiralama şirketlerinin yazılım şirketleri ile ortak veri sorumlusu olarak değerlendirilecektir.
  • Araç kiralama sektöründe kişisel veri işleme süreçlerinin Kanuna uygun olmasını teminen Kanun2un 12. Maddesinde düzenlenen gerekli teknik ve idari tedbirlerin veri sorumlularınca alınması gerektiğine karar verilmiştir. 

FRANSIZ VERİ KORUMA KURUMU’NUN SAN-2021-023 SAYILI 31.12.2021 TARİHLİ GOOGLE LLC VE GOOGLE İRLANDA KARARI

Google LLC, Google arama motoru, Gmail e-posta hizmetleri, Google haritalar hizmetleri ve YouTube video platformu gibi birçok Google hizmeti geliştiricisi, ABD merkezli bir limited şirkettir.

Google Ireland Limited Dublin merkezli Google’ın vrupa ekonomik alanı ile İsviçre’deki faaliyetleri ile ilgili olarak Google grubunun genel merkezi niteliğindedir.

Paris merkezli Google France Sarl, Google grubunun Fransız kuruluşudur ve hisselerinin tamamı Google LLC’ye aittir.

16 Mart 2020’de Fransız Veri Koruma Otoritesi (CNIL), Google LLC ve Google İrlanda şirketlerinin 78-17 sayılı ve 6 Ocak 1978 tarihli Bilişim ve Özgürlükler Kanunu’na uygunluğunu incelemek üzere, ‘’google.fr’’ internet sitesi üzerinde çevrimiçi bir inceleme gerçekleştirdi.

İlk inceleme sonucunda, Alt komisyonun verdiği karar uyarınca, Fransız Veri Koruma Kanunu’nun 82. Maddesine aykırılık gerekçesiyle Google LLC hakkında 60 milyon Euro ve Google İrlanda hakkında 40 milyon Euro tutarında idari para cezası ve yine aynı kanunun 82. Maddesinde düzenlenen yükümlülüklere uyumluluğu temin etmek amacıyla iki şirkete de düzeltici tedbirler uygulanmasına karar verildi.

Google LLC ve Google İrlanda karara karşı kanun yollarına başvurarak kararı temyiz etti. İlgili dava, Fransız Danıştay’ında derdest durumdadır.

CNIL, Mart ve Nisan 2021 aylarında, Fransa’daki kullanıcıların kullanımına sunulan ‘’google.fr’’ ve ‘’youtube.com’’ sitelerindeki çerezlerin reddedilme şartları ile ilgili pek çok şikayet alması üzerine, 1 Haziran 2021 itibariyle ‘’google.fr’’ ve ‘’youtube.com’’ siteleri üzerinde çevrimiçi bir inceleme başlattı.

3 Haziran 2021’de hazırlanan rapor, şirketlere bildirilerek, bu şirketlerden toplanan çerezlerin her birinin amaçlarını belirtmeleri ve son on iki aylık dönem içerisinde ‘’google.fr’’ ve ‘’youtube.com’’ sitelerini ziyaret eden günlük kullanıcı sayısının hacmi konusunda bilgi vermeleri talep edildi.

Şirketler 27 Eylül 2021 tarihli cevap yazıları ile SAN-2020-012 sayılı ve 7 Aralık 2020 tarihli karara karşı ileri sürdükleri itirazlar Danıştay’da karara bağlanana kadar, alt komisyon tarafından yürütülen incelemenin askıya alınmasını talep etti.

Kararın Değerlendirilmesi:

Şirketler öncelikle alt komisyon tarafından yürütülmekte olan inceleme ile alt komisyonun 7 Aralık 2020 tarihli ve SAN-2020-012 sayılı kararının aynı olaylara ilişkin olduğunu, 7 Aralık 2020 tarihli kararla ilgili olarak 30 Nisan 2021 tarihinde SAN-2021-004 sayılı nihai karar verildiğini, bu sebeple alt komisyonun mevcut inceleme çerçevesinde herhangi bir karar vermesinin non bis in idem ilkesine aykırı olduğunu savunmuştur.

Alt komisyon ise 7 Aralık 2020 tarihli karar kapsamında yürütülen incelemenin, kullanıcıların rızaya bağlı çerezlerin amaçları ile bu çerezleri reddetme yöntemleri hakkında bilgilendirilmeleriyle ilgili düzeltici tedbirlere ilişkin olduğunu, bununla birlikte mevcut incelemenin doğrudan, çerezleri reddetme şartlarına odaklandığını ifade etmektedir. Alt komisyona göre eldeki incelemenin esas konusunu oluşturan, kullanıcı terminalindeki okuma ve yazma faaliyetlerinin reddedilmesine ilişkin yöntemler, ilk incelemenin kapsamında yer almadığından non bis in idem ilkesinin ihlali söz konusu değildir.

Veri Sorumlusunun Belirlenmesi:

Alt komisyon, Direktif’in 2. Maddesi doğrultusunda düzenlenen Fransiz Veri Koruma Kanunu’nun 82. Maddesi uyarınca, veri sorumlusu kavramının değerlendirilmesinde GVKT hükümlerinin uygulanacağını, bu sebeple veri sorumlusunun tespitinde GVKT hükümlerinin esas alınacağını belirtmektedir.

Şirketler, Avrupa Ekonomik Alanı’nda ve İsviçre’de bulunan kullanıcıların kişisel verilerinin işlenmesiyle ilgili olarak sadece Google İrlanda şirketinin sorumlu olduğunu iddia etse de alt komisyon, Google İrlanda ile. Google LLC’nin ortak veri sorumlusu sıfatıyla hareket ettiklerini değerlendirmektedir. ABAD’ın Yehova Şahitleri Kararını hatırlatarak, farklı aktörlerin aynı veri işleme faaliyetiyle ilgili olarak ortak veri sorumlusu olarak nitelendirilmesinin, bu aktörlerin mutlaka eşit ölçüde sorumlu bulundukları anlamına gelmeyeceğini, aktörlerin işleme faaliyetinin farklı aşama ve derecelerinde yer alabileceğini ve sorumluluk düzeyinin somut vakıanın koşulları dikkate alınarak değerlendirilmesi gerektiğinin altını çizmiştir.

Şirketler ve alt komisyon, Google İrlanda’nın veri sorumlusu olduğu görüşünde hemfikirdir. Google LLC ile ilgili olarak ise alt komisyon, Google İrlanda ve Google LLC’nin ortak veri sorumlusu sıfatıyla hareket ettiği görüşündedir.

Çerezlere İlişkin Yükümlülüklerin İhlali:

Alt komisyon, Direktif’in 2. Maddesinin f fıkrasında bir kullanıcı veya abonenin rızasının alınmasının 95/46/EC sayılı Diraktif’teki rıza kavramına uygun olarak yorumlanması gerektiğini düzenlediğinden, ilgili kişinin rızasının değerlendirilmesinde GVKT hükümlerini esas almıştır.

Alt komisyon, öncelikle Fransız Veri Koruma Kanunu’nun 8. Maddesi uyarınca CNIL’in kişisel verilerin korunması mevzuatına uyumun sağlanmasına yönelik rehberler, tavsiyeler ve kıstaslar yayınlayabileceğinin hatırlatmaktadır. CNIL, çerezlere rıza göstermeyi, reddetme mekanizmasının rıza beyan etme mekanizmasıyla aynı ekrandan ve aynı kolaylıkla erişilebilir olması gerektiğini belirtmektedir.

Mevcut vakıada alt komisyon, ‘’google.fr’’ ve ‘’youtube.com’’ adreslerini ziyaret eden Fransa’daki kullanıcıların, çerezleri kabul etmek için tek bir işlem gerçekleştirmeleri, çerezleri reddetmek için ise beş işlem gerçekleştirmek zorunda kaldıklarını tespit etmiştir. Mevcut mekanizmada çerezleri reddetmenin, onları kabul etmek kadar kolay olmadığı anlaşılmaktadır.

Alt komisyonun değerlendirmelerine göre, internet kullanıcılarının birçoğu aynı anda pek çok siteye tıklamayı tercih etmektedir ve internetin hızı ile akıcılığı, kullanıcı seçimlerini önemli ölçüde etkilemektedir. Çerezleri reddetmek için ‘’özelleştirme’’ seçeneğine tıkladıktan sonra, çerezlerin nasıl reddedileceğini açıklayan sayfayı incelemek ve anlamak zorunda kalmak, aslında çerezleri reddetmek isteyen kullanıcıların motivasyonunu düşürebilecektir. Her ne kadar kullanıcıya çerezlerin kabul edilmesi veya reddedilmesi seçenekleri sunulsa da, çerezleri reddetmenin kabul etmekten daha meşakkatli bir süreç gerektirmesi, kullanıcının seçim özgürlüğünü zedeleyecek şekilde kullanıcının istemese de çerezleri kabul etmeye yönlenmesine sebebiyet verebilecektir. Oysa ki, GVKT’nin 4. Maddesi uyarınca ilgili kişi tarafından verilecek rıza, özgür irade ile verilecek bir seçim özgürlüğünden kaynaklanmalı ve ilgili kişinin rıza vermesi veya rıza vermeyi reddetmesi için kendisine sunulan seçenekler, kullanıcıyı rıza vermeye teşvik edecek nitelikte olmamalıdır.

Bu değerlendirmeler çerçevesinde alt komisyon, GVKT ışığında yorumlanın Fransız Veri koruma Kanunu’nun 82. Maddesinin, şirketler tarafından ihlal edildiğini değerlendirmektedir.

Karar:

Tüm bu değerlendirmeler ışığında alt komisyon;

Fransız Veri Koruma Kanunu’nun 82. Maddesinin ihlali nedeniyle Google LLC hakkında 90 milyon Euro idari para cezasına,

Fransız Veri Koruma Kanunu’nun 82. Maddesinin ihlali nedeniyle Google İrlanda hakkında 60 milyon Euro idari para cezasına,

Şirketler hakkında, Fransa’da ikamet eden kullanıcıların ‘’google.fr’’ ve ‘’youtube.com’’ siteleri aracılığıyla, kullanıcıların seçim özgürlüğünü garanti altına almak amacıyla bu faaliyetleri kabul etmek için sağlanan mekanizma ile eşdeğer basitlikte bir mekanizma ile reddetme olanağı sunulacak şekilde değiştirilmesine yönelik düzeltici tedbirler alınmasına,

Bu kararın tebliğinden itibaren üç aylık bir sürenin sonunda gecikilen gün başına 100 bin Euro tutarında bir ceza ödenmesine ilişkin ihtiyadi tedbir kararına,

Bu kararın uygulanması için Google France şirketine gönderilmesine ve kararın yayımlanmasını takip eden iki yıllık bir sürenin sonunda şirketlerin isimlerini içermeyecek şekilde, kararın CNIL ve Legifrance internet sitelerinde kamuya açık olarak yayınlanmasına karar vermiştir.

MADDE 29 VERİ KORUMA ÇALIŞMA GRUBU’NUN 2016/679 SAYILI TÜZÜK UYARINCA KİŞİSEL VERİ GÜVENLİĞİ İHLALİ BİLDİRİMİNE İLİŞKİN REHBERİ

Genel Veri Koruma Tüzüğü, bir kişisel veri ihlalinin yetkili denetleyici makama bildirilmesi ve belirli bazı durumlarda ihlalin, bu ihlalden etkilenen kişilere haber verilmesini gerektirmektedir. Kamuya açık elektronik iletişim hizmet sağlayıcıları gibi bazı kuruluşlar için ihlal durumunda bildirim yükümlülüğü halihazırda mevcuttur. Aynı zamanda kendi ulusal ihlal bildirimi yükümlülüğüne sahip bazı AB üye devletleri de bulunmaktadır. GVKT’ne göre de veri işleyenler önemli bir rol oynamaktadır ve herhangi bir ihlali veri sorumlularına bildirmek zorundadırlar.

Veri sorumluları ve veri işleyenler ihlali saptamak ve derhal kontrol altına almak, bireylere yönelik riski değerlendirmek, ihlalin ardından yetkili makamı bilgilendirmenin gerekip gerekmediğini belirlemek ve gerektiğinde ilgili kişilere durumu bildirmek için süreçleri önceden planlamaya ve uygulamaya teşvik edilirler. Yetkili makama yapılan bildirim, olay müdahale planının bir bölümünü de oluşturmalıdır.

GVKT ihlalin ne zaman ve kime bildirileceği ve hangi bilginin bildirimin bir parçası olması gerektiğine dair hükümler içermektedir. Bilgiler aşamalı olarak sağlanabilir ancak veri sorumluları ihlal durumunda zamanında harekete geçmelidir.

GVKT’ye göre Kişisel Veri Güvenliği İhlali:

Temel güvenlik hususları konusunda GVKT’nin gerekliliklerinden biri uygun teknik ve idari önlemleri alarak, yetkisiz veya yasadışı veri işlenmesi ve kazara kayıp, imha veya hasara karşı korunma durumları dahil, kişisel verilerin uygun seviyede güvenliğini sağlayacak şekilde işleme tabi tutulmasıdır.

Kişisel veri güvenliği ihlali ise aktarılan, saklanan veya başka şekilde işlenen kişisel verinin, kazara veya yasaya aykırı şekilde imhasına, kaybına, değiştirilmesine, yetkisiz şekilde açığa çıkarılmasına ya da erişilmesine yol açan bir güvenlik ihlali olarak tanımlanmaktadır.

Örnek vermek gerekirse, veri sorumlusunun müşteri veri tabanının bir kopyasını içeren cihazların çalınması veya kaybolması bu kapsamdadır.

Kişisel veri ihlallerinin çeşitleri ise üç bilgi güvenliği ilkesine dayanılarak sınıflandırılabilir.

Bunlar;

‘’Gizlilik ihlali’’: Kişisel verilerin yetkisiz şekilde veya kazara ifşa edilmesi veya kişisel veriye yetkisiz erişilmesi durumunda mevcuttur.

‘’Bütünlük ihlali’’ : Kişisel verilerin yetkisiz şekilde veya kazara değiştirilmesi durumunda mevcuttur.

‘’Kullanılabilirlik ihlali’’ : Kişisel verilere erişimin kazara veya yetkisiz şekilde kaybı veya verinin yok edilmesi durumlarında söz konusudur.

İhlaller aynı anda kişisel verinin gizliliğiyle, bütünlüğüyle ve kullanılabilirliğiyle ilgili olabileceği gibi, bu üç durumun çeşitli kombinasyonları şeklinde de olabilir.

Kişisel veri ihlalinin olası sonuçları konusunda ise bir ihlal, potansiyel olarak bireyler üzerinde fiziksel, maddi veya manevi zararla sonuçlanabilecek bir dizi çeşitli önemli olumsuz etkiye yol açabilir. GVKT, bu durumun, kişisel veriler üzerinde kontrol kaybını, hakların kısıtlanmasını, ayrımcılığı, kimlik hırsızlığını veya dolandırıcılığı, mali kaybı, takma ad kullanımının yetkisiz şekilde tersine çevrilmesini, itibarın zarar görmesini ve meslek sırrı olarak kornan kişisel verilerin gizliliğinin kaybını da kapsayabileceğini ifade etmektedir. Ayrıca, bu bireyler için önemli ekonomik veya sosyal dezavantajların meydana gelmesi de bu etkilere dahil edilebilir. Veri sorumlusu, ihlalden etkilenen kişilere makul sürede haber vermekle yükümlüdür.

Aynı anda bilgi sağlamanın mümkün olmadığı durumlarda ve sağlanamadığı sürece, daha fazla gecikme olmaksızın aşamalı olarak bilgi sağlanabilir. Örneğin veri sorumlusu, yetkili makama bazı müşterilerinin kişisel verilerinin bir kopyasını içeren bir USB anahtarının kaybolduğunu 72 saat içinde bildirir. Daha sonra USB veri sorumlusunun mülkiyetinde yanlış dosyalanmış halde bulunur ve kurtarılır. Veri sorumlusu, yetkili makamı yeniden bilgilendirir ve yapılan bildirimde değişiklik talep eder.

Geciken bildirimler hususunda madde 33, yetkili makama bildirimin 72 saat içinde yapılmaması durumunda, gecikme nedenlerinin belirtilmesi gerektiğini açıkça ifade etmiştir. Buna göre aşamalı bildirim kavramıyla birlikte veri sorumlusunun o zaman zarfında bir ihlali her zaman bildiremeyeceği ve gecikmeli bir bildirime izin verilebileceği kabul edilir. GVKT gecikmiş bildirime bir dereceye kadar izin verirken, bu durumun düzenli olarak gerçekleştiği varsayılmamalıdır. 72 saat içinde rapor edilen birden fazla benzer ihlal için de torba bildirip yapılabileceği belirtilmelidir.

Sınır ötesi ihlaller ve AB dışındaki ihlallerden bahsedecek olursak GVKT’de ‘’Her yetkili mkam bu Tüzük uyarınca kendsine verilen görevlerin yerine getirilmesi ve yetkilerin kullanılması bakımından kendi üye devletinin topraklarında yetkilidir.’’ maddesi  yer almaktadır.

Bildirimin gerekli olmadığı bazı durumlar mevcuttur. Madde 33 ‘’gerçek kişilerin hak ve özgürlüklerini tehlikeye sokacak şekilde sonuçlanma ihtimali olmayan’’ ihlallerin yetkili makamına bildiriminin gerekli olmadığını açıkça belirtir. Örneğin, kişisel verinin zaten kamuya açık olduğu ve böyle bir verinin açığa çıkarılmasının kişi için bir tehlike teşkil etmemesi durumu bu kapsamdadır. Sonuç olarak, kişisel veriler yetkisiz şahıslara karşı esasen anlaşılmaz hale getirildiği veya verilerin bir kopya veya yedek olarak bulundurulduğu durumlarda, düzgün şekilde şifrelenmiş kişisel veriyi içeren ihlalin denetim makamına bildirim gerekli olmayabilir. Bunun nedeni, böyle bir ihlalin kişilerin hak ve özgürlükleri için bir risk oluşturmasının pek olası olmamasıdır. Ancak bireylerin hak ve özgürlüklerinin tehlike altına girme riski bulunmaması halinde başlangıçta bildirim gerekmeyebilirken bu durum zamanla değişebilir ve riskin yeniden değerlendirilmesi gerekebilir.

Bazı durumlarda yetkili makama yapılan bildirim yanında ihlalden etkilenen kişilerin de bilgilendirilmesi gerekmektedir.

GVKT madde 34. ‘’kişisel veri güvenliği ihlalinin, gerçek kişilerin hak ve özgürlükleri bakımından yüksek bir tehlikeye girmesiyle sonuçlanma ihtimali varsa, veri sorumlusu ihlalden etkilenen kişileri gecikmeksizin ihlalden haberdar etmelidir.’’ şeklinde bu hususa değinmiştir.

Belirtildiği gibi bildirim gecikmeksizin yapılmalıdır. Bunun hedefi kendilerini korumak için atmaları gereken adımlar hakkında onlara ayrıntılı bilgi sağlamaktır.

AB GENEL VERİ KORUMA TÜZÜĞÜ’NÜN 3. MADDESİNİN UYGULANMASI VE V. BÖLÜMDE DÜZENLENEN ULUSLARARASI AKTARIMLARIN İLİŞKİSİ HAKKINDA 05/2021 SAYILI REHBER

GVKT’nin 5. Bölümünde getirilen düzenlemeler kişisel verilerin üçüncü ülkelerle veya uluslararası kuruluşlarla aktarılmasından sonra da yeterli korumanın sağlanmasını amaçlamaktadır. Üçüncü ülke hükümetinin, kişisel verilere demokratik toplumlarda uygun olmayan, gereksiz ölçüde ve orantısız erişim sağlanmasına serbestiyet tanıyan iç hukukunun mevcut olduğu bir senaryo bu denetimin uygulanmasının gerekeceği bir örnek sayılabilir. 5. Bölüm ile getirilen düzenlemeler hem bu tehlikeye karşı teminat hem de Tüzüğün 3. Maddesi ile kapsamı belirlenen Birlik dışına veri aktarımlarında bölgesel kapsamın uygulanmasına uyarlık oluşturmaktadır.

Bu rehberin takip eden bölümlerinde, veri sorumları ve veri işleyenlere, veri işlemenin üçüncü ülkeye veya uluslararası kuruluşa aktarım teşkil edip etmediğinin tespit edilmesi ve böylelikle Tüzüğün 5. Bölümünde yer alan düzenlemelere uyum sağlanmasının gerekip gerekmeyeceğinin belirlenebilmesinde yol göstermesi amacıyla Tüzüğün 3. Maddesi ile 5. Bölümü arasındaki ilişkinin açıklanması hedeflenmektedir.

Avrupa Veri Koruma Kurulu üç kriterin bir arada bulunması halinde veri işlemede aktarım var olacağını tespit etmektedir. Bu kriterler;

1- Veri sorumlusu veya veri işleyenin, söz konusu veri işleme faaliyeti için Tüzüğe tabi olmalıdır,

2- Bu veri sorumlusu veya işleyenin kişisel veriyi aktararak veya başka bir suretle başka bir veri sorumlusuna, müşterek veri sorumlusuna veya veri işleyene erişilebilir hale getirmelidir,

Örnek 1 : Üçüncü bir ülkede bulunan veri sorumlusunun doğrudan AB’ye bulunan ilgili kişinin verisini işlemesi

İtalya’da yaşayan Maria, çevrimiçi bir alışveriş sitesinden sipariş verebilmek ve Roma’da bulunan evinde siparişini teslim alabilmek için online bir formu kişisel verileri ile doldurmuştur. Alışveriş sitesi, Singapur’da yerleşik olup AB içerisinde bulunmayan bir şirket tarafından işletilmektedir. Bu olayda, Maria kişisel verisini Singapur’da bulunan şirkete aktarmaktadır, fakat veri herhangi bir aktarıcı tarafından aktarılmadığı, kişinin doğrudan kendi hareketi ve inisiyatifi ile aktarıldığı için bu durum kişisel verinin aktarılması halini oluşturmamaktadır. Bu sebeple 5. Bölüm hükümleri bu olaya uygulanmaz. Yine de Singapur’da bulunan Şirket, veri işleme operasyonlarının Tüzüğün

3/2. Fıkrasına tabii olup olmadığını kontrol etmelidir.

Örnek 2 : AB’de bulunan veri işleyenin, üçüncü ülkede bulunan alt veri işleyene veri aktarması

Almanya’ da yerleşik veri sorumlusu A şirketi, veri işleyeni olarak Fransa’ da yerleşik B şirketi ile ilişki kurar. B, A adına veri işleyen olarak yürüttüğü veri işleme faaliyetlerini alt veri işleyen olarak Hindistan’ da yerleşik C şirketine devretmek ve bu amaçla C’ ye veri aktarmak niyetindedir. Bu olayda A ve B tarafından gerçekleştirilen veri işleme faaliyetleri, şirketlerin AB’ de bulunmasından dolayı Tüzüğün 3/1. Fıkrası uyarınca Tüzüğe tabidir. C ise üçüncü bir ülkede veri işleme faaliyeti göstermektedir. Bu nedenle, veri işleyen B’ den alt veri işleyen C’ ye yapılan aktarım üçüncü ülkeye veri aktarımı olarak değerlendirilecek ve Tüzüğün 5. Böülümü uygulama alanı bulacaktır.

 Örnek 3 : AB’ de bulunan veri sorumlusunun çalışanının üçüncü ülkeye iş seyahati gerçekleştirmesi

Polonya’da yerleşik A şirketinin çalışanı George, bir toplantı için Hindistan’a gider. Hindistan ziyareti sırasında, George, bilgisayarını açarak şirketinin veri tabanına kayıtlı kişisel verilere uzaktan erişim sağlar. Üçüncü ülkeden bu şekilde uzaktan kişisel verilere erişim gerçekleştirilmesi kişisel veri aktarımı olarak kabul edilmeyecektir, zira George, başka bir veri sorumlusu değil, veri sorumlusu olan A Şirketinin parçası sayılacak bir çalışandır. Dolayısıyla verinin ifası aynı veri sorumlusu bünyesinde gerçekleştirilmiştir. George’ un verilere uzaktan erişimi ve erişimi sonrasında gerçekleştirdiği veri işleme faaliyetleri dahil olmak üzere olaydaki veri işleme faaliyetleri, Polonyalı şirket yani Birlik içerisinde kurulu Tüzüğün 3/1 maddesine tabi bir veri sorumlusu tarafından gerçekleştirilmiştir. 

Örnek 4 : Veri işleyen durumundaki bağlı şirketin, üçüncü ülkede bulunan veri sorumlusu durumundaki hâkim şirkete veri aktarımı

ABD’li ana şirket B’nin bağlı şirketi olan İrlanda şirketi A, çalışanlarının kişisel verilerini, ABD’de bulunan merkezleştirilmiş insan kaynakları veri tabanında tutulması için B şirketine aktarmaktadır. Bu olayda, İrlandalı A şirketi veri aktarım ve veri işleme faaliyetlerini işveren sıfatıyla gerçekleştirdiğinden veri sorumlusu sıfatını haiz olacaktır, ana şirket ise veri işleyen olacaktır. A şirketi, 3/1. Fıkrası kapsamında Tüzüğe tabi olacakken, B şirketi üçüncü ülkede bulunmakta olduğundan, söz konusu veri aktarımı Tüzüğün 5. Bölümü kapsamında üçüncü ülkeye veri aktarımı teşkil edecektir.

3- 3. Madde uyarınca ve söz konusu veri işleme faaliyeti için, Tüzük kapsamında hukuken sorumlu olup olmadığına bakılmaksızın, Alıcı üçüncü ülkede bulunmalı veya uluslararası bir kuruluş olmalıdır.

Örnek 5  : AB’ de bulunan veri işleyenin, üçüncü ülkede bulunan veri sorumlusuna kişisel veriyi geri göndermesi

A şirketi AB dışında bulunan bir veri sorumlusudur ve AB pazarına hizmet ve mal satmaktadır. Fransız şirketi B, A adına kişisel veri işlemektedir. B, verileri A’ya geri göndermektedir. B AB’ de yerleşik olduğundan B tarafından gerçekleştirilen veri işleme faaliyetleri, Tüzüğün 3/1. Fıkrası uyarınca Tüzüğe tabidir. A ise, Tüzüğün 3/2. Fıkrası uyarınca Tüzüğe tabidir. Ancak A, üçüncü ülkede bulunduğundan B tarafından A’ya gerçekleştirilen veri aktarımlarında Tüzüğün 5. Bölümü uygulanır.

Sonuç:

EDPB tarafından belirlenen tüm kriterler sağlanmaktaysa, ‘’üçüncü ülkeye veya uluslararası kuruluşa’’ aktarımdan söz edilecektir. Bu sebeple, veri sorumlusu veya veri işleyen tarafından söz konusu veri işleme faaliyeti kapsamında, verinin üçüncü bir ülkede bulunan veri sorumlusu veya veri işleyene aktarılması veya üçüncü kişiye erişilebilir hale getirilmesi, alıcının ilgili veri işleme faaliyeti kapsamında Tüzüğe tabi olup olmadığına bakılmaksızın Tüzüğün 3. Maddesi uyarınca tüzüğe tabiidir.

Bunun sonucu olarak, veri sorumlusu veya veri işleyen veri aktarımı durumunda bölüm 5’in gerekliliklerini yerine getirmek ve üçüncü ülkeye veya uluslararası organizasyona veri aktarımından sonra da kişisel verilerin korunmasını amaçlayan vasıtaları kullanarak verinin aktarılmasını sağlamak zorundadır.

Özetlemek gerekirse, EDPB tarafından belirlenmiş kriterler karşılanmamışsa, ‘’ veri aktarımı’’ yoktur ve tüzüğün 5. Bölümü uygulanmaz. Veri sorumlusu kontrolü altında gerçekleşen bütün veri işleme süreçlerinden, veri işlemenin nerede gerçekleştiğine bakılmaksızın sorumludur ve üçüncü ülkelerde gerçekleştirilen veri işleme faaliyetlerinin içerdiği riskler, Tüzüğe ve hukuka uygunluğunun sağlanması için, teşhis edilerek yönetilmelidir. 

Yabancı Para Üzerinden Ücret Alan İşçi Kıdem Tazminatını Yabancı Para Üzerinden Talep Edebilir Mi?

İş Kanununun 120. Maddesi ile yürürlükte kalmaya devam eden 1475 sayılı İş Kanunun 14. Maddesi gereği İş Kanununa tabi olarak çalışan işçilerin iş sözleşmelerinin işveren tarafından haklı nedenle derhal fesih halleri dışında bir sebeple feshedilmiş olması, işçi tarafından haklı nedenle feshedilmiş olması, işçi tarafından askerlik hizmeti dolayısıyla feshedilmiş olması, işçinin emeklilik hakkının elde edilmesi veya bu kapsamda yaş dışında gereken sigortalılık süresi ve prim gününün doldurulması nedeni ile işten ayrılması, kadın işçinin evlenmesi halinde 1 yıl içinde işten ayrılması, işçinin ölümü nedenleriyle sona ermesi durumunda işçinin işe başladığı tarihten itibaren iş sözleşmesinin devamı süresince her geçen tam yıl için işverence işçiye 30 günlük ücreti tutarında kıdem tazminatı ödenir. İşçinin bir yıldan artan süreleri için de aynı oran üzerinden kıdem tazminatı ödemesi yapılır.

Peki, işçinin her tam yıl ve artan yıl için aynı oranda ödenecek 30 günlük ücreti tutarındaki kıdem tazminatına esas ücret nasıl belirlenmektedir? 

Aynı Kanunun ilgili maddesinde kıdem tazminatı hesaplamasına esas ücretin nasıl belirleneceği de düzenlenmiştir. Buna göre;

  • Kıdem tazminatının hesaplanması, son ücret üzerinden yapılır. Burada sözü geçen ücret, brüt ücrettir.
  • Parça başı, akort, götürü veya yüzde usulü gibi ücretin sabit olmadığı hallerde ise son bir yıllık süre içinde ödenen ücretin o süre içinde çalışılan günlere bölünmesi suretiyle bulunacak ortalama ücret bu tazminatın hesabına esas tutulur.
  • Son bir yıl içinde işçinin ücretine zam yapılmış ise, tazminata esas ücret işçinin işten ayrılma tarihi ile zammın yapıldığı tarih arasında alınan ücretin aynı süre içinde çalışılan günlere bölünmesi suretiyle hesaplanır.
  • Kıdem tazminatına esas ücret belirlenirken varsa işçiye ücrete ilaveten sağlanmış olan para ve para ile ölçülmesi mümkün akdi ve kanundan doğan menfaatler de eklenir. Bu şu demektir: şayet işçinin çalışmakta olduğu iş yerinde işçiye yol ve/veya yemek parası ödemesi yapılıyorsa ya da bunun yerine servis ve yemek veriliyor ise, ilk seçenekte işçiye sürekli olarak ödenen yol ve/veya yemek parası işçinin almakta olduğu ücrete eklenecek; ikinci seçenekte ise işveren tarafından verilen servis ve yemek hizmetinin parasal karşılığının ne kadar olabileceği yargı aşamasında ilgili kurum ve kuruluşlardan sorularak belirlenerek işçinin ücretine eklenecektir. Bunun gibi işveren tarafından sağlanan ve süreklilik arz eden yakacak yardımı, eğitim yardımı, konut yardımı, giyecek yardımı, erzak yardımı, sosyal yardım niteliğindeki ayakkabı ya da bedeli, aile yardımı, çocuk yardımı, temettü, sağlık yardımı, devamlı ödenen primler de kıdem tazminatına esas giydirilmiş brüt ücretin belirlenmesinde esas alınacaktır.  

Kıdem Tazminatı Tavanı Ne Demektir?

Kanun koyucu bu noktada işveren tarafından işçiye ödenecek kıdem tazminatına sınırlama getirmiştir. Gerçekten de 1475 sayılı mülga İş Kanununun yürürlükteki 14. Maddesinin 13. Fıkrası gereği kıdem tazminatlarının yıllık miktarı, Devlet Memurları Kanununa tabi en yüksek Devlet memuruna 5434 sayılı T.C. Emekli Sandığı Kanunu hükümlerine göre bir hizmet yılı için ödenecek azami emeklilik ikramiyesini geçemeyecektir.

Azami emeklilik ikramiyesinin belirlenmesinde esas alınacak tarih, yerleşmiş yüksek mahkeme içtihatları ile ihbarsız fesihte iş sözleşmesinin feshedildiği andaki; ihbarlı fesih halinde ise ihbar süresinin son bulduğu tarihtir. İşe iade kararına rağmen işçinin işe başlatılmaması durumunda ise fesih tarihi işe başlatmama tarihinde gerçekleşeceğinden, kıdem tazminatı tavanı işe başlatmama tarihine göre belirlenecektir.

Kıdem tazminatına ilişkin vermiş olduğumuz genel bilgilerin ardından Yargıtay’ın son dönemde verdiği bir karar doğrultusunda ücreti yabancı para birimi ile ödenen işçinin kıdem tazminatını yabancı para birimi üzerinden talep edip edemeyeceği konusuna değinmek isteriz.

Yargıtay 9. Hukuk Dairesi, 25.01.2021 tarihinde vermiş olduğu bir karar ile bu konuya bir kez daha açıklık getirmiştir.

Dairenin önüne gelen uyuşmazlık konusu olayda davacı işçiye ücreti Dolar üzerinden ödenmektedir. İlk derece mahkemesince de hükme esas alınan bilirkişi raporunda davacının talebi doğrultusunda kıdem tazminatı tavanı da gözetilerek işçinin hak etmiş olduğu kıdem tazminatı Dolar üzerinden hesaplanmış, ilk derece mahkemesince de davacı işçinin talebi doğrultusunda davacı lehine Dolar üzerinden kıdem tazminatına hükmedilmiştir. Bu karar karşı davalı işveren tarafından istinaf yoluna başvurulmuş, istinaf incelemesini gerçekleştiren bölge adliye mahkemesi ilgili hukuk dairesi tarafından “kıdem tazminatı talebi döviz cinsinden istenip bu yönde karar verilmişse de, kıdem tazminatının TL cinsinden karar verilmesi gerektiğine dair emsal kararlar dikkate alınarak, kıdem tazminatının fesih tarihindeki tavan ücret üzerinden hesaplanıp TL üzerinden hüküm altına alınması gerektiği” gerekçesiyle ilk derece mahkemesi kararı kaldırılarak yeniden karar verilmiştir. Bölge adliye mahkemesi ilgili hukuk dairesinin bu kararı üzerine davacı tarafça temyiz yoluna başvurulmuş ve uyuşmazlık Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin incelemesine gelmiştir.

Temyiz incelemesini gerçekleştiren Yargıtay 9. Hukuk Dairesince 25.01.2021 tarihli 2020/4697 E. Ve 2021/2149 K. Sayılı ilamı ile aynen “Kıdem tazminatında tavan kamu düzenini ilgilendirmekte ise de, kıdem tazminatının Türk parasıyla ödenmesi gerektiği yönünde bir yasal düzenleme bulunmamaktadır. O halde yabancı para üzerinden ücret alan işçiler yönünden talep olması halinde kıdem tazminatının yabancı para cinsinden hesaplanmasına yasal bir engel yoktur. Fesih tarihi itibarıyla kıdem tazminatı tavanının kontrolü bakımından iş sözleşmesinin feshedildiği tarihteki Türk Lirası üzerinden bir yıllık tutar belirlenmeli, tavanı aşması durumunda tavan üzerinden hesaplama yapılarak yeniden aynı kur hesabıyla yabancı paraya dönüşümü sağlanmalıdır. Dairemizin emsal kararları da bu yöndedir. (Yargıtay 9. H.D. 13.9.2005 gün 2005/3574 E, 2005/29669 K). Somut olayda, davacı işçiye ücretinin… Doları üzerinden ödendiği gözetildiğinde dava konusu kıdem tazminatının, hükme esas alınan bilirkişi raporunda, fesih tarihinde ki kıdem tazminatı tavanı gözetilerek … Doları olarak hesaplanmasında isabetsizlik bulunmadığından, kıdem tazminatının Türk Lirası üzerinden hesaplanarak yazılı şekilde hüküm kurulması hatalı olup, bozmayı gerektirmiştir.” Denilmek suretiyle kıdem tazminatının talep halinde yabancı para birimi üzerinden hesaplanabileceği hüküm altına alınmıştır.

Yargıtay’ın eski tarihli kararları ile paralel olarak vermiş olduğu işbu kararı doğrultusunda yabancı para üzerinden ücret alan işçilerin kıdem tazminatlarının hesaplanmasında kıdem tazminatı tavanı belirlenirken iş sözleşmesinin feshedildiği tarihteki Türk Lirası değerinin belirlenmesi gerektiğini, belirlenen ücretin tavanı aşması durumunda tavan üzerinden hesaplama yapılarak yeniden yabancı para birimine dönüştürüleceğini, yine işçiye ücrete ilaveten sağlanmış olan para ve para ile ölçülmesi mümkün akdi ve kanundan doğan menfaatlerin de yabancı para üzerinden sağlanması durumunda bunların da giydirilmiş brüt ücret olarak ve yabancı para birimi üzerinden ücrete eklenmesi gerektiğini, bu şekilde yabancı para üzerinden ücret alan işçilerin kıdem tazminatını da yabancı para üzerinden talep edebileceğini söylemek mümkündür.

AV. ERTUĞRUL KALEMCİ

AV. GÖKSUN NİMET DEMİRDAĞ

Konularla ilgili detaylı bilgi almak için İzmir Avukat Kalemci Hukuk Bürosu veb sitesini ziyaret edebilirsiniz. 

Faaliyetlerine Tamamen Ara Verilen Ya Da Durdurulan İşyerlerinin Vergi Ödevlerinin Ertelenmesi

Geçtiğimiz yıl Çin Halk Cumhuriyeti’nin Vuhan kentinde ortaya çıkan ve kısa sürede tüm dünyaya yayılan Koronavirüs (COVID-19) salgınının yayılmasını önlemek amacıyla İçişleri Bakanlığı tarafından işyerlerinde ve diğer birçok kurumda birtakım önlemler alınmıştır.

İlerleyen süreçte vaka sayılarının artışı ve Koronavirüs salgının bıraktığı olumsuz izlerin önüne geçilmesi amacıyla bir kısım işyerlerinin faaliyetlerinin tamamen ara verilmesine ya da tamamen durdurulmasına karar verilmiştir.

Okumaya devam et