Sağlık Çalışanını Tehdit Suçu ve Cezası

Sağlıkta şiddet son zamanlarda sağlık çalışanlarının muzdarip olduğu konulardan biridir. Sağlıkta şiddet genellikle fiziksel veya sözlü şiddet şeklinde meydana geliyor. Böyle koşullarda hastane kayıtları veya tanıkların ifadeleri ile suçların ispatı kolay oluyor. Ancak doktoru tehdit etme veya hakaret şeklinde işlenen suçlarda ispat biraz daha zor oluyor. Tehdit ve hakaret, doktorlar başta olmak üzere kamu görevlilerin sıklıkla karşılaştığı problemler arasındadır. Böyle durumlarda özellikle tehdidin ispatının zor olması sebebiyle suçlunun cezasını çekme konusunda dava uzaması veya düşmesi gibi durumlar vuku buluyor. Peki doktoru tehdit suçunu meydana getiren koşullar nelerdir? Ceza hukukunda sağlık çalışanını tehdidin cezası nedir? Doktoru tehdit etme suçu nasıl işlenir?

Tehdit Suçu Nedir?

Tehdit, göz korkutma veya gözdağı anlamları içeren ve hukuken cezası olan bir eylemdir. Ceza hukukunda tehdit bir suç türü olup, tehdidin biçimine göre basit veya nitelikli olmak üzere iki türü mevcuttur. TCK’da tehdit suçu Hürriyete Karşı Suçlar koşulları ve cezası hürriyete karşı suçlar bölümünde incelenmiştir.

Türk Ceza Kanununda Tehdit Suçu

Türk Ceza Kanununa göre tehdit suçu basit ve nitelikli olarak iki şekilde vuku bulur. Tehdit suçu doğrudan veya gıyabanında olabilir.

  • Doğrudan tehdit suçu, suçlunun mağdura yüz yüze veya sosyal medya, telefon araması, mesaj vb. iletişim araçları tehditte bulunmasını içerir.
  • Gıyabında tehdit suçu, bir aracı ile failin mağdura tehdidi ilettiği suç çeşididir.

Basit Tehdit Suçu

TCK 106’da tehdit suçunun basit şekli için mağdurun haksız bir şekilde zarara uğraması için hareket esastır. Ancak bahsedilen tehdit dolayısıyla mağdurun uğrayacağı zarar kişiye ağır sonuçlar vermeyecektir. Sağlık hukukunda tehdit etmenin cezası basit şekilde işlenmiş ise cezada yarı oranında arttırma yapılır.

Nitelikli Tehdit Suçu

Nitelikli tehdit suçu, tehdit suçunun ağır hallerini içeren ve ceza oranında arttırmaya sebep olan suç türüdür.

Sağlık Çalışanını Tehdit Suçu

Sağlık çalışanını tehdit suçu, Sağlık Hizmetleri Temel Kanununda yer alan hükümlere göre cezası belirlenen bir suç türüdür. Doktoru tehdit etmenin cezası için Sağlık Hizmetleri Kanununa göre failin cezasında arttırma yoluna gidilir. Sağlık çalışanları, kamu veya özel kurumlarda hizmet veriyor olabilir. Böyle bir durum nitelikli tehdit suçu koşullarını doğuracağı için cezada yarı oranında arttırma gerçekleşecektir. Sağlık Hizmetleri Temel Kanununa göre tehdit suçu sadece doktora işlenmesi halinde değil, ayrıca diğer yardımcı personellere işlenmesi durumunda da aynı cezaya hükmolunacaktır. Yani sağlık çalışanlara tehdit suçu şu kişilere karşı işleniyor olabilir:

  • Doktor
  • Diş Hekimi
  • Hemşire
  • Hemşire Yardımcısı
  • Ebe
  • Acil Tıp Teknisyeni
  • Hasta Bakıcısı

Sağlık çalışanını tehdit etmenin cezası veya diğer sağlık çalışanlarını tehdit etmenin cezası için failin görevi sebebiyle ilgili meslek grubundan birine zarar vereceğinden önceden haber vermesi gerekir.

Doktoru Tehdit Etmenin Cezası

Ceza hukukunda doktoru tehdit etmenin cezası için özel hükümler yer almamakla birlikte bu kısım Sağlık Hizmetleri Temel Kanununda belirtilmiştir. Bu kanuna göre TCK 106 için hükmolunan cezada yarı oranda arttırma yapılacaktır. Sağlık çalışanını tehdit suçunun kanıtlanması için ispat yollar şu şekildedir:

  • Tanık Beyanı
  • İletişim Kayıtları
  • Telefonun İncelenmesi
  • Sosyal Medya Uygulamaları
  • Gizli Ses Kaydı veya Video

Sağlık Çalışanını Tehdit Suçunda Soruşturma

Sağlık hukukunda doktoru tehdit etme suçunun soruşturması için ilk olarak şüpheli kolluk kuvvetleri tarafından yakalanarak gerekli işlemler yapılır. Ardından Cumhuriyet başsavcılığına sevki gerçekleşir ve savcı tarafından ifadesi alınır. Şahitlerin ifadeleri iş yerlerinde alınır.

Ceza hukukunda sağlık çalışanını tehdit etme suçunun cezası için TCK 51’de yer alan hapis cezasının ertelenmesi hükümleri uygulanmaz.

İzmir ceza avukatı sağlık çalışanlarına karşı tehdit veya hakaret suçu işleyenlerin cezasını çekmesi konusunda yardımcı olacaktır. Sağlıkta şiddet özellikle doktorların mustarip olduğu konulardan biridir. Doktorlara karşı fiziksel veya sözlü saldırganlık eylemleri hekimin mesleğe karşı motivasyonunu düşürmekle kalmayıp, ayrıca bizzat kişilik haklarına saldırıdır. Sözlü saldırganlık eylemleri hakaret veya tehdit içerebilmektedir. Bilhassa tehdit çoğunlukla sözde kalmayıp bu suçu işleyenin potansiyel olarak bahsettiği eylemlere girişeceğine işarettir. Nitekim doktoru tehdit etme suçunun cezası görevi başındaki bir sağlık çalışanına karşı işlendiği için arttırılmaktadır. Böyle durumlarda suçlunun cezasını çekmesi için İzmir avukat desteği alarak haklarınızı en iyi şekilde arayabilirsiniz.

Whatsapp Mesajları Delil Gösterilebilir Mi?

Teknolojik gelişmelerin hızlanması insanlar için teknolojik aletlerin hayatın vazgeçilmez bir bütünü olmasını mümkün kılmıştır. İnsanlar artık gün içerisinde en basit işlemlerini bile whatsapp benzeri mesajlaşma uygulamalarında hallediyor. Whatsapp uygulamasının giderek telefonlardaki normal mesajlaşma özelliğinin yerini aldığı aşikar. Durum böyle olunca kişilerin tüm işlemleri için whatsappta yazışması gibi bir gerçek var. Her şeyin whatsapp veya farklı sosyal ağlar üzerinden yürütüldüğü bu çağda, kimi zaman bu platformlardaki mesajlaşmalar dava konusu oluyor. Peki bilişim hukukuna göre whatsapp mesajları delil niteliği taşıyor mu? Whatsapp mesajlarının delil gösterilmesi için gereken şartlar nelerdir?

Whatsapp Mesajlarının Hukuka Uygun Delil Niteliği

Whatsapp mesajları delil niteliği taşıması için delili sunan kişinin mesajlaşmayı bizzat yapması gerekir. Örnek üzerinden gidecek olursak Ali ve Ahmet mesajlaşmasında sadece Ali veya Ahmet bunu bir delil olarak sunabilir. Ali’nin Mehmet ile benzer bir konuda mesajlaştığı koşulda Mehmet’in whatsapp yazışmaları Ahmet için delil niteliği taşımayacaktır. Böyle bir koşulda whatsapp mesajlarının hukuka uygun delil olarak niteliği mevcuttur.

Whatsapp Grup Mesajlarının Delil Niteliği

Whatsapp mesajlaşmaları kimi zaman bireysel olmamakla birlikte whatsapp grupları aracılığıyla yazışma yapmak mümkündür. Böyle durumlarda bilişim hukukuna göre whatsapp mesajları delil niteliği ilgili grupta yer alan herkes için geçerlidir. Başka bir deyişle, whatsapp grup mesajlaşmalarında bir grupta kaç kişi varsa bu grupta yer alan kişilerin mesajları delil olarak sunulabilir.

Whatsapp Yazışmaları Hangi Koşullarda Delil Olamaz?

Bilişim hukukuna göre Whatsapp mesajları delil niteliği ancak delilin hukuka uygun yollarla elde edilmesi koşulunda oluşacaktır. Birinin rızası olmadan onun konuşmalarına erişmek whatsapp mesajlarının delil niteliğini doğurmayacağı gibi özel hayatın gizliliğini ihlal gibi koşulları doğuracaktır. Böyle bir durumda TCK 243’te yer alan “Bilişim Sistemine Girme Suçu” doğma ihtimali mümkün olmaktadır.

Bilişim Sistemlerine Girme Suçu Nedir?

Bilişim sistemlerine girme suçu TCK 243. maddede yer alan hükümlere göre belirlenen bir suç türüdür. Whatsapp yazışmaları genellikle kişisel nitelikte olup özel hayatı oluşturan etkenlerden biridir. Gelişen teknolojiyle birlikte özel hayat kavramı safii gerçek dünyayla sınırlı kalmayıp sanal dünyaya da sirayet etmiştir. Birinin rızası olmadan onun whatsapp yazışmalarını okumak, bunları kayıt altına alıp paylaşmak gibi durumlarda kişinin özel hayatın gizliliğini ihlal suçlar gibi durumlar vuku bulur. Yani bilişim hukukuna göre whatsapp mesajları delil niteliği ancak kişinin taraf olduğu bir yazışmada oluşur. Aksi bir durumda whatsapp veya diğer mesajlaşma uygulamaları üzerinden yapılan görüşmeler delil niteliği taşımayacaktır.

Whatsapp Mesajlarını Delil Olarak Sunmak

Whatsapp mesajlarını delil olarak sunmak için karşı tarafın haklarını zedeleyecek bir fiilde bulunmamak gerekir. Özellikle son zamanlarda Whatsapp’ta mesaj süresi belirleme özelliğiyle birlikte bazı mesajlar bir noktadan sonra kaybolmaya başladı. Örneğin birisi mesajlaşmaların 24 saat saklanmasını aktif ettiyse mesajlaşmadan itibaren 24 saat sonra mesajlar iki taraftan da silinecektir. Eğer haklarınızı zedelecek kişilerle yazışma gerçekleştiriyorsanız bu ihtimale karşı whatsapp ekran görüntüsü almak faydanıza olacaktır. Nitekim şirketin mesajları paylaşmama eğiliminde olma ihtimaline karşın her bakımdan önlem alarak bilişim hukukuna göre whatsapp mesajları delil niteliği ekran görüntüsü aracılığıyla sağlanacaktır.

Whatsapp Mesajlaşmaları Mutlak Delil Midir?

Bilişim hukukunda whatsapp mesajlarının delil niteliği mutlak delil değildir. Özellikle delilin ekran görüntüsü şeklinde olması halinde, aldatma ve yanıltama ihtimali olacaktır. Böyle bir durum başlı başına bir suç olmakla birlikte, whatsapp mesajları çoğu dava için destekleyici delil niteliği taşır.

İzmir bilişim avukatı whatsapp mesajlarının delil niteliği konusunda mevcut yargıtay kararlarını ele alarak size danışmanlık hizmeti verecektir. Bilişim hukukunda whatsapp mesajlarının delil gösterilmesi için gerekli bazı koşullar vardır. Eğer bu kurallara uygun hareket etmezseniz muhtemelen whatsapp mesajlarının delil niteliği olmayacaktır. Bu sebeple dava sürecinde elinizdeki delilleri hukuka uygun yollarla elde etmek davanın sonuçlanma süresini hızlandıracaktır. İzmir avukat sizlere whatsapp mesajlarının delil olup olmadığı konusunda destek olmakla kalmayacak, ayrıca dilerseniz sizlere davanın uygun şekilde ilerlemesi adına avukatlık hizmeti verecektir.

İsim Değiştirme Davası

İsim değiştirme davası kişinin belirlenen gerekçeler neticesinde ad veya soyad değişikliği yapma sürecidir. Davanın olumlu sonucu halinde nüfus kayıtlarında değişiklik gerçekleşecektir. Kişinin kendisini tanımlayan, onun toplum içerisinde tanınmasını sağlayan isim kimi zaman insan hayatında problem doğurabilir. Kanuna göre ismin değişmezliği ilkesi olsa bile belirli şartlar isim değişikliği yapmayı mümkün kılar. Medeni hukuka göre isim değiştirme için öznenin haklı gerekçeleri olması gerekir. Bu gerekçeler yargıç tarafından uygun görüldüğü takdirde ad değiştirme süreci onaylanır. Peki ad değişikliği davası nedir? Ad değiştirmek için gerekli koşullar nelerdir? İsim değişikliği yaptıktan sonra eski isme geri dönmek mümkün müdür?

İsim Değişikliği Davası Nereye Açılır?

Medeni hukuka göre isim değişiktirme davası süreci için ilk olarak kişinin Asliye Hukuk Mahkemesine başvuru yapması gerekir. İsim değişikliği sürecinde davanın açılabilmesi için kişinin bizzat başvuru yapması veya vekaletname verdiği avukatın başvurusu gerekir. Medeni Kanun 39. maddeye göre mahkeme kararı olmaksızın ad değişikliği yapmak mümdür değildir. Başka bir deyişle isim değişikliği yapmak için mutlak suretle mahkemeye başvuru yapmak ve hakimin talebi onaylaması gerekir.

Medeni Kanunda İsim Değiştirme

Medeni kanunda isim değiştirme davası süreci için gerekli koşullar Madde 27’de yer almaktadır. Bu kanuna göre ad değiştirmekle ilgili maddede yer alan ifadeler şu şekildedir:

  • Haklı sebep gereklidir.
  • Ancak hakimden istenir.
  • İsim değişiklikliği kişisel durumu değiştirmez.

İsim Değiştirme Davası Koşulları

İsim değiştirme davası koşulları için 4721 sayılı Medeni Kanunun 27. maddesine göre dava açmak gereklidir. Böyle bir durumda davacı taraf isim değişikliği yapmak isteyen kişidir. Davalı taraf ise Nüfus Müdürlüğü olmaktadır. İsim, kişiye sıkı sıkı bağlı olan haklardandır. Bundan dolayı kesinlikle kişinin talebini dilekçe yoluyla iletmesi gerekir. Medeni hukuka göre isim değiştirme davasında aşağıdaki durumlarda değişiklik talebi olabilir:

  • Ad değiştirme
  • Ad ekletme
  • Ad çıkartma
  • Soyad değiştirme

Kişinin isminde yer alan bir kısmı veya adını tamamen değiştirmesi, adına ek bir ad ekletmesi, soyadını değiştirmesi mümkündür. Bu süreç, nüfus kayıtlarında değişiklik için bizzat veya İzmir avukat aracılığıyla başvuru yaptıktan sonra isim değişikliği dava süreci başlar. İlgili kanunda isim değişikliği için gerekli koşullar yer almamaktadır. Bu noktada yargıtay kararları incelenir.

İsim Değişikliği Davası Dilekçesi

İsim değişiktirme davası dilekçe davacı tarafın adı, varsa vekili, davalı olarak İl Nüfus ve Vatandaşlık Müdürlüğü, konu, açıklamalar, hukuki nedenler, yasal dayanaklar vb. bilgiler yer alır. Konu kısmında kişinin isminin hangi isimle değiştirileceği bilgisi eklenmelidir. Bu bilgiler örnek olup isim değiştirme talebinde bulunacaksınız Medeni Usul Hukuku konusunda uzman bir avukattan destek almanız gereklidir.

İsim Değişikliği Davası Süresi

İsim değişikliği davası süresi için kesin bir bilgi yoktur. İlgili mahkemenin gerekli koşulları incelemesi ve karara bağlaması ortalama birkaç ay sürebilir. Medeni hukuka göre isim değiştirme davası için avukat gerekmemekle birlikte davada kişinin hak kaybı yaşamaması, sürecin yasalara uygun biçimde ilerlemesi ve dava sürecinin daha kısa sürmesi için bu konuda uzman faydalı olacaktır.

İsim Değişikliğine İtiraz Davası

Medeni hukuka göre isim değişikliği davası için Medeni Kanun 27. maddede geçen bilgilerde kişinin ad değiştirme kararının sonuçlanmasından itibaren 1 yıl içerisinde itiraz başvurusu mümkündür. Kişinin isim değişikliği davası sonrasında zarar görmesi gibi durumlarda bunu öğrenmesini takiben 1 yıl içerisinde isim değişikliği kararının kaldırılması mümkündür. Ancak bu süreyi aştıktan sonra isim değiştirmeye itiraz mümkün olmamakla birlikte, kişi kararın kaldırılması için dava açamaz.

Süre Tutum İstemi ve Süre Tutum Dilekçesi Örneği

Süre tutum istemi

Süre Tutum İstemi Nedir?

Süre Tutum Dilekçesi, bazen Kısa Temyiz Dilekçesi olarak da anılan, ceza mahkemelerinde tefhimle birlikte verilen sürelerin, tarafınız lehine durdurulması için kullanılan bir hukuki belgedir. Genel olarak, mahkemede hâkimin verdiği son celse kararı mahkeme salonunda tefhim edildiğinde, yani sanığın yüzüne okunduğunda ve bu süre de tefhimle başlamışsa, istinaf için kısa süreler belirlenir. Ancak, gerekçeli kararın yazılması süreci uzadığında, istinaf için gerekli olan kısa sürelerde hukuki işlem yapmak hassas bir süreçtir. Bu nedenle, mahkemede verilen kesin kararı istinaf etmek isteyen taraf, gerekçeli kararın yazılmamış olmasından dolayı gerekçeyi bilemediğinden istinaf gerekçelerini de yazamaz. Bu tür durumlarda, istinaf süresini kesmek için gerekli olan belge, Kısa İstinaf Dilekçesi olarak adlandırılır ve hukuki uygulamada Süre Tutum Dilekçesi olarak da bilinir.

İstinaf İçin Süre Tutum Dilekçesi

İstinaf süre tutum dilekçesi, mahkemelerde verilen kesin kararların istinaf sürelerini durdurmak amacıyla kullanılan hukuki bir belgedir. Bu dilekçe, mahkemelerde verilen kesin kararların taraflara tefhim edildiği durumlarda, gerekçeli kararın yazılması sürecinde istinaf başvuru hakkını kaçırmak istemeyen dava taraflarının başvurabileceği bir belgedir. Gerekçeli kararın yazdırılması sürecinde istinaf başvuru hakkını kaybetmek istemeyen taraf, istinaf süresini kesmek için süre tutum dilekçesi ile mahkemeye başvurabilir. Bu belge, istinaf süresini durdurarak dava sonucuna göre istinaf başvurusunun yapılabilmesini sağlar.

Temyiz süreleri, mahkemelerde verilen kesin kararların tefhim edilmesiyle başlar. Ancak gerekçeli kararın yazılması süreci, temyiz süresinin sonuna yaklaşık olarak denk gelir. Bu nedenle, gerekçeli kararın yazılması sürecinde süre tutum dilekçesi verilmezse, temyiz süresi içinde gerekçeli kararın yazılması mümkün olmayabilir ve istinaf başvuru hakkı kaybedilebilir. Sonuç olarak, istinaf süre tutum dilekçesi, mahkemelerde verilen kesin kararların taraflara tefhim edildiği durumlarda, gerekçeli kararın yazılması sürecinde istinaf başvuru hakkını korumak amacıyla kullanılan önemli bir hukuki belgedir. Bu belgenin zamanında verilmesi, istinaf hakkının korunması açısından oldukça önemlidir. Ege bölgesi içerisinde bu tür bir dilekçenin hazırlanabilmesi için İzmir avukat arayışına girilebilir.

Hukuk Mahkemeleri İçin İstinaf Süre Tutum Dilekçesi Örneği aşağıdaki gibidir:

 

Süre Tutum Dilekçesi Örneği 2024

……………… BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ İLGİLİ HUKUK DAİRESİ’NE GÖNDERİLMEK ÜZERE ………………… İCRA HUKUK MAHKEMESİ’NE

 

Dosya No                :2024/……… E.

İSTİNAF EDEN        : ……………

İSTİNAF EDEN VEKİLİ: Av……

 

KONU                   : Süre Tutum Dilekçesi konuludur

AÇIKLAMA           : Yerel mahkemenin dilekçenin başında belirtilen asıl numarası yazılı dosyasında …….. tarihinde müvekkilimiz aleyhinde verdiği kısa karar ……… aykırıdır. Bu nedenle istinaf kanun yoluna başvurmaktayız. Tarafımıza gerekçeli karar teslim edildikten sonra, detaylı itiraz sebep ve gerekçelerimizi sunmak için Süre Tutum Dilekçesi olarak bu dilekçeyi teslim ediyoruz.

 

SONUÇ ve TALEP    :  Gerekçeli karar tarafımıza iletildikten sonra, ayrıntılı itiraz gerekçelerimizi ve gerekçelerimizi sunmak için dilekçemizin bir süre sınırı talebi olarak kabul edilmesini talep ederiz.

Suç İşlemek Boşanma Sebebi Sayılır mı?

suc-islemek-bosanma-sebebi-sayilir-mi

Türk Medeni Kanunu’nun 163. maddesi, bir eşin küçük düşürücü suçlar işlemesi veya haysiyetsiz bir yaşam sürmesi nedeniyle, diğer eşin onunla birlikte yaşamayı sürdürmenin beklenemeyeceği durumlarda her zaman boşanma davası açabileceğini belirtir. Yani, bu kanun maddesi uyarınca, bir eşin küçük düşürücü suç işlemesi veya haysiyetsiz bir yaşam sürmesi durumunda, diğer eş boşanma davası açabilir.

Suç İşleme Sebebiyle Boşanmanın Şartları?

İlk olarak belirtilmelidir ki, evlilik birliği içinde küçük düşürücü olarak kabul edilen bir suç işleyen eş, suç işlemek nedeniyle boşanma davası açmak için gerekli şartlardan en temelidir. Bu suçlar, yasal bir dayanağa dayanmadan, toplumda oluşturdukları tepkiye ve somut olaya göre hâkim tarafından değerlendirilir. Örnek olarak,

  • Kasıtlı adam öldürme
  • Hırsızlık
  • Göçmen kaçakçılığı
  • İnsan ticareti
  • Resmî belgede sahtecilik
  • Cinsel dokunulmazlığa karşı işlenen suçlar
  • Anayasal düzene ve düzenin işleyişine karşı işlenen suçlar
  • Genel tehlike yaratan suçlar kabul edilebilir.

Önemle belirtmek gerekir ki, boşanma davasına sebep olan suç, kasten işlenen bir suç olmalıdır. Örneğin, Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, bir dava ile ilgili olarak “Kadın, kocasının adam öldürme suçu nedeniyle Türk Medeni Kanunu’nun 163. maddesi uyarınca boşanma talebinde bulundu. Ancak davada, kadın eşinin kasten adam öldürdüğü ve mahkum olduğu belirlendi.” şeklinde bir karar vermiştir. Boşanma davası için suçun, evlilik birliği içinde işlenmesi gereklidir. Evlenme tarihinden önceki suçlar, evlilik birliği içinde işlenmemişse, boşanma sebebi olarak kullanılamaz. Ancak, bir eşin evlenmeden önce işlediği küçük düşürücü bir suçu, evlendikten sonra öğrenen diğer eş, gerektiği takdirde butlan davası yoluyla evliliğin iptalini talep edebilir.

Suçun Mahkumiyet Kararı Alması Gerekir Mi?

Boşanma davası açmak için suç işlemiş olan eşin, ilgili suç nedeniyle ceza soruşturması geçirmiş veya mahkûmiyet kararı almış olması gerekmez. Suçun gerçekleşmiş olması yeterlidir. Ve bu durumda herhangi bir yaptırım uygulanmamış olsa dahi boşanma davası açılabilir. Ancak burada dikkat edilmesi gereken husus, suç işleyen eşin suçunun ne olduğuna ve ne kadar küçük düşürücü ya da yüz kızartıcı nitelikte olduğuna bakılmaksızın boşanma davasının açılabileceği değildir. Suçun niteliği, işlenme şekli ve somut olayın durumuna göre hâkim, suçun küçük düşürücü veya yüz kızartıcı nitelikte olduğuna karar vermelidir.

Özetle suç işleme sebebiyle boşanma davası açmak için eşlerden birinin evlilik birliği içerisindeyken küçük düşürücü olarak nitelendirilen bir suç işlemiş olması gerekmektedir. Ancak, suçun niteliği, işlenme şekli ve somut olayın durumu hâkim tarafından takdir edilerek karar verilmektedir. Ayrıca, evlenme tarihinden önce işlenmiş olan küçük düşürücü suçlar, ancak butlan davası yoluyla evliliğin iptal edilmesi için gerekçe olabilir. Ve tabi ki bu şartların oluşumunun kesinliği ve gerekli hukuki işlemlerin tamamlanabilmesi için eğer ege bölgesi ve çevresindeyseniz bir İzmir boşanma avukatı üzerinden hukuki destek almalısınızdır.

En Mühim Şart: Ortak Yaşamın Dayanılmaz Hale Gelmesi

Türk Medeni Kanunu, boşanma sebeplerini mutlak ve nisbi olarak sınıflandırmaktadır. Mutlak boşanma sebeplerine dayanan zina, terk gibi davalar için evlilik birliğinin çekilmez hale gelmiş olması şartı aranmamaktadır. Ancak, nisbi boşanma sebeplerine dayalı açılan davalar için, eşlerin artık ortak hayatlarını sürdürmenin dayanılmaz hale geldiği bir durumun varlığı aranmaktadır. Türk Medeni Kanunu’nun 163. maddesinde düzenlenen suç işleme sebebiyle boşanma da nisbi bir boşanma sebebidir. Bu nedenle hâkim, söz konusu sebeple açılan boşanma davalarında, ortak hayatın dayanılmaz hale gelip gelmediğini somut olaya göre takdir edecektir.

Bu durum, Yargıtay’ın 2. Hukuk Dairesi’nin 2014/20560 E. 2015/4947 K. sayılı ve 19.3.2015 tarihli kararında da vurgulanmaktadır. Kararda, davalının on iki yaşındaki bir kız çocuğuna cinsel tacizde bulunduğunun sabit olduğu ve suçtan dolayı ceza aldığının anlaşıldığı belirtilmektedir. Mahkeme, davacının evliliği çekilmez hale getiren durumun kanıtlanması gerektiği gerekçesiyle davayı reddetmiştir. Ancak, Yargıtay kararı, işlenen suçun niteliğine bağlı olarak davacının davayı açması karşısında diğer eşin onunla birlikte yaşamayı sürdürmesinin beklenemeyeceğini ve boşanma sebebi gerçekleştiğini belirtmiştir. Dolayısıyla, davanın kabul edilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.

İnternet Dolandırıcılığı Suçu

internet-dolandiriciligi-sucu

İnternet Dolandırıcılığı Suçu Nedir?

İnternet dolandırıcılığı suçu, internetin yaygınlaşması ve teknolojinin gelişimiyle birlikte 21. yy’da doğmuş olan ve git gide artan bir suç türüdür. İnternet üzerinden yapılan alışverişler ve ödemeler ile birlikte dolandırıcılık suçlarının da artması kaçınılmaz olmuştur. Günümüzde internet bankacılığı ve online alışverişlerde kullanılan kredi kartları gibi kişisel bilgi gerektiren işlemler, elektronik ortamda iz bırakmaktadır. Bu izler, hacker diye tanımlanan kötü niyetli kişilerin saldırılarına maruz kalarak, banka bilgilerinin ele geçirilmesine neden olabilir. Bu bilgiler, internet üzerinden gerçekleştirilen dolandırıcılık eylemlerinin temelini oluşturur.

Son zamanlarda, “phishing” adı verilen bir dolandırıcılık yöntemi yaygınlaşmıştır. Bu yöntemde, internet bankacılığı kullanıcılarının açıklarını kullanarak, fatura ödemeleri ve online alışverişlerde işlem yapmak isteyen kişilerin kart bilgilerini ele geçirmeye çalışan hacker tarafından, kart limitlerini anında doldurarak kişilerin mağdur olmasına neden olmaktadır. Bu dolandırıcılık eylemleri arttıkça, hukuki düzenlemeler bu konuda önlemler almaktadır.

Türk Ceza Kanunu (TCK) madde 158’e göre, dolandırıcılık suçu, bilişim sistemlerinin, banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle işlendiğinde nitelikli dolandırıcılık olarak kabul edilmektedir. Bunun yanı sıra bilişim sistemlerinin, banka veya kredi kurumları araç olarak kullanılmasının ağırlaştırıcı bir sebep olduğu da hüküm altına alınmıştır.

İnternet Dolandırıcılığı Suçu Nasıl İşlenir?

Genellikle gerçek olmayan yatırım teklifleri sunarak, internet üzerinden satış yoluyla veya romantik ilişkiler vasıtasıyla İnternet dolandırıcılığı suçu işlenmektedir. Dolandırıcılar, mağdurları küçük miktarda bir yatırımda bulunaraktan büyük miktarlarda para kazanabileceklerine inandırarak ve internet üzerinden yatırım teklifleri sunarak bu suçu işlemektedirler.

Romantik ilişkiler vasıtasıyla işlenen internet dolandırıcılığı suçu ise dolandırıcılar sohbet kanallarında, arkadaşlık sitelerinde veya sosyal ağlarda arkadaşlık ilişkisi veya romantik bir ilişki kurmak isteyen kişilerle iletişime geçerek onların sevgisini ve güvenini kazanıp daha sonra onların duygularını kullanmak suretiyle o kişilerden para sızdırmaya çalışmaktadırlar.

Satış yoluyla yapılan dolandırıcılık, birçok kişinin maruz kaldığı bir tür dolandırıcılık şeklidir. Bu tür dolandırıcılıkta, mağdur genellikle internet üzerinde düşük bir fiyata satılan veya zor bulunan bir ürüne rastlar. Ancak mağdur, dolandırıcılık faaliyetinin bir parçası olduğunu fark etmez ve malı satın almak için ödeme yapar. Daha sonra mal ya hiç teslim edilmez ya da ilanda belirtilenden daha düşük bir değere sahip olan bir mal gönderilir.

İnternet Dolandırıcılığı Suçu Cezası

İnternet dolandırıcılığı suçu, Türk Ceza Kanunu’nun 158/1- F bendi kapsamında nitelikli dolandırıcılık suçu olarak kabul edilmektedir. Ayrıca nitelikli suçlar kapsamında yer almaktadır ve yaptırımları oldukça ağırdır. Bu suçla ilgili olarak soruşturma yapılırken, suçun niteliği ve boyutlarına göre cezai yaptırımlar belirlenmektedir. İnternet dolandırıcılığına karışan kişilerin yakalanması ise oldukça zorlu bir süreci beraberinde getirmektedir. Bu kişiler, kullandıkları özel yazılımlar sayesinde IP adreslerini ve diğer iz bırakabilecekleri her türlü bilgiyi gizleyerek, yakalanmalarını engellemeye çalışmaktadırlar. Ancak, Türk Ceza Kanunu’na göre bu suçu işleyenler, ciddi cezai yaptırımlarla karşı karşıya kalıyorlar. İnternet dolandırıcılığı suçu için verilebilecek ceza, 4 ila 10 yıl arasında değişen hapis cezasıdır. Ayrıca dolandırılan değerin en az 2 katı kadar adli para cezası da verilmektedir. Bu tür ağır bir suçtan internet kullanıcılarının korunması için kişisel bilgilerini ve banka bilgilerini korumaları ve kullandıkları sanal ortamlarda kendi kart bilgilerini kaydetmemeleri gerekir.

Eğer bu tarz bir sorunla karşı karşıya iseniz, vakit kaybetmeden bir bilişim avukatı ile iletişime geçiniz.

Kasten Öldürmeye Teşebbüs ve Cezası

Bu yazımızda kasten öldürmeye teşebbüs, kasten öldürmeye teşebbüs cezası, silahla kasten adam öldürmeye teşebbüs cezası kaç yıl konularında detaylı bilgi sunduk.

Kasten öldürme olarak adlandırılan suç tanımı, bir kişinin hayatına bilerek ve isteyerek son verilmesini anlatır. Bir kişinin ölümünün gerçekleşmesi silahla, bıçakla, zehirler ve hatta yumruk ile bile mümkündür. Bu yapılan suça yönelik yasal düzenleme ise Türk Ceza Kanunu içerisinde yer alan 81. maddede düzenlenmiştir. Fakat bu süreç içerisinde yapılan tüm değerler aynı kefe içerisinde tutulmaz. Bazı durumlar dahilinde suçun nasıl ve kime karşı işlendiği de ceza kapsamında farklı bir değerlendirme gerektirebilir. Bu kapsamda yapılan değerlendirmeler ile ceza artışları görülmektedir. Buna bir örnek vermek gerekirse eğer; bir kişinin ölümünü gerçekleştirirken uygulanan eziyet, canavarca hislerle öldürmek ve üstsoy, altsoy içerisinde yer alan birisini öldürmek cezai artırımlara sebep olabilir.

Kasten adam öldürme suçu kapsamında herkesin mağdur olabilme durumu vardır. Bu kapsamda asıl önemli olan o kişinin insan olması ve öldürme fiili gerçekleşmeden önce yaşıyor olmasıdır. Anne karnı içerisinde bulunan ceninler, bu kapsamda yaşıyor olarak kabul edilmemektedir. Bu sebeple de anne karnındaki ceninin öldürülmesi ile kanun niteliğinde yaşıyor olarak kabul görülemez ve ceninler kasten öldürme suçları kapsamında mağdur sayılamaz. Fakat durumlara göre değerlendirme yapılarak ceninin ölmesinde çocuk düşürtme suçu bulunabilir. Bu nitelikler dahilinde İzmir avukat ile konuşmak, konu hakkında daha detaylı bilgi sahibi olmanızı sağlar.

Bir suçun işleniyor olması için kasta ait bir varlığın olması gerekir. Yani kişilerin bilerek ve isteyerek kendi rızaları ile başka bir kişinin yaşamına son vermesi  gerekmektedir. Kişilerin bu kapsamda yapacakları öldürmeye yönelik hareketleri, karşı tarafın ölmesi ile kasten öldürme suçu olarak tanımlanacaktır.

Kişilerin yapmış oldukları hareketleri ile beraber karşı tarafın ölmüş olması zorunluluğu da vardır. Yani bu konuda yapılan değerlendirmeler, kişilerin yapmış olduğu hareketler sonucunda mı karşı tarafında öldüğü yoksa farklı bir neden bağlı olarak mı yaşamını yitirdiği incelenir. Buna bir örnek vermek gerekirse eğer; bir kişinin arkadaşını silahla vurduğunu düşünün. Bu vurulma sonrasında ambulansa alınıyor ve hastaneye götürülürken ambulans kaza yapıyor. Kaza sonrasında ise kişi silahla vurulduğu için değil ambulansın kaza yapması sonucu ölüyor. Bu durumdu kişinin arkadaşı vurulduğu için değil ambulansın girdiği kaza sonucunda ölmüştür. Bu sebepten dolayı da silahla vuran kişinin kasten öldürmeye teşebbüs suçundan ceza alması mümkün değildir. İzmir ceza avukatı, bu ve bunun gibi karışık durumlarda size yardımcı olabilecek bir avukattır. Kasten öldürme suçları içerisinde de kendisinden bir uzman yardımı talep edebilirsiniz.

Kasten Öldürme Suçu Nasıl İşlenir?

Kasten öldürme suçu, Türk Ceza Kanunu içerisinde yer alan ve suçların en ağırı kabul edilen suçtur. Bu suçun oluşumu için bir kişinin başka bir insan hayatına son vermesi gerekir. Eğer işlenen suç en basit halde tanımlanan suç ise, alınan ceza da müebbet hapistir. Bu suçun işlenmesi, kasten öldürmeye yönelik yapılan her hareket ile mümkün hale gelmektedir.

Kasten öldürmeye yönelik birden çok hareket vardır. Bunları şu şekilde sıralayabiliriz:

  • Tasarlayarak öldürmek
  • Eziyet çektirerek ya da canavarca hislerle öldürmek
  • Su baskını, tahrip, yangın, bombalama, batırma, nükleer, kimyasal ve biyolojik silah kullanarak öldürmek
  • Altsoy veyahut da üstsoy içerisinden birine veya eş, boşanmış olduğu eş ya da kardeşe karşı
  • Kadına karşı
  • Kişinin yapmış olduğu kamu görevi sebebi ile
  • Bir suça ait delilleri ortadan kaldırmak, gizlemek, işlenmesini daha kolay hale getirmek veya yakalanmamak amacı ile
  • Bir suçu işleyememenin verdiği infial duygusu ile
  • Kan gütme saikiyle
  • Töre saiki ile işlenen suçlar nitelikli bir hal durumu oluşturur ve bu durumun cezası ağırlaştırılmış müebbettir.

Kasten Adam Öldürmeye Teşebbüs Suçunun Cezası

Türk Ceza Kanunu içerisinde yer alan 81. madde, kasten adam öldürme suçunun cezasını müebbet olarak belirlemiştir. Bu kanuna göre, mahkeme içerisinde cinayete teşebbüs tespit edilmesi ile beraber alınacak ceza 9 ila 15 yıl arası olacaktır. Tabi ki de bu bir temel cezadır ve farklı durumlara göre ceza kapsamında da artışlar ya da azalışlar görülür. Ceza avukatı İzmir, bu süreç dahilinde sizin yanınızdaki en büyük destekçiniz olacaktır.

Kasten adam öldürme suçu kapsamında daha ağır cezaların alabileceği durumlar da vardır. Bu durumlar, belirli şartlar ile ortaya çıkarılır ve ağırlaştırılmış müebbet cezasına karar verilir. Yalnızca bu gibi durumlar dahilinde alınacak olan ceza 13 yıl ve 20 yıl arasında değişiklik göstermektedir. Yine bu ceza sürecini de etkileyecek ve düşüşler, artışlar görülmesine neden olacak faktörler vardır. Kasten adam öldürme kapsamında değerlendirilen ve farklı şartlara göre oluşturulan nitelikler göz önüne alınarak bu düşüş ve artışlar belirlenir.

Sonuç olarak, kasten adam öldürmeye teşebbüs suçuna göre alınan cezaları şu şekilde maddeleyebiliriz:

  • Esas alınarak karar verilen suç taksirle adam öldürmek ise, bu ceza 15 ila 20 yıl arasında olan bir hapis cezasıdır. Yani asıl suç ihmalkarlık sonucunda gerçekleştiriliyorsa, bu kapsamda yapılan değerlendirmeler ile 3 yıldan 15 yıla kadar olan bir ceza belirlenmektedir.
  • Taksirle adam öldürme suçu, ağırlaştırılmış bir suçun görülmesini teşkil etmektedir. Ağır şartlar altında bir müebbet hapis yerine 20 yıldan 25 yıla kadar uygulanan hapis cezaları istenmektedir. Yine bu durum baz alınarak ihmalkar bir durum değerlendirilmesi yapılırsa, ceza 5 yıldan 19 yıla kadar olacak şekilde belirlenir.
  • Taksirle adam öldürme suçu, ana suçun diğer türlerine tekabül ediyorsa, alınacak olan ceza da 10 yıldan 15 yıla kadar değişen bir aralıkta olacaktır. Bu dava kapsamında herhangi bir hafifletici durum ya da ihmalkar cinayet değerlendirilmesi yapılmaz. Bu davalar içerisinde eğer bir teşebbüs yer alıyorsa, 3 yıldan 12 yıla kadar bir ceza hükmü verilir.

Kasten Öldürmeye Teşebbüs Avukat Desteği

Ceza avukatı olarak görev yapan avukatlar, kasten öldürmeye teşebbüs alanında hizmet vererek gerekli olan tüm desteği sağlamaktadır. Kanun nezdinde bilgili olan bir avukattan yardım almak, tüm haklarınızın korunması hususunda da önem arz eder. Bu sebeple de dava kapsamında bir ceza avukatı ile çalışmanız önerilir.

Babalık Davası Nasıl Açılır?

Babalık Davası Nasıl Açılır?

Babalık davası, çocuk ile arasındaki soy bağının oluşturulmasını sağlayan bir dava çeşididir. Eğer evlilik haricinde bir çocuğunuz varsa ve bu çocuğunuzla aranızda bir soy bağı bulunmuyorsa, bu bağı kurabilmek için yargı yoluna gidilmeli ve babalık davası açılmalıdır. Ancak bu yol ile arada bir bağ kurabilmek mümkün olur. Davanın gerçekleşmesi ve sonuçlanması ile beraber de çocuğun genetik ve gerçek babasının kim olduğu hükmen belirlenir. Babalık davası açmak istiyorsanız, Türk Medeni Kanunu içerisinde yer alan 301. maddesi sebebi ile çocuk ve anneden yardım almalısınız. Bunun sebebi ise bu davayı yalnızca anne ve çocuğun açabiliyor oluşudur. İzmir avukat, açılacak olan babalık davası konusunda sizlere en iyi şekilde yardımcı olur.

Babaya ait olan soy bağını belirlemek istiyorsanız, baba hayattaysa direkt olarak babaya dava açmalısınız. Fakat baba hayatta değilse bu davanın açılacağı taraf mirasçılardır. Dava açan kişiler çocuk ve anne ise hazineye ve cumhuriyet savcısına, anne tarafından birisi ise kayyıma, kayyım tarafınca dava açılır ise direkt anneye ihbar edilir. Eğer anneler isterse çocukları olmadan da bağımsız bir şekilde dava açıp tazminat talebinde bulunabilir. Bu davayı açabilmek ise çocuk adına tanınan hakları değil annenin kendisine tanınan hakları kullanarak hareket eder. Çocuklar ise erginlik çağı içerisine geldikleri zaman kendi istekleri ile babalık davası açabilmektedir. Açılan bu babalık davaları, çocuk doğduktan sonra açılabildiği gibi aynı zamanda çocuk doğmadan önce de açılabilmektedir. Avukat İzmir, uzmanlık alanında olan bu konu hakkında sizler için en detaylı ve yararlı bilgiyi sunacaktır.

Babalık Davası Açabilmek İçin Görevli ve Yetkili Mahkeme Neresidir?

Babalık davası açmak isteyen kişiler, Türk Medeni Kanunu içerisinde yer alan 283. maddeye göre dava veyahut da doğum sırasında bulundukları yerin yetkili mahkemesine başvurmalılardır. Bu dava için görevli bulunan mahkeme, aile mahkemesidir. Boşanma avukatı İzmir, dava açabilmeniz için gerekli olan nitelikleri ve mahkeme bilgilerini size sunacaktır. Daha profesyonel bir şekilde ilerleyebilmek için bu avukatlardan yardım alabilirsiniz.

Baba Evliyse Babalık Davası Açılabilir mi?

Açacak olduğunuz babalık davası, direkt olarak babanın şahsına açılan davadır. Bu sebepten dolayı da evlilik haricinde doğan çocuğun babasının yargı yolu ve hükmen belirlenmesi hususunda evli olması herhangi bir sorun teşkil etmez.

Babalık Davası Sırasında DNA Testi Yaptırmak Zorunlu mudur?

Bilimin ilerlemesi ve bugün ki gelişmişlik durumuna gelmesi, baba ve çocuğun arasında bulunan genetik bağı %99 oranında doğrulamaktadır. Bu sayede de gerçek babayı ortaya çıkarma çok daha güvenilir bir hale gelmiştir. Bu sebepten dolayı da açılan babalık davaları içerisinde DNA testi yaptırmak gerekir. Yapılan test sonucunda ise çeşitli raporlar ortaya çıkarılarak bu raporlara göre karar alınır.

DNA testi yapılacaksa eğer, bu aşamada babanın bu teste rıza göstermesi gerekir. Sağlık açısından herhangi bir zarar teşkil etmeyen bu test baba tarafından reddedilir ve yaptırılmazsa eğer, kanun nezdinde o kişi çocuğun babası olarak kabul edilir. Bunun yanında, mahkemenin kararına bağlı olarak rıza göstermeyen ve DNA testi yaptırmayan kişiler için yakalama kararı çıkarılarak davanın devam etmesi sağlanabilir. Boşanma avukatı İzmir, bu gibi durumlar dahilinde en kapsamlı bilgiye sahip olan avukattır. Sizler de DNA testi ve babalık davası hakkında bu kişiler ile iletişime geçebilirsiniz.

Babalık Karinesi

Kanun nezdinde yer alan maddeler, aksi iddia edilmediği sürece var olan bazı durumları direkt olarak geçerli saymaktadır. Bu geçerli sayılma durumunun adı ise karinedir. Türk Medeni Kanunu tarafından belirli araştırmalar ile babalık karineleri oluşturulmuştur. Bunları şu şekilde sıralayabiliriz:

  • Evlilik dahilinde dünyaya getirilen çocuğun babası, çocuğunun annesinin de kocasıdır.
  • Evliliğin bitmesi ile beraber üç yüz günlük süreç dahilinde dünyaya bir çocuk getirilirse, bu çocuğun babası annenin eski kocasıdır.
  • Çocuk 300 gün geçmesi ile beraber dünyaya gelmişse eğer, gebeliğin evlilik süreci dahilinde olduğu kanıtlanmalıdır. Bu kanıtlanırsa çocuğun babası yine annenin eski kocasıdır.
  • Anne evliliğin sona ermesi ile beraber üç yüz günlük süreç dahilinde yeni birisi ile evlenir ve o süreçte çocuk sahibi olursa, dünyaya yeni gelen çocuğun babası evli olduğu erkektir.
  • Koca için bir gaiplik kararı alındıysa, üç yüz gün devam eden sürenin başlangıç tarihi son görülme tarihine ya da ölüm tehlikesine göre belirlenir.

Bu çeşitli şartlar sağlanırsa çocuğun babası karinede de yer aldığı gibi belirlenmektedir. Bununla beraber de yine aynı şekilde nüfusa işlenir. Bu belirlenen durumlara göre eğer çocuk babasının doğru kişi olmadığını düşünürse, bu iddiasını kanıtlamak sureti ile durumun farklı olduğunu gösterebilir.

Babalık Davası İçerisinde Davalı Kişi Baba Olduğunu Kabul Ederse Ne Olur?

Çocuk ya da anne tarafından kişi için dava olduğuna dair bir babalık davası açılır ve bu kişi de baba olduğunu kabul ederse, süreç sona ermeden dava direkt sonlandırılmaz. Açılan dava için hakım araştırma yapmaya devam eder ve elde edilen sonuçlara göre de babanın kim olduğunu hükmen belirler.

Babalık Davası Sürecinde Annenin Babadan Talep Edebileceği Maddi Haklar Nelerdir?

Anne olan kişi babalık durumunun hükmen belirlenmesi için açtığı babalık davasında ya da başka bir davada kendisine ait birçok gider için maddi hak talep edebilmektedir. Bunları şu şekilde sıralayabiliriz:

  • Doğum giderleri
  • Doğum sonrası gerekli olan diğer giderler
  • Doğum öncesi ya da sonrası olmak üzere 6 haftalık geçim gideri

Annenin bu giderleri için maddi hak alabilmesi, babanın yargı yolu ile belirlenmesi ile mümkündür.

İzmir boşanma avukatı ücretleri, bahsedilen bu dava süreçlerinde de yardımcı olur. Avukatlık, hak talep edildiği zaman dilimlerinde en çok önem verilmesi gereken unsurdur. Sahip olduğunuz hakların doğru bir şekilde savunulması ve iddia ettiğiniz durumu kanıtlayabilmeniz için avukat tercihlerinizi de doğru yapmanız gerekir. Özellikle de babalık davası süreçleri için ekonomik fiyatlandırmalar ile İzmir boşanma avukatı hizmetinden yararlanabilirsiniz.

Anlaşmalı Boşanma Davası Ne Kadar Sürer?

Anlaşmalı Boşanma Davası Ne Kadar Sürer?

Anlaşmalı boşanma davaları, her iki tarafında kendi rızası olması sebebi ile çok kısa süren davalardır. Tabi ki de dava seyrinin nasıl ilerleyeceği de bu sürecin uzayıp kısalmasına neden olabilir. Boşanma davaları iki farklı tür üzerinde oluşturulur. Bunlar çekişmeli ve anlaşmalı boşanma davalarıdır.

Çekişmeli boşanma davaları velayet, nafaka, boşanma gerekçesi ve bunun gibi daha birçok konunun orta yolunun bulunması sebebi ile çok uzun süreçler dahilinde devam edebilmektedir. İşte bu sebepten dolayı da anlaşmalı boşanma davaları daha kısa sürer. Boşanma davaları içerisindeyken maddi ve manevi olarak tüm haklarınızın korunmasını istiyorsanız, İzmir boşanma avukatı ile beraber hareket edebilirsiniz. Alanında uzman bu avukatlar, istemiş olduğunuz desteği en iyi şekilde size sağlayacaktır.

Anlaşmalı Boşanma Davası Hakkında Bilinmesi Gerekenler

Anlaşmalı boşanma davaları, çekişmeli boşanma davaları ile kıyaslandığı zaman çok daha az zorluğu ve yıpratıcılığı bulunan davalar olarak bilinir. Bu dava süreci içerisinde ise dikkat etmeniz gereken hususlar vardır. Bunları şu şekilde sıralayabiliriz:

  • Anlaşmalı boşanma davası kapsamında bir dava açmak istiyorsanız, en az 1 senedir evli olmanız gereklidir. Bu noktada ise resmi nikah gününüz başlangıç tarihi olarak belirlenerek hareket edilir.
  • Eğer evliliğiniz bir seneden daha az bir süre ile devam ediyorsa, bu kapsamda anlaşmalı boşanma davası açabilmeniz mümkün değildir.
  • Anlaşmalı boşanma davası açılacakken bir avukattan yardım alınır ve bu avukat öncülüğünde metin hazırlanır. Bu hazırlanan metin ile ana anlaşmazlıklar konusunda nasıl bir orta yol bulunduğu ve gerekli bilgilendirmelerin tamamı yapılır. Hakim, bu hazırlanan metni inceler ve uygun bulursa onay verir. Eğer metin üzerinde kanunen bir sorun yoksa hakim de herhangi bir değişiklik yapamaz.
  • Anlaşmalı boşanmalar sırasında hem kadın hem de erkeğin mahkemede bulunması gereklidir. Avukatların yapmış olduğu temsiller bu kapsamda yeterli sayılmaz. Bunun sebebi ise boşanma sırasında her iki tarafa da rızalarının olup olmadığının sorulmasıdır. Mahkeme içerisindeyken taraflara boşanma için rızalarının kendi beyanları olduğuna dair sorular sorulacaktır.
  • Taraflar içerisinde bir taraf dahi mahkemeye katılmazsa, anlaşmalı boşanma davası gerçekleşmez.
  • Anlaşmalı boşanma davaları çekişmeli boşanma davalarına, çekişmeli boşanma davaları ise anlaşmalı boşanma davalarına dönüştürülebilir. Kanun nezdinde bu yönde bir sınırlama yoktur.

Boşanma avukatı İzmir, anlaşmalı boşanma davaları içerisinde bilmeniz gereken her şeyi size aktaracaktır. Bu sayede bilgili bir şekilde hareket edecek ve herhangi bir aksaklığın oluşmasına neden olmayacaksınız.

Nafaka Talep Süreci

Kişiler, anlaşmalı boşanma dava süreçleri içerisinde nafakalara yönelik talep adımlarını da tamamlamalıdır. Bu nafakalar, evlilik sürecinin sona ermesi ile beraber hem kadın hem de erkek tarafının hayatının olumsuz bir gidişata sahip olmadan devam edebilmesini sağlayan desteklerdir. Bu nafaka kapsamında son zamanlarda çok daha yoğun bir tartışmanın görüldüğü söylenebilir. Yoksulluk, tedbir, iştirak ve yardım, nafaka türleri arasında yer alan çeşitlerdir.

Ödeme yapılacak olan tarafın tüm ihtiyaçları ve nafakayı ödeyecek kişinin ödeme gücü göz önünde bulundurularak belirli bir tutar etrafında anlaşılır. Bu sayede hem kadının hem de erkeğin mağdur olmadan bu süreci tamamlaması sağlanır. Eğer yapılan anlaşma sonrasında nafaka ödenmezse, bu kapsamda bir icra yoluna gidilebilir.

Maddi ve Manevi Olarak Tazminat Davası Açılabilir mi?

Anlaşmalı boşanma davası içerisine girdiğiniz zaman, maddi ve manevi olmak üzere farklı tazminat davaları da açabilirsiniz. Bu süreç dahilinde evlilik içerisinde ne kadar zarar aldıysanız ve yaşantınız ne kadar olumsuz seviyede etkilendiyse, sizler de karşı taraftan bu zarara yönelik bir maddi tazminat talep edebilirsiniz. Bu maddi ve manevi tazminat talepleri, yine kişilerin karşı tarafın gücüne dikkat ederek bir tutar belirlemesi gereken taleplerdir. Bu belirlenen ve alınan tazminatlar, taraflar için bir ceza ya da ödül değildir.

Ödül ve ceza olarak görülmeyen tazminatlar, evlilik süreçleri dahilinde yaşanan hak kayıpları ve suiistimallerin önüne geçmek amacı ile var olan bir prosedürdür. Bu ev davalar, daha çok çekişmeli boşanma davaları süreçlerinde görülür. Eğer siz bu süreç içerisinde kendiniz bir tazminat talebinde bulunmazsanız, mahkeme de buna yönelik bir durum belirtmeyecektir.

Çocukların Velayet Hususu

Anlaşmalı boşanma davaları, çocukların velayetleri üzerinde bir anlaşmanın oluştuğu, orta yolun bulunduğu davalardır. Anlaşmalı boşanma davalarının aksine çekişmeli boşanma davaları, bu konuda uzun süreli bir karar aşamasının görüldüğü davalardır. Bu alan içerisinde en çok dikkat edilen hususlardan birisi, çocuğun gelişiminin sağlıklı bir şekilde tamamlayacağı yönünde kararların alınmasıdır. Bunun yanında, çocuklar da kendi velayetleri için söz sahibidirler.

Çocukların kendi fikirlerini beyan etmesi, karar aşaması konusunda %100’lük bir etkiye sahip değildir. Çocuklar bu isteklerini iletir ve sonrasında yine nesnel veriler göz önünde bulundurularak velayet kararı verilir. Alınan kararlar, daha sonra gerçekleşen itirazlar ile beraber değişim görebilecek niteliktedir.

Anlaşmalı Boşanma Davaları İçin Uzman Bir Avukattan Yardım Alın

Anlaşmalı boşanma davaları, bazı durumlar dahilinde karmaşık süreçler haline girebilmektedir. Bu süreçler arasında uzman bir avukattan yardım almak, sizler için en iyi seçenek olacaktır. Özellikle de aile hukuku konusunda uzman olan bu kişiler, anlaşmalı boşanma davalarında sizin tarafınıza avantajlı olan durumları belirtebilecek düzeydedir. Avukatların daha önce ne kadar dava sürecine sahip olduğu da yine önem arz eder. Tüm bunların değerlendirilmesi ve bir avukata sahip olunması ile beraber anlaşmalı boşanma davasına yönelik sonuçlar da sizin lehinize olumlu bir seyir izleyecektir.

İzmir boşanma avukatı ücretleri, günümüz avukat fiyatlarına nazaran çok daha uygun rakamlardan oluşur. Kişilerin boşanma süreçleri kapsamında büyük bir bilgi birikimine sahip olan bu avukatlar, hukuk fakülteleri içerisinde gerekli donanıma sahip olan kişilerdir. Bu sebeple de boşanma süreciniz içerisinde neler ile karşılaşabileceğinizi ve ne gibi adımlar atmanız gerektiğini sizlere iletecektir. Bu sayede tüm dava süreci boyunca kendinizi yalnız hissetmeden güvenilir adımlar ile hareket edebilirsiniz. Bu durum, İzmir boşanma avukatı ile mümkün hale gelen bir durumdur.

Hayata Kast Sebebiyle Boşanma Davası

Hayata kast sebebiyle boşanma davası, bir eşin diğer eşi öldürmeye niyetlenmesidir. Karısını öldürmeye kastetmiş olmalı ve kastetmemişse bu boşanma sebebi olamaz.

Öldürme kastı, eşin bilerek ve isteyerek öldürme kastıyla yaptığı fiildir. Eşlerden birinin dikkatsizliği veya ihmali sonucu diğer eşin hayatını tehlikeye sokması halinde, hayata kasıtlı boşanma davası açılamaz. Çünkü eşin öldürme iradesi yoktur.

Hayata Kast Etme Nedeniyle Boşanma Davası Açmak

Eşin öldürme kastı diğerine yönelik olmalıdır. Bir eşin annesini, erkek kardeşini veya herhangi bir akrabasını kasten öldürme fiili, kasten öldürme nedeniyle boşanma sebebi oluşturmaz. Sizlerde bu gibi durumlarla karşı karşıya kaldıysanız İzmir boşanma avukatı ile görüşme sağlayabilirsiniz. Hayata kastetme nedeniyle açılmış olan boşanma davalarında karar yetkisi doğrudan yetkili hâkime bırakılmış dava türü değildir. Bu başlık altında açılmış olan boşanma davaları mutlak boşanma davası olarak adalet makamında yer almaktadır. Bu dava türü ile karşı karşıya kalan kişilere boşanma avukatı İzmir tavsiye edilmektedir. Boşanma avukatı ile hazırlanan dosyalarda hayata kastetme suçu ispatlandığı takdirde yetkili hâkim evliliğin sürdürülebilir olup olmadığına bakmadan çiftlerin boşanmasına karar verecektir.

Taraflardan bir tanesi hayatına kastetme fiili ile eşini intihara sürükleme, yardım etmesi, intihar aşamasında yardım etmemesi kusurlar da yer alacaktır. Örnek olarak eşlerden bir tanesi yaralanmış ve hayatının kurtarılması için ilk yardım müdahalesinin yapılması ve ambulansın çağrılması gerekiyor olsun. Eşlerden bir tanesi bu gibi durumlarda görevini yerine getirmiyorsa yetkili mahkeme hayata kastetme fiilini boşanma sebebi olarak görecek ve evliliği en kısa sürede sona erdirecektir.

Kötü Muamele Nedeniyle Boşanma Davaları

Eşlerin birbirine karşı kötü bir şekilde davranışta bulunması durumu da boşanma sebebi olarak bilinmektedir. İzmir boşanma avukatı eşler arasında yaşanan her türlü geçimsizliği detaylı bir şekilde incelemekte ve sizin için en uygun olan boşanma türüne sizleri yönlendirecektir. Eşler arasında yaşanan her türlü geçimsizlik kötü muamele olarak adlandırılmamaktadır. Kötü muamele boşanma davalarında çıkacak olan karar genel olarak yetkili mahkeme hakimine bırakılmıştır. Yetkili mahkeme tarafından kötü muamele için yeterli unsurlar olduğu takdirde tek celsede boşanma mümkün olabilir. Bu boşanma davaları türlerinde genel olarak İzmir boşanma avukatı tavsiye edilmektedir. Kötü muamele davranışından ötürü boşanmak isteyen tarafların davranışlarında genel olarak bir “kast” aranmaktadır. Taraflardan bir tanesinin diğerine yoğun ve bariz bir şekilde kötü muameleyi bilerek ve isteyerek sürekli olarak yapması şartı aranmaktadır. Kötü muamele nedeniyle boşanma davalarına aşağıdaki davranışlar örnek gösterilebilir.

  • Şiddetli geçimsizlik, darp,
  • Eşi kasıtlı olarak bırakma,
  • Eşin hürriyetini kısıtlama,
  • Eşle sürekli olarak cinsel ilişki istedi gibi tarafları fiziken ve ruhen yıpratmaya yönelik muameleler.

Onur Kırıcı Davranış Nedeniyle Boşanma Davası Açmak

Kanun koyucu, boşanma sebeplerinde namusa aykırı davranış adı altında bazı haller öngörmüştür. Türk Medeni Kanunu’nun 162. maddesi ilgili hükümlerden bahsetmektedir. TMK m. 162 konusu kibirli, çok kötü ve onursuz davranışlardır. Bu davranış sadece fiziki olarak değil, söz ve yazı ile işlenmiş olabiliyor.

“Hayatı tehlikeye atma kastı, onur kırıcı davranış: Eşlerden biri, diğerinin kendi canına kıymaya teşebbüs etmesi veya kötü muameleye maruz kalması veya ciddi şekilde aşağılanması nedeniyle boşanma davası açabilir. Boşanma sebepleri Dava açma hakkı, boşanma sebebinin ortaya çıktığı tarihten itibaren altı ay ve her halükârda sebebin ortaya çıkmasından beş yıl sonra sona erer. Kendisine yapılmış olan kötü davranışları affeden tarafın boşanma davası açmaya hakkı bulunmamaktadır.”

Yukarıda yer alan metinlerden de anlayacağınız üzere onur kırıcı davranış için bazı şartların kasıtlı bir şekilde yapılması gerekmektedir. Bu sebepten ötürü TCK’da yer alan haysiyet ve şerefe yönelik işlenen suçlar anlamını taşıyan şartların gerçekleşme şartı aranmaktadır. Unutmamak gerekir ki bu tür davalarda kasıt aranan tek ve geçerli şartlardan bir tanesidir.

Sizlerde eşinizden boşanmak için bir avukat arayışına girdiyseniz boşanma avukatı İzmir Bornova şubelerine başvurabilirsiniz. Günümüzde eşler arasında var olan iletişimde bir tarafın eşini küçük düşürücü bir davranışta bulunması boşanma davası açmak için oldukça geçerli bir sebeptir.

Ne Kadar Süre İçerisinde Dava Açabilirim?

Yukarıda sayılan davranışlardan bir ve birkaçına maruz kaldığını düşünüyorsanız boşanma davası açmak için belirli süre zarfları içerisinde yetkili mahkemeye başvurmanız gerekmektedir. Kanuni hükümlerde belirli süreler öngörülmüştür. Eş, olayı öğrendiği tarihten itibaren altı ay veya her halükârda beş yıl içinde boşanma talebinde bulunmaz ise bu hakkından vazgeçmiş sayılır. İlgili süre içinde hak mahrumiyeti nedeniyle zamanaşımı savunmaya yol açmaz, resen mahkeme tarafından denetlenir.

Onursuz davranışları belirleme kararı mahkemelere aittir. Bu durumda, bu, hâkim tarafından takdir edildiği anlamına gelir. Davranışın tekrarı, aşağılayıcı davranışın oluşması için bir koşul değildir. Hakimler takdir yetkisine sahip olduklarından, durum ve şartlara göre karar vermek zorundadırlar. Bu tür davranışlar, cinsel eylemi taciz edici olarak nitelendirmek için yeterli olabilecek koşullarda gerçekleştirilmiştir. Aksine, böyle bir eylem zaten işlenmiştir ve eylemin onursuzluk sayılması için sık sık tekrarlanması gerekebilir. Davranışın hangi koşullar altında onursuz olduğuna bir yargıç karar verecektir. Bu bilgilerden hareketle, söz konusu yerin çevresi, yaşayış biçimi, örf ve adetleri de bunun gerçek bir şerefsizlik mi yoksa şerefsizlik sıfatı taşımayan bir fiil mi olduğunu belirlemede hâkime yardımcı olabilecek unsurlar olabilir. Bu bilgilere dayanarak şunlar söylenebilir. Fiilin üçüncü bir kişi huzurunda işlenmiş olması şart değildir. Sadece eşler arasında meydana gelen davranış, şüphesiz hâkimin takdirinde onur kırıcı bir davranıştır.

Kusur kavramına gelince, kusur, sahtekârlığın gerçekleşmesi için gerekli bir koşuldur. Kendi kusuru olmaksızın eşe karşı onur kırıcı davranışlarda bulunulması mümkün değildir. Bu durumda kişinin eşine karşı kasten onur kırıcı davranışlarda bulunmuş olması gerekir.

Avukat Tutmak Zorunlu mudur?

Boşanma davası, hayata karşı kast, kötü veya onursuz davranışlar nedeniyle avukat tarafından takip edilmesi zorunlu olmayan davadır. Ancak, unsurlarının eldeki davaya uygun olup olmadığını belirleyerek davayı açmak önemlidir. Aksi takdirde, yargılama süresinin çok uzun olması nedeniyle dava kaçınılmaz olarak reddedilecektir. Kanunda hangi davranışların bölüm kapsamında değerlendirileceği belirtilmediği için öncelikle olayın incelenmesi ve bölüm kapsamına girip girmediğinin tespit edilmesi gerekir. Olay madde kapsamına girmiyorsa genel sebepler yerine özel sebeplere dayalı boşanma davası açmak zaman kaybıdır. Yargılama sürecinde hangi hususların ispat edilmesi gerektiği ve hangi delillerin hukuki değerlendirme yoluyla ispat edilebileceği de üzerinde durulması gereken hususlar olacaktır.

Sizlerde içerik boyunca değinmiş olduğumuz sorunlardan ötürü eşinizden boşanmak için dava açmaya hazırlanıyorsanız boşanma avukatı İzmir Konak şubesi ile iletişime geçebilirsiniz.

Şubelerimiz ile iletişime geçen kişileri öncelikle ofisimize davet edeceğiz ve içerisinde bulunduğu durumlar ile alakalı geniş, detaylı bir araştırma içerisinde gireceğiz. Alanında uzman İzmir boşanma avukatı vereceği karara göre en kısa sürede gerekli mercilere başvuru yaparak boşanmanız için gerekli olan tüm girişimler yapılacaktır. Alanında uzman avukatlarımız sizlere mahkeme boyunca danışmanlık vereceği gibi mahkeme sonrasında haklarınız için de gerekli çalışmaları yürütecektir.